Venezuela'nın arkasındaki hikaye

Güney Amerika’da başlayan kanlı tezgah başarılı olunca; Polonya özelinde Avrupa’da, naylon krizlerle Asya’da, oligarklar yaratılarak Rusya’da, Güney Afrika’da, Irak’ta, şimdilerde Suriye’de devam etti-ediyor. O nedenle Venezuela'ya sadece Güney Amerika’da dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip bir ülke olması dışında bir de böyle bakmak gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

Hikâye, Güney Amerika Konisi diye adlandırılan Şili, Uruguay, Brezilya, Arjantin gibi milli ekonomisini güçlendiren ve sınıflar arası ayrımı sosyal uygulamalarla ortadan kaldırdığı için Chicago Okulu iktisatçıları tarafından kapitalizmin deney odası haline getirilen ülkelerde geçiyor.

Evet, 60’lı yıllarda Chicago Okulu İktisat Fakültesi Milton Friedman’ın fikir babası olduğu liberalizmi küçümseyen kapitalizmi, acımasız bir şekilde hayata geçirildi. Sosyalizmle yönetildiği için “çıban başı” olan Güney Amerika ülkelerinde aşırı bir faşizmin uygulanması ve cuntanın baskı politikaları oralarda bir kıyım ve katliama neden oldu.

Öncelikle asker, polis ve yandaş sivil çeteler kullanılarak halkın en önemli gücü olan toplumsal dayanışması yerle bir edilerek bireyci bir anlayış yaratıldı. Mesela Arjantin’de bizde nam salan Beyaz Toroslar’ın karşılığı olan ve bu darbelerin ekonomik yönünü destekleyen Ford firmasının ürettiği Ford Falconlar bulunuyordu. Bizde Beyaz Toroslara binenler gibi Ford Falcon’lara binenlerden de bir daha asla haber alınamıyordu.

İnsanlar toplu olarak kaybediliyor, sistematik işkencelerden geçiriliyor, aydınlar tutuklanıyor, sendikacılar katlediliyorlardı. Cunta çocuklara bedava verilen süt programını kaldırıyor, ücretler düşürülüyor, çöplerde yiyecek arayan insanlar çoğalıyor, anneler süt olmadığı için çocuklarını “mâte” dedikleri geleneksel çayla kandırıyor, yetersiz beslenmeden dolayı ölen çocuklar sessiz sedasız gömülüyordu.

Cunta, çok uluslu devletleri daha da zengin etmek için kendi ülkesindeki işletmeleri lağvediyordu. Sadece Şili’de 1973 ile 1983 yılları arasında 177 bin sanayi işi kaybedilmişti. Bu ülkelerdeki ekonomi yönetimi Friedman’ın Chicago Üniversitesi’nde Ford’un fonlarıyla ABD’de iktisat eğitimi gören The Chicago Boys denilen Şilili iktisatçılar tarafından yönetilmeye başlanmıştı.

Muhalif gazeteler ve gazeteciler çok büyük baskılar, işkencelerden geçiyor ama CİA’nın finanse ettiği El Mercurio gazetesinde yeni ekonomik düzen ve cuntaya övgüler yağdırılıyordu.

Sadece Arjantin’deki işkence kamplarının sayısı 300’ü geçmişti. Şili’de tutsakların diz çökemeyeceği, yada kalkamayacağı kadar küçük tecrit hücreleriyle tanınan Villa Grimaldi, Uruguay’da “ada” anlamına gelen “la isla”, Arjantin’de “başlık” anlamına gelen işkence odaları “capucha” ölüm kusuyordu. Arjantin’deki büyük hayvan çiftliklerinin sahipleri tutsakları parilla (barbekü) dedikleri yataklara yatırarak picana adını verdikleri elektrik sopası ile şoka uğratıyorlardı.

Özellikle 70 ve 80’li yıllarda acımasızca kan döken cunta ve işbirlikçilerinin uyguladığı şok, kapitalizmin hayata geçirilmesinin yani ekonomik şok uygulanmasının alt yapısı idi. Nitekim gerçekten de öyle oldu. Friedman’ın doktrini, işkence ve baskıyla bunalan ve tepki veremeyen halk yığınları nedeniyle bütün korkunçluğu ile hayata geçirildi. En basit anlatımı ile bu ülkelerin sistemleri baştan aşağı değiştirilerek yeni anlayışlar tesis edildi.

Hikaye çok uzun demiştim. Güney Amerika’da başlayan bu kanlı tezgah başarılı olunca; Polonya özelinde Avrupa’da, naylon krizlerle Asya’da, oligarklar yaratılarak Rusya’da, Güney Afrika’da, Irak’ta, şimdilerde Suriye’de devam etti-ediyor. O nedenle Venezuela'ya sadece Güney Amerika’da dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip bir ülke olması dışında bir de böyle bakmak gerekiyor.

Dünya’da Marx’ın hayaleti geziyor mu bilinmez ama Milton Friedman denen global katilin dolaştığı gün gibi aşikar…