Serçenin ölmesinde dahi bir bildiği var mı kaderin?*

İnsan, dünyaya her birinden bağımsız kendi evreni ile gelir. Bütün bir ömre şahitlik eden bireysel evrenin de ona kıyamaması, her dileğinin gerçekleştiği bir senaryo sunması, en ufak kaprislerini dahi dinlemesi, alelade hislerini çıkan dişler gibi biriktirmesi, onu her daim haklı kılması, hikayelerini istenilen forma sokması kaçınılmazdır.

Google Haberlere Abone ol

Bilge Karadeniz

Evren, söz konusu ihtimaller ise baştan sona doyumsuzdur. Olası senaryolardaki artış olayların genelinde kaçınılmazdır. Bu hemen önünde duran bir bardak su kadar hayatın basit noktaları için dahi geçerlidir. Su kendiliğinden buharlaşır çünkü bu durum; moleküllerinin, havada halihazırda bulunan diğer moleküllerle dizilimlerinden ve kazanacakları kinetik enerjiyle lokasyon değişimlerinde oluşacak hızdan dolayı bardakta sıvı formda bekleyişlerinden daha fazla konfigürasyon seçeneği, senaryo ihtimali sunar. Bu suyu birinci durumdan ikincisine sürükleyen, iki durum arasındaki fark “entropi” yani “düzensizlik olarak isimlendirilir. Evrenin toplam entropi grafiği de her zaman artışa işaret eder. Düzensizliğin olayın içinde azalmış gibi göründüğü sistemler yanıltıcıdır, arka planda evrenin bütününe bakıldığında entropi her daim artar. Misal, fotosentez; basit açıklaması ile ototrofun ışık, su ve karbondioksiti besin üretimi için kullanması, kulağa düzensizlikten çok uzak gelen bir adı üzerinde “sentez” işlemi; işin arka planında evrenin total enropi değişimine bakıldığında ise yine artış görülür. Zira fotosentezin anahtar elemanı fotonların güneşle bağını kesişinin düzensizliğe katkısı ile ototrofun kendi halinde sentez çabası boy ölçüşemez. Bütün yolların toplam entropide artışa çıkması düşündürür. Serçenin ölmesinde dahi bir bildiği var mı kaderin*, yoksa sadece atılan her adım daha fazla senaryoya, düzensizliğe ve parçalanmaya mı çıkar?

Belki de sırf bu sebepten tamamlanmak, insan gelişiminde apayrı bir noktadır. İnsan zamanın getirisiyle gelişen kabiliyetleriyle bir arada durmakta ciddi yol alır ama her an artma eğilimi gösteren entropinin bütün kompleks sistemleri olduğu gibi insanı da tepeden tırnağa etkilememesi düşünülemez. Eğer kabiliyetlerindeki gelişim entropi ile aynı hızda ilerlemez ise -ki ilerleyemez-, parçalanır gider.

Bütün bunlar genel evrenin yasalarıdır. Ama insan, dünyaya her birinden bağımsız kendi evreni** ile gelir. Bütün bir ömre şahitlik eden bireysel evrenin de ona kıyamaması, her dileğinin gerçekleştiği bir senaryo sunması, en ufak kaprislerini dahi dinlemesi, alelade hislerini çıkan dişler gibi biriktirmesi, onu her daim haklı kılması, hikayelerini istenilen forma sokması kaçınılmazdır. Hikayeyi hayal kırıklıklarına bu kadar müsait kılan da budur; bireysel evren kendi matematiğini kurar ve olması arzu edilen ihtimali besler.

Bireysel evren ile insan arasındaki bu koparılamaz bağın insana zarar verdiğini iddia etmek sonuçsuz bir kafa yoruştur. Temelinde o, dünyaya gelişte bebeği bütün bilgisizliğiyle her an artan entropiden koruyan yegane kabuktur. Aynaya ilk bakışa kadar bebek genel geçer evrenin bir parçası olduğunu algılayamaz, o vakte kadar olan biteni izleyen bir çift göz bir çift kulaktır. Bütün bu aynaya bakma ile başlayan evrenin sahibi değil bir parçası olduğunu anlama süreci ise son derece kırıcıdır. İnsan refleksif hareket ettiğinde kendini bu yüzleşmeye sürükleyen her şeyden kaçar. İşin tuhaf tarafı ise buraya kadarki kısım değil; insanın bu kırılışı, parçalanışı derinlerde ilgi göstermeye değer buluşudur.

İnsan olmanın getirilerini, zayıflıklarını hikayeden çıkaracak olursak şu çok beğenilen ama şahsen pek bir esprisi olmayan mantıktan birkaç adım öteye gidilemez. Parçalanışlara, kırılışlara duyduğu bu gizli merak da insanın göz ardı edilemeyecek renklerindendir. Parçalanmışlıklarıyla kurdukları bağ değil başlı başına parçalanma sürecine gösterdikleri merak dahi fazlasıyla ilginçtir.

Genel geçer evrende hesapsızca savrulup durmak derinlerde insanın bilinçsizce atıldığı bir yoldan çok daha fazlasıdır. Doğum bebeğin perspektifinden bakacak olursak müthiş bir korku kaynağıdır. Böylesi bilinçsizliğin ortasında bebek neden korkar? Sadece genetik hafıza dahi bebeğin rahimden dışarı adım atar atmaz başlayacak parçalanışlara korku için yeterlidir. Korku, karşılaşılacak entropiye duyulan korkudur. Bu insanın bilinç dışı belleğinde kolay kolay silinebilecek verilerden değildir. Yani bütün bu savruluş, parçalanma sürecine girerken insan genel evrende entropinin karar mekanizmasını devraldığını az çok bilir ve bu bilinçle burnunu kendi evreninden dışarı çıkartır. O an itibariyle de ihtimaller ağacını daha da dallanıp budaklandıran senaryolara teslim olmak zorunda kalır, büyük bir efor sarf ederek en azından belirli sistemlerde düzensizlik artışının önüne geçemediği sürece de kaybolur.

Temelinde mantık, hayal kırıklıklarına, parçalanmalara basbayağı çanak tutar; önce gerçekleşmesi arzu edilen ihtimal bireysel evrende beslenilir, bireysel evrenin matematiğinde yanlış hesaplanır sonra zaten genel evrene adım atışla beraber etkisi altına girilen entropi ve onun hızına yetişmenin, önüne geçmenin her ademoğlunun harcı olmayışı aslında düşündüğümüzden çok daha kolay bir mekanizmayla hikayeyi hayal kırıklıklarına sürükler. Ve sonunda bilinen noktaya gelinir ama açıklamasının bu kadar basit olacağı tahmin dahi edilemez; niyetlerimiz ile kaderimiz öyle ters yöne koşar ki, birbiri ardına yıkılır gider hayallerimiz***.

Her şeye rağmen hiçbir yol bütünüyle kapanmamıştır. Toplam entropi değişiminin artışa işaret etmesi belirli sistemlerin kontrol edilebilirliğine bütünüyle engel değildir. Entropi başka bir perspektifte ise “kullanılamayan enerji” olarak ele alınır ve öncelikle ΔS[Çevre]=-ΔH/T yani çevrenin, evrenin kendi sistemimiz, olayımız dışında kalan parçasının entropi değişiminin entalpi değişimi ile ters orantılı olduğu ifade eden denklemdir. Entalpi reaksiyona girenin iç enerji değişimidir. Eğer son durumdaki enerji ilk durumdan küçük olursa entalpi negatif ve entropi değişimi pozitif olur. İkinci olarak ise evrenin toplam entropi değişimini ifade eden ΔS[Toplam]=ΔS[Sistem]+ΔS[Çevre] basit denklemi yukarıdaki ile birleştirecek olursak;ΔS[Toplam]=ΔS[Sistem] -ΔH/T denklemi ortaya çıkar. Evren sadece toplam entropinin artacağı olayları istemli kılar. Toplam entropi ise bir arada tutmak istediğimiz sistemimizde haliyle entropinin azalması gerektiğini var sayarsak; çevrenin entalpi değişimi negatif olmalıdır. Bu da sistemimizi bir arada tutmak için enerjiden fedakarlık etmeye çıkar.Bütün sistemler bir arada durmak için her an bir önceki ana göre daha fazla enerji harcamak durumundadır.

Temel lise bilgilerini hayatta ne için kullanacağını merak eden insan daha kapsamlı bir çerçeveden düşünseydi bu noktaya rahatlıkla varabilirdi. Nadiren de olsa gerçekleşen hayaller belki de hep bu kadar basit bir açıklamaya sahip olmuştur. Enformasyon lego parçaları gibi yönlendirmeye, farklı bağlantılara oldukça açıktır ki her kavram için olduğu gibi onun için de entropi geçerlidir ve belki de geçmiş satırlar olayların sistematik açıklaması üzerinde dururken laf kalabalığından, enformasyon entropisine ufak bir katkıdan daha fazlasını ifade edecektir.

*Shakespeare: Hamlet, V. Perde, II. Sahne

**primer nasistik yapı, ilkel narsistik çekirdek  (Miller ve Campbell, 2011)

***Shakespeare: Hamlet, III. Perde, II. Sahne

Etiketler Evren hayal Entropi