Kamusal alanlar anarşist örnekler

400 yatak kapasitesiyle terk edilmiş City Plaza bugün mültecilere ev olmuş. Yoğun ilgiden dolayı gün içerisinde iki kere düzenlenen turlarla oradaki yaşamı görme fırsatınız olabilir. Atina’da farklı mülteci gruplara ait kültür merkezi ve barınak statüsü olan pek çok squat bulunmakta. Fakat her şey güllük gülistanlık değil.

Google Haberlere Abone ol

Duygu Keskin Hatton

Bildiklerimden oldukça emindim. Tek yol devrim, devrimin yolu sosyalizmdi. Anarşizme kafa atabilmek için Proudhon ve Bakunin okumuştum vesaire.

En sonunda kafamı da atıp düştüm yollara. Sect kelimesiyle sekter kelimesinin bağını yolda fark ettim. Ortodoks Marksist olduğumla avuna durayım sekterdim.

Sırf Finlandiya sosyalist değil diye eğitim sistemini eleştirecek yer aradığımız günlerdi. Dil Tarih’in anarşist takas pazarıyla dalga geçen yoldaşlarıma neden dalga geçtiğini sormadığım zamanlar...

Sağ olsun anarşist kardeşlerimizin de bir kısmı sekterdi. Neyin neden ileri geldiği açıklanmaz, bilmediğini söylemek pek makbul karşılanmazdı.

Bizim dilimizde “işgal evi” denmiş mesela. Kötü bir tınısı var. Ecnebi buna “squat” demiş. Çömelmekle bağlantılı. Spor yapanlar bilir. “Bir araziye yasa dışı çömmek” olarak çevrilebilir de. Bu kısmı kısa tutalım.

Ankara’ya gittiğim son iki seferden anımsadığım nefes aldığım Kuğulu Park’ın ağaçları, uzun rakı sofralarının Tavukçu’su, Gar Meyhanesi, Saraçoğlu Mahallesi, mahallenin Van kahvaltıcısı, önünde buluştuğumuz Küçük Dost, İmge derken “Ankara’nın kamusal yüzleri” bir bir silinmiş. Tarlabaşı, Haydarpaşa daha binlercesi...

Türk Dil Kurumu anarşizmi kargaşacılık olarak ifade etmiş. Büyük teorik tartışmalara girmeden anarşist örnekler diye tanımladığım şeyin 'self organize', otoritenin belli bir kişi ya da grupta toplanmadığı örnekler olduğunu belirtmek isterim. Bu bağlamda benim nazarımda Sokak Akademisi ve Matematik Köyü orada ders verenlerin bireysel duruşlarından azade anarşist birer projedir. Bu kısmın tartışmalı olduğunun farkındayım. Yıllar sonra kaybettiğimi hissettiğim yerlere baktıkça anarşist projelerin ne denli önemli olduğunu anlamaya başladım. Ayrıca bu kavramı ne kadar karmaşıklaştırdığımızı da. Orada bir köy vardı uzakta ama o köy artık benim köyüm değil ve bu beni çok kızdırıyor.

SLOVENYA/LJUBLJANA

Her yeri kanallarla çevrili her köprüsünün bir karakteristiği olan bu şehre bir kış günü yolumuz düştü. Gecenin geç saatlerinde yağan kara ve soğuk havaya aldırmadan sokakta dolaşan insanlar ve müzik sesleri film gibiydi. Bir süre sonra Metelkova’ya doğru yürümeye karar verdik. Ben neyle karşılaşacağımızı bilmiyordum. Birkaç yıl önce burada günler süren sanat günlerine katılmış kişilerin anılarından dinlediğim kadarıyla sevgi pıtırcığı bir karşılama bizi bekliyordu.

Metalkova Yugoslav Ordusu’nun üs olarak kullandığı bu mekan. Yugoslavya dağıldıktan sonra boş kalmış 1993 yılında da bir grup anarşistçe işgal edilip kültür merkezine dönüşmüş. Gece geç saatte girdiğimiz yerde birbirinden çılgın üç köpek havlayarak üzerimize koşmaya başlayınca korkmadım diyemem. “Korkuyu gören köpek yağızlaşır. Adrenalin salgılama. Sakin” diye kendimi teskin ederken aramızdaki mesafe kısaldıkça gözlerimi kapatıp mutlak sonucu beklemeye koyuldum. O kısa anı ağır çekimde yaşadık. Köpeklerin sahibi polis olmadığımızı anlayıp onları son anda çağırdı ve barakasına döndü. Yanlış sapağa girmişiz! Üstüne bir de papara yedik. Ürkütücü bir başlangıç oldu.

Hemen yakındaki başka bir binadan müzik sesleri işittik. İçeride yirmili yaşlarında gençler kostüm partisi yapıyordu. Bir süre muhabbet edip kocaman bir kaykay salonuna açılan kapıya yürüdük. İçeride lise çağında kaykaycılar, onları izleyen aile fertleri vardı. Her yer grafiti her yerde sanatsal bir ürün. Bense UFO gören masum köylü, olayı idrak etmeye çalışıyorum. Birer bira içip tek bir fotoğraf çekemeden çıktık. “Nayır, nolamaz!”

EXARCHIA/YUNANİSTAN

.

“Adalara vizesiz seyahat” ile uzakları yakın eden, Instagram'da düşman çatlatan ve burada medeniyet dışında hiçbir şey görmeyen dostlara evvel selam ederek başlayalım. Çünkü hâlâ pasaportunuza el konulmadığı anlamına gelmekte bu.

Yunan halkı ekonomik krizlerle boğuşurken devlet gücünü kaybetmeye başlamış, bankalara borçlanan ve ülkeyi terk etmek zorunda kalan insanlardan geriye başıboş mülkler kalmış. Zira bankalar bu mülklere el koyabilmek için bir muhataba ihtiyaç duymakta. Bu mülklerin yüzde 80’ine yakınına tek bir banka el koymuş diyeyim, rantı siz hesap edin.

Artan barınma ihtiyacı, sahipsiz evler, part time ve full time aktivistlerle dolu Yunanistan’da yeni bir kültürel doku ortaya çıkar. Anarşi!

City Plaza

400 yatak kapasitesiyle terk edilmiş City Plaza bugün mültecilere ev olmuş. Yoğun ilgiden dolayı gün içerisinde iki kere düzenlenen turlarla oradaki yaşamı görme fırsatınız olabilir.

Atina’da farklı mülteci gruplara ait kültür merkezi ve barınak statüsü olan pek çok squat bulunmakta. Fakat her şey güllük gülistanlık değil. Farklı anarşist gruplar arasında ya da farklı etnisiteler arasında büyük kavgalar var. Çadırları ateşe verilen Moria Kampı'nı hatırlarsınız. Bu olay farklı yerlerde farklı zamanlarda defalarca kez tezahür etti. Squat'larda anarşizm hakkında pek bilgisi olmayan cinsiyetçi hatta ırkçı insanlarla da karşılaşabilirsiniz. Türkiye’de solun yaşadığı teori bunalımından bihaber, kendi pratiğini yaratmış onlarca örnekle karşılaşabilirsiniz.

BU ŞEHİR BU KADAR KİRE RAĞMEN NEDEN BU KADAR GÜZEL?

Atina’da kaldığımız sürece Exarchia isimli anarşist mahallede kaldık. Buranın akşamları Gezi Direnişi esnasındaki Kuğulu Park gibi. Halay, falafel, uzo ve Ceza. Çoğu Türkiye üzerinden Yunanistan’a ulaşmış Suriye, Irak ve sayamayacağım kadar halktan insan… Exarchia’da parkta akordeon çalan evsiz amca sekiz dil konuşuyor. Herkes az çok Türkçe biliyor. Türkiye’den gelenlerin aylarca çalışıp paralarını alamayışını, bombardıman altında kaybettikleri ailelerini, yaşadığı zorbalıkları dinleyip ağlıyorum. Hayat devam ediyor. Yani hayatına devam edenler burada toplanmış. Halay çeken Suriyeli gençleri görünce zılgıt başlattığım için meydanda dokunulmazlık elde ediyorum kolayca. Iraklı, İranlı biraderler de ediniyorum. Fakat burada sigara vb. maddelerin satışı yüzünden ciddi bir gerilim de var. Fazla içli dışlı olmak kendine taraf seçmek gibi bir şey.

Savaş başladığında on on iki yaşında olan gençler bunlar. Genelde erkek. Kamplardan çıkıp serbest dolaşım izni olanların bir kısmı Exarchia’da olmak istemiyor. Zira taraf olmayan bertaraf oluyormuş. Mültecilerin çoğunun çalışma izni yok. Kimileri üç yıl boyunca kabul ya da reddedilecekleri mülakatı bekliyor. Avrupa’dan gelen on euroluk yardımın ikisi bankaya gidiyor. Şu işgal evlerinin sahibi olan iyi para kazanıyor yani. Üç yıl beklemek… Erken fark edenler kendilerini kültür sanat işlerine vermiş. Başarılılar da. Bir Amerikan üniversitesinden dil eğitimi sansı kazanıp üniversiteli olalar var aralarında. Fakat tüm o savaş sonrası travmalarla o meydanda öylece oturup akşamı ve bir sonraki sabahı bekleyen de var.

Bu mahalleyi anlatmak için onlarca sayfa gerekebilir. Anarşist pratiğin mahallede bir dil oluşturduğu muhakkak. Fakat buradan bir ütopya olarak bahsedemeyiz. Hoş, bir ütopya olması gerekir mi? Bence hayır. Meydanın atmosferi her saat farklı. Bir sabah parkta kurulmuş pazar yerinde Refugee Village for Freedom isimli organizasyondan gelen organik ürün ve bu ürünlerden elde edilen çoğu Arap usulü yemeklerden tatma şansımız oldu. Bu topluluk gönüllüleri ve yaşayanlarıyla küçük bir komün. Civardaki squatlara da yemek yardımında bulunuyor.

Afrikalılar buradan uzakta. Sintagma Meydanı'nda karşımıza çıkıyor. Monstraki, Plaka, Atina Agorası ve Akropolis’e doğru aldığınız yolda bileklik satan, müzik yapan Afrikalıların çoğu bu işi daha evvel Eminönü’nde de yapmış. Ne tuhaf. Kongolu bir gitar üstadını ve hikayesini dinleyip kolumuza bileklik takıp “yalnızca şans için para vermenize gerek yok” diyen bir Rastafaryan kardeşimize çantamdan çıkardığım küpeleri hediye ediyorum. Çünkü bu bir satış politikası mı gerçek bir hediye mi bilemiyorum. Biz de bunlardan satıyoruz, ister sat istersen bir kadına hediye et diyorum. Hayatında ilk kez bir turistten hediye aldığını söyleyip duygulanıp bizi iyi dileklerle gönderiyor.

Hiç kadınlardan söz etmedim. Ya da bu göç yolunda yitenlerden. Fuhuşa itilenlerden vesaire. Ama Sudanlı kadınlar bu baskıdan kendilerini koruyacak bir kafe yapmışlar. Bu da uzun hikaye…

Ben artık çöpe yemek atma konusunda eskisi kadar cüretkar değilim. Gerçek anlamda açlığın ne olduğunu bildiğimi de sanmıyorum. Ama bir ay sadece çöpten ve kafelerde arta kalanlardan beslenip sonraki üç ayda gönüllü çevirmenlik yaptığı yerde öğle yemeği karşılığı üç ay çalışan Muhammed’den öğrendiklerimi unutamam. Pek çok yardım gönüllüsü için birkaç haftalık sosyal medya şovu ya da araştırmaların kobayı olmaktan yorulduğunu söylüyor.

Dört katlı eski bir binada yalnızca marketlerin toplu olarak çöpe attığı sebzelerden yemek yapıldığını söylesem bir şey ifade eder mi?

Peki bu şehir bu kadar kire rağmen neden güzel?

CHRISTIANA/DANİMARKA

Christiana

Kophenag’daki şehir turunuz Freetown Christiana’ya uğramadıysanız eksiktir. Burası yaklaşık 34 hektar üzerine kurulmuş bir anarşist kasaba. Başlangıçta kraliyet ailesinden esinlenilerek kurulan yedi tabyadan oluşan bu bölge askeriyenin alandan çekilmesiyle boşalır. 1971’de ise içeride kalan askeri mühimmat tamamen temizlenir. Bu alanda ne yapılacağına dair öngörüsü olmayan yönetimin boşluğundan istifade eden squatçıların bölgeye yerleşmesiyle bir güç çekişmesi başlar. Burada yeni bir yaşam kurmak isteyenler ve devlet arasındaki pazarlık yıllarca mahkemelerle sürer. Sanırım buna dair pek çok doküman bulmak mümkün. Benim paylaşmak istediğim buradaki atmosfer.

.

Christiana’ya doğru yürürken bizim gibi oraya ilk defa giden pek çok insan gördük. Anarşist bir alanın Trip Advisor’da popüler olması ironik değil mi? Belli bir noktadan sonra fotoğraf çekmek yasak. Bunun nedeni mahalle içerisindeki marihuana kullanımı ve satışı. Gündüz vakti her köşe başında kurulmuş tezgahlarda kilolarca görebileceğiniz bu şey yasak. Mahalleden geçen turist kafilelerine, kafelerde yemek yiyen ailelere, küçük çocuklara bakıldığında olağan dışı bir durum yaşanıyormuş gibi görünmüyor. Bölgenin turistik yapısı, polisin burada yapacağı herhangi bir şiddet eylemini uluslararası boyuta taşıyacak olacağından çevrede üniformalı birileri yoktu. Mahalleye düzenlenen baskınlar bu nedenden dolayı sabaha karşı gerçekleştiriliyormuş.

İçeride en dikkat çeken şey etraftaki sanatsal çalışmalar, burada üretilen ekolojik bira ve etrafta konuşulan onlarca dil.

ALMANYA

.

Almanya’da kendi kendini örgütleyen pek çok mekan görmek mümkün. Örnekleri bu filmde görebileceğiniz için uzun uzun yazmayacağım. Buraya dair söylemek istediğim şey ise şu: Irkçı, cinsiyetçi, kıyafete göre insan seçen eğlence mekanlarına alternatif pek çok anarşist mekan bulabilirsiniz. Bunların bazılarında görüntü almak yasak. Nedeni mahremiyet. Mekanların pek çoğu tarif edilemeyecek kadar özgün. Benzer şekilde düzenlenen müzik festivalleri de cabası. Bunların bir kısmı katılımcı sözünün hakkını verir nitelikte. Müziği, dekorasyonu, güvenliği kısaca aklınıza gelebilecek her şeyi katılımcılarca düzenlenmekte.

Kimi festivaller ve underground partilere bu gruptan birisinin referansıyla girmek gerekiyor. Bazı geceler sadece konum ve saat paylaşılarak büyük festivallerde müzik yapan DJ’lerin katılımıyla sıra dışı toplantılar düzenleniyor.