Kendisi için öncülük, sınıf için öncülük: Yest takaya partiya!

Bundan 100 yıl önce, Haziran 1917’de toplanan Tüm Rusya Sovyetleri Birinci Kongresi’nde söz alan Menşevik lider Çereteli, “Bugün Rusya’da iktidarı bize verin, siz defolun, biz sizin yerinizi alırız diyecek hiçbir siyasi parti yok” der. O esnada arka sıralardan bir ses duyulur: “Yest Takaya Partiya!”, “Böyle bir parti var!” Bunu söyleyen İlyiç Lenin’den başkası değildir.

Google Haberlere Abone ol

Tunca Özlen

Marksizm tüm tarihsel olgu ve olayları, içinde şekillendikleri koşulları ve o koşulların değişme yasalarını dikkate alarak değerlendirir. Bu kural, Marx ve Engels’in üzerine bir şey yazmadığı ancak Marksizm'in gündemine sonradan giren başlıklar için bile geçerlidir. Sınıfın yapısını ve dolayısıyla devrimci potansiyelini etkileyen gelişmeler de bu çerçevede ele alınır.

Sınıf tartışmalarında önemli bir yer tutan “kendinde sınıf” (ekonomik sınıf) ve “kendisi için sınıf” (toplumsal sınıf) ayrımı, yalnızca sınıfın iç yapısındaki eşitsizliğe göndermede bulunmaz. Aynı zamanda sınıf ile öncü arasındaki, ancak sınıfların ortadan kalmasıyla ortadan kalkacak eşitsizliğin nesnelliğini de açıklar.

“Kendinde sınıf”ın “kendisi için sınıf”a dönüşmesi, kendiliğinden olacak bir iş değildir. Üretim ilişkilerindeki konumunu iyileştirmek için mücadele eden işçinin, başını kaldırmadan çalışan işçiye kıyasla daha ileri bir pozisyonda durduğu açık. Ancak bu noktada bile “kendisi için sınıf”tan söz edemeyiz.

“Kendisi için sınıf” üretim ilişkilerindeki konumunu iyileştirmek için mücadele etmekle yetinmeyip, üretim ilişkilerinin yapısını kökten değiştirmek için mücadele eden öncü işçileri tanımlar. Milyonlarca işçinin tamamının kapitalizm koşullarında “kendisi için sınıf”a dâhil olması, tam da üretim ilişkilerindeki konumları gereği imkânsızdır. “Kendisi için sınıf”, sınıfın ancak küçük bir bölmesini oluşturabilir. Küçük ama etkili bir bölmesini.

“Kendinde sınıf”a bilinç ve siyaset taşımaksa öncülük, bu “kendisi için sınıf”ın maddi varlığından ibaret değildir. Sınıfın iç eşitsizliklerine müdahale etmek, orta sınıf ideolojisiyle ve lümpenlikle mücadele etmek, sınıfın içinde yaygın bulunan gerici eğilimlere cesurca göğüs germek, öncünün sınıftan göreli bağımsızlığını gerektirir. Dolayısıyla karşımıza sınıftan öncüye uzanan, çok katmanlı ve dinamik bir yapı çıkar.

Aslına bakılırsa öncülük meselesi, sosyalist hareketin yenilgi dönemlerinde pek tartışılmaz. Bir benzerini yaşadığımız bu tip tarihsel kesitlerde daha ziyade ittifaklar, cephe politikaları, seçimlerde alınacak tutum gibi başlıklar öne çıkar. Diğer taraftan, sosyalist hareketin öncülük tartışmasını daha fazla erteleyerek toparlanabileceğine inanmak güç.

Öncülüğün yapısına ve doğrultusuna dair netlik kazanmadan, daha yakıcı gibi görünen sorunlarda sağlıklı ve tutarlı bir pozisyon alınması mümkün değil. Gündeme hangi argümanlarla ve araçlarla müdahale edileceğini “mücadelenin ihtiyaçları” gibi muğlak bir bağlama havale etmek, öncülük iddiasından ricattır.

“Nasıl bir öncülük?” sorusuna geçilebilmesi, “Kimin için öncülük?” sorusunu cesurca yanıtlamaktan geçiyor. Türkiye sosyalist hareketinde “öncü parti” fikriyatını benimseyen, sınıfın öncüsü olma iddiasını sürdüren pek çok yapı var. Bunları birbirlerinden, öncülük anlayışları ayrıştırıyor.

Sosyalistler arasında iki farklı öncülük kavrayışı göze çarpıyor: “Kendisi için öncülük” ve “sınıf için öncülük”.

“Kendisi için öncülük” yapan örgütlerin isimleri ve logoları farklı olsa da, kullandıkları söylem ve siyaset yapma tarzları onları yan yana getiriyor. Birleşmelerinin önündeki engel ise, yine onları yan yana getiren öncülük anlayışı.

“Kendisi için öncülük” yapısı gereği örgüt fetişizmiyle maluldür. Burada örgüt öncülüğü ete kemiğe büründürecek bir araç değil, her koşulda, öncülük görevini yerine getiremediği dönemlerde bile muhafaza edilmesi gereken bir amaçtır. “Kendisi için öncülük”te araç öncülük iddiası, amaç ise örgütün mevcudiyetidir. Karşımızda adeta mutlak ve tarih-üstü bir yapı durur.

“Kendisi için öncülük”, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına daha hızlı yanıt verecek bir yapıya kavuşturmak için sürekli yeniden kurmak yerine, örgütü süreklileşmiş bir konsolidasyona tabi tutar. Bu da ancak, toplumsal bir karşılığı olduğuna bakılmaksızın, üyeleri “parti gündemi” ile meşgul etmekten geçer. Bu parti tipi statiktir, dolayısıyla dışarıdan kusursuz ve mükemmel gözükür.

“Kendisi için öncülük” yapan bir örgütün iç yaşantısında siyaset değil örgüt konuşulur. Siyaset yerine örgütü konuşan üyeler dedikodu yapar, birbirini çekiştirir. İç yaşantıyı dinamik tutmak için siyasi açılımlar yapmak yerine sık sık örgütsel düzenlemeler yapılır. Yap-boz tahtasına döndükçe örgüt, dağılmamak için çubuğu örgüte daha fazla büker. Ve bazen de içe doğru çöker…

“Kendisi için öncülük” yapan örgütlerde parti fetişizmi üye ve kadroları bir arada tutarken, diğer taraftan korumacılık, sekterlik ve kibir örgüt içi sirkülasyonun yüksekliğini de açıklar. “Güçlü parti” görüntüsü örgütlenmeyi kolaylaştırırken, iç yaşantıdaki havasız ortam üyelerin hızla yozlaşmasına ve zamanla partiden ayrılmasına yol açar. “Kendisi için öncülük” anlayışı, toplumsal dinamiklerden değil, örgütle üye arasındaki sürtünmenin yarattığı negatif enerjiden beslenir.

“Kendisi için öncülük” yapan partilerde örgütlenmek amaç değil araçtır. Parti, sınıfa kabul ettiremediği öncülük iddiasını, içeride üyeleri üzerinde kurduğu otoriteyle rasyonalize eder. Bu durum yöneticilere her yaptıklarını meşru gösterme olanağı tanır. Üye ise, “kendisi için öncülük” yapan bir partinin “kendinde sınıf”ıdır. Böyle bir yönetici ve üye tipolojisinin “sınıf için öncülük” iddiası zaten olamaz.

Toplumsallaşmak, sınıfın farklı kesimlerine ulaşmak iddiasıyla yapılan alan çalışmaları, “kendisi için öncülük” yapan bir partinin üyeleri ile toplumsal dinamikler arasındaki yabancılaşmayı kamufle etmek için kullandığı paravanlardır. Parti, farklı toplumsal kesimlere öncülük yapmak yerine, farklı toplumsal kesimlerden gelen üyelerinin üzerinde otoritesini tesis etmekle yetinir ve bununla tatmin olur.

“Kendisi için öncülük”, örgütün ölçeği ile orantısız büyüklükte bir bürokrasi, ara kademeler ve her şeyi bilen yöneticiler yaratır. Partinin tabanında hız kesmeden süren sirkülasyonun aksine, yöneticiler kolay kolay değişmez. Parti içindeki iş bölüşümü sık sık değişir ancak isimler hep aynıdır. “Kendisi için öncülük”, her yerde her zaman kariyerizm üretir.

Yönü sınıf değil örgüt olan öncülük berberinde, sadece üyelerin anladığı üstten ve kibirli bir örgüt dilini, bu yüzden sadece üyelerin okuduğu yayınları getirir. Parti üyeleri sadece yöneticilerin kitaplarını ve köşe yazılarını okur. “Kendisi için öncülük” yapan bir partide, örneğin yeni çıkmış bir roman okunmadan önce o romanın yöneticiler tarafından yazılmış eleştirisi okunur ve çoğu zaman bununla yetinilir.

“Kendisi için öncülük” yapan bir partide üyeler parti çalışmasına ek olarak ayrıca bir de kitle çalışması yürütmez. Üyeler parti çalışmasından (büroda nöbet tutmak, bildiri dağıtmak, yayın satmak vs.) arta kalan zamanlarını öğrenci topluluklarında, sendikalarda, mahalle derneklerinde değil parti lokallerinde geçirir. Partinin “ara yüzey”leri ise, kitle çalışması yapmak için değil partiyle bağı zayıflamış veya partiden ayrılmış üyeleri çeperde tutmak içindir. “Kendisi için öncülük” yapan bir partide üyelerin “sınıf için öncülük” yapacak zaman ve enerjisi zaten kalmaz. Yöneticiler için bu boş zamanı ve atıl enerjiyi kontrol altında tutmak elzemdir.

“Sınıf için öncülük” ise tamamen farklı bir eksende kurgulanmış bir örgüt modelini ve siyaset tarzını gerektirir. En başta parti “kendinde sınıf”a siyaset ve bilinç taşıyacak bir araç, öncülük amaçtır.

“Sınıf için öncülük” yapan bir parti, sınıfın dinamik ve karmaşık yapısına uygun, dolayısıyla mücadelenin içinde sürekli yeniden inşa edilen, asla mükemmel olmayan, ancak sınıflar ve dolayısıyla kendisine olan ihtiyaç ortadan kalktığı zaman tamamlanacak bir süreçtir. “Sınıf için öncülük” yapan bir parti sık sık pratik hatalar yapar ancak dinamik yapısı sayesinde bunlardan sürekli yeni dersler çıkarır.

“Sınıf için öncülük” yapılan bir örgütün iç yaşantısını dinamik kılan yegâne faktör siyasettir. Üyeler bir araya geldiğinde, son okudukları kitapta altını çizdikleri yerleri veya içinde devindikleri farklı alanlardaki tecrübeleri konuşurlar. Örgütsel düzenlemeler, bu siyasi dinamizmin bir parçasıdır ve ikinci plandadır. Örgütsel sorunlar siyasetten bağımsız ele alınmaz. Siyaset, bu tip örgütlerin katalizörüdür.

Gericilik çağında mücadele etmek örseleyici ve yozlaştırıcıdır. “Sınıf için öncülük” yapan bir örgütte, bunlara göğüs gerecek kadroların yetiştirilmesi ve eğitilmesi en az örgütlenme kadar önemlidir, hatta onun bir parçasıdır. Bu tip partilerde örgütlenmek sadece bir forma imza atmak değil, kişinin kendisini, çevresini ve örgütünü değiştirmeye cüret etmesidir. Parti üyeyi örselemek ve değersizleştirmek yerine, ona güvenir. Üyelerden edilgen, itaatkar ve uyumlu olması değil yaratıcı, inisiyatif almaya yatkın ve eleştirel olmaları beklenir.

Örgütlenmek, “sınıf için öncülük” yapan partilerde sadece üye sayısını arttırmak, örgütü şişirmek değildir. Sınıfın farklı kesimlerine yönelik kitle çalışması yapmak, buralarda kök salmak da örgütlenmektir. Parti için “içe doğru öncülük” ancak sınıfa öncülük edebildiği ölçüde anlamlıdır.

Toplumsallaşma hedefi, “sınıf için öncülük” yapan partilerin gözünü korkutmaz, üyeleri arasında “büyüme korkusu” yaratmaz. Parti, farklı toplumsal kesimlerden gelen üyelerine alan çalışmalarında inisiyatif tanır, öz-örgütlenmelerin önünü açar, siyaseten bağlı örgütsel olarak özerk yapılar kurmaktan korkmaz. Üyesine güvenen parti, kendisine de güvenir.

“Sınıf için öncülük” yapan bir örgütte yöneticilerin başarısı, içeride değil as olarak dışarıda sınanır. Sınıfın güvencesiz çalıştığı bir ülkede, yöneticiler yıllarca parti aidatlarıyla yaşamayı içine sindirmez. Yöneticilerin başarısı, görevlerini devredecekleri gün gelip çatmadan önce yerlerini alacak kadrolar yetiştirebilmeleriyle de ölçülür.

Yüzü örgüte değil sınıfa dönük bir öncülük, parti yayınlarının emekçilerle buluşmasını kolaylaştıracak sarih ve inandırıcı bir dilin üyeler tarafından benimsenmesini beraberinde getirir. Bu durum aynı zamanda iç yayınlarda çubuğu teorik tartışmalara bükmeye imkân sunar. Pratikte sınanmış üyelerin gözünü teorik tartışmalar korkutmaz.

“Sınıf için öncülük” yapan bir partide üyeler kitle çalışması ile parti çalışması arasında sıkışmaz. Kitle ile bağları güçlenen, örgütlenen, temas yüzeyini genişleten bir partide kitle çalışması / parti çalışması ayrımı tamamen silikleşmese de iç içe geçer. Parti ayağını sağlam basmaya başladığı her yerde zaten bayrağını yükseltir. Her ne kadar bu tempo üyeler için yorucu olsa da, partiyi kurtarılmış liman olarak görmenin çürütücü etkisinin yanında bunun lafı bile olmaz…

Bundan 100 yıl önce, Haziran 1917’de toplanan Tüm Rusya Sovyetleri Birinci Kongresi’nde söz alan Menşevik lider Çereteli, “Bugün Rusya’da iktidarı bize verin, siz defolun, biz sizin yerinizi alırız diyecek hiçbir siyasi parti yok” der. O esnada arka sıralardan bir ses duyulur: “Yest Takaya Partiya!”, “Böyle bir parti var!” Bunu söyleyen İlyiç Lenin’den başkası değildir.

Şimdi o soruyu farklı bir bağlamda sormanın tam zamanı: Böyle bir partiyi beraber ve yeniden kurmaya var mısınız?