Ahmet İsvan: CHP’den onurlu belediyecilik

Ahmet İsvan belediyeciliği Türkiye yerel yönetimler ve demokrasi tarihinin yüz akı sayfalarındadır. 1970’lere damgasını vuran halkçı, halktan yana belediyeciliğin destansı bir örneğidir. Bu belediyecilik gücününü halktan alıp yine halk için kullanan, tutarlı, ciddi ve saydamlığın egemen olduğu bir belediyeciliktir. Ahmet İsvan belediyeciliği, neredeyse tüm ülkeye musallat olmuş ‘çalıyor ama çalışıyor’ belediyeciliğinden çıkabilmenin ipuçlarını ve umudunu da sunuyor bize.

Google Haberlere Abone ol

Abbas Karakaya

Ahmet İsvan (1923-2017) İstanbul gibi bir şehirde gücünü halktan alıp bu gücü halk için kullanarak İstanbul’u dört yıl yönetmiş, adını yerel yönetimler tarihine haysiyetiyle yazdırmış biridir. İsvan 1973 yerel seçimlerinde CHP’den İstanbul belediye başkan adayı olmuş, geleneksel oy dağılım modelini altüst ederek yüzde 64'le belediye başkanı olmuştur. CHP’nin seçim sloganını- bu düzeni değiştireceğiz- dört yıl boyunca aklından çıkarmamış; halktan aldığı güce yaslanarak tercihlerini halktan yana yapmıştır. Belediye başkanlığı dönemindeki yetkisizlik, parasızlık, birinci Milliyetçi Cephe (bugünün AKP, MHP koalisyonu) hükümetlerinin uyguladığı mali ambargo, çıkardığı engellere rağmen bugün de ilham kaynağı olan işlere imza atmıştır. Halka dayanarak, halka güvenerek.

Belediyecilikle siyaseti yan yana getirmemeye çalışan (seçildikten sonra rozetleri değiştirmek bunun bir göstergesi olsa gerek) siyasetçileri anlayamaz İsvan. Bu konuda kafası çok berraktır ve şöyle düşünmektedir: “Bazı siyasetçiler kendilerini tanımlarken övünerek belediyede siyaset yapmadıklarını ileri sürerler. Bu bir bilinç noksanı değilse, düpedüz aldatmacıdır. Belediye yönetiminde siyaset yapılır ve yapılmalıdır. Şehir ya da şehirleşme olgusu, taşınmazlara çok büyük bir değer artışı sağlar, bir kaynak oluşturur. Bu kaynağın ne kadarının kimin elinde kalacağı, bir temel tartışma konusudur ve bu tartışma siyasetin ta kendisidir. Bu nedenle de, belediye mallarının kimlerin elinde kaldığına, belediye olanaklarından ya da yetkilerinden kimlerin yararlandığına, siyasetin özü olarak bakılması gerekir. Ben hep öyle baktım.” (sayfa 152, Başkent Gölgesinde İstanbul)

Belediye hizmetlerinin siyasetin konusu olduğu düşüncesinde en ufak tereddüdü yoktur İsvan’ın. Öyle ki teknik bir konu gibi duran ulaşım sorununun bile aslında bir siyasi bir sorun olduğunu ortaya koyar. 1970’lerde binek otomobil sahipliğin artmaya başladığı yıllarda, ulaşım sorununa bakışı şöyledir: “[..] İstanbul’un ulaşımı için nihai çözüm siyasi nitelikli bir karar alarak, yollardan kimlerin ne ölçüde yararlanacağına karar vermekten geçiyordu. Yollardan araçlar mı, insanlar mı yararlanacaktı? Yanıtlamamız gereken soru buydu. Biz ‘bu düzeni değiştirecektik’. Biz ortanın solundaydık. Bize göre çözüm toplutaşımaya öncelik vermekti. Metroydu. Otomobil değil, otobüstü, troleybüstü, tramvaydı. Yolları otomobillere değil, öncelikle toplutaşım araçlarına tahsis etmekti.“ (sayfa 184, Başkent Gölgesinde İstanbul)

İstanbul belediyesinde ulaşımla ilgili ilk birimi kuran, bu konudaki bir uzman Atila Alpöge’yi belediyeye kazandıran İsvan, Türkiye’nin ilk tercihli yolunu kurduran belediye başkanı da olur. Levent-Taksim arasındaki tercihli otobüs yolu ile bu iki semt arasındaki yolculuk süresi 55 dakikadan 21 dakika düşer, otobüslerle saatte taşınan yolcu miktarı iki buçuk katına çıkar.

Ahmet İsvan

İstanbul çok değerli arazilerine el koymuş ya da çok düşük kiralarla buralara çöreklenmiş kendi küçük çevreleri için kullanan sermaye sahiplerinin, hatırlı kişilerin kanunsuzluklarıyla, kamu kaynaklarını hortumlamalarıyla mücadele etmiş ve başarılı sonuçlar almıştır. Mesela, Taksim Divan otelinin sahipleri (Koç Ailesi) otelin arkasındaki parkı teller ve demirlerle çevirerek otelin müşterilerine ait bir bahçe haline getirmişlerdir. Bu bahçeyi halka açan İsvan’dır. O yıllarda Türkiye’nin en büyük traktör yapımcılarından olan Uzeller fabrikalarını imarda yeşil alan olarak geçen sahaya genişletmişler. Belediye yeşil alanı işgal eden bu yapılar iki defa yıkmış, yıkım masraflarını şirkete ödetmiştir.

İsvan döneminde halka, kamuya ait alanların zenginlerce gasbının sonlandırılıp halka açılmasının bir sürü örneği vardır. Belki de bunların en meşhuru, o yıllarda "gazinocular kralı" diye tanınan bir şahsa ait, Taksim’in orta yerindeki kaçak yapının yıkılmasıdır. Bu kaçak yapı -adı Eftalapulos- bağlamında kendisine sorulan bir soruya ‘Onurlu belediye Eftalapulos’u yıkabilen belediyedir’ cevabını vermiştir. Bu yıkıma bizzat İsvan da katılmış ve bu yapının çatısına ilk kazmayı o vurmuştur. Yıkımı haberleştirmeye gelen basına bir bülten dağıtılmıştır. O tarihi basın bülteni şöyledir:

“İstanbul’da bu kadar yıkılması gereken kaçak bina varken bu binanın yıkılmasına özel önem vererek katılmamın nedenlerini açıklamak istiyorum. Bugün yıkacağımız, sadece bir kaçak binadan ibaret değildir.

Bu binayla birlikte para bağışlayarak belediye yasaları karşısında dokunulmazlık kazanılabileceği inancını yıkıyoruz.

Bu binayla birlikte paranın belediyemizde her kapıyı açabileceği görüşünü de yıkıyoruz.

Bu binayı yıkmakla halka gösteriyoruz ki belediyede halktan yana ciddi ve dürüst bir yönetim ve Ankara’da yargıçlar var.” (sayfa 247, Başkent Gölgesinde İstanbul)

Ahmet İsvan’ın kamunun mallarını koruyup onlara çöreklenmiş hatırı sayılır zenginlerden alma işi bunlarla sınırlı kalmamıştır. Saraçhane’deki belediye binasının girişi katında ‘Belediye Mallarına Tecavüz’ sergisi açmış. Kimin, hangi şirketin nasıl kamu mallarına çöreklediğini, kamu arazilerini işgal ettiklerini büyütülmüş fotoğraflarıyla kamuoyuna göstermiştir. Kimler yoktur ki bu sergide? Mensucat Santral Fabrikası, Puro Sabun Fabrikası, Eczacıbaşı Fabrikası, Kazım Tabak Kağıt Fabrikası vs. (sayfa 20, 21; Halkın Belediyesi İstanbul)

Ahmet İsvan döneminde kamu taşınmazlarından geri alınabilecek yerler geri alınmış, alınamayanların bedeli ödetilmiş, kayrıldıkları için kiraları düşük tutulan yerlerin kiraları günün rayicine yükseltilmiştir. Mesela, Eczacıbaşı’nın ecrimisili 500 TL’den 25.852 TL’ye yükseltilmiştir. Ve belediye tarihinde ilk kez belediyenin mülkleri kamuoyuna açıklanır. Belediyenin müteahhitlere, tüzel kişilere bütün borçları ödenir. Belediye saygın bir konuma gelir.

Ahmet İsvan yerel yönetimlerin geliştirilmesi, yetkilendirilmesi, üretken hale getirilmesi konularında belediye başkanı olarak görev yaptığı yıllar için çok ileri sayılacak fikirler öne sürdü. İsvana’a göre belediyecilik ile bir ülkedeki demokrasinin genel durumu arasında doğrudan bir ilişki vardır. Demokrasinin evvel emir gelişebileceği, yeşereceği yer yerel yönetimlerdir. Bunun sebebi ve Türkiye’deki durumunu ise şöyle açıklayacaktır: “Öyle inanıyorum ki eğer yerel yönetimlerde sahiden bir demokratik yönetim olsaydı Türkiye çok daha çabuk gerçek bir demokrasiye ulaşırdı. Çünkü yerel yönetimlerde halk kendi kaderiyle ilgili önemli kararları kendisinin verebileceğini yerel noktada görebilse o zaman kendi elinde olduğunu anlayıp o bilinçle hareket edebilirdi.” (sayfa 29, Demokratikleşmenin Eşiği) Ne yazık ki İsvan’ın yerel yönetimler atfettiği rol, toplumsal değişimdeki gizil gücü genel başkan Bülent Ecevit de dahil olmak üzere partinin üst düzey yöneticileri tarafından anlaşılamamıştır.

Ahmet İsvan belediyeciliğinin bugün, yani kırk beş yıl sonra bile esin kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. İsvan fırın sahiplerinin tekeline karşı, yani ekmek fiyatlarını istedikleri zaman ve istedikleri oranda zam yapmalarını önlemek için İstanbul Halkekmek fabrikasını kurmuş. İstanbullara hem daha ucuz hem de daha kaliteli, temiz ekmek yedirmiştir. İşte bu halkçı girişimden esinlenerek Eskişehir belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen de yakın zamanda Halksüt projesini hayata geçirmiştir. Çiftçinin ürünü değerini bulurken Eskişehirliler ucuz ve temiz süt içebilsinler diye.

Buraya kadar bazı ilke ve mücadelelerinden örnekler verdiğim Ahmet İsvan belediyeciliği Türkiye yerel yönetimler ve demokrasi tarihinin yüz akı sayfalarındadır. 1970’lere damgasını vuran halkçı, halktan yana belediyeciliğin destansı bir örneğidir. Bu belediyecilik gücününü halktan alıp yine halk için kullanan, tutarlı, ciddi ve saydamlığın egemen olduğu bir belediyeciliktir. Ahmet İsvan belediyeciliği, neredeyse tüm ülkeye musallat olmuş ‘çalıyor ama çalışıyor’ belediyeciliğinden çıkabilmenin ipuçlarını ve umudunu da sunuyor bize. Anlayan, anlamak isteyene.

Alıntılar yaptığım kitaplar:

Ahmet İsvan: Başkent Gölgesinde İstanbul, 2011, İş Bankası Kültür Yayınları.

Ahmet İsvan: Halkın Belediyesi İstanbul, 1977, Sena Matbaası.

Demokratkleşmenin Eşiği: Yerel Yönetimler Reformu, 2003, Pendik Belediyesi Yayınları.