Wagner ve Bizet Arasında: Nietzsche

Yirmili yaşları boyunca ve otuzlu yaşlarının başında bir Wagner tutkunu ve kendi deyişiyle “yoz bir Wagnerci” olan Nietzsche’nin, Wagner ile geç kalmış yüzleşmesini Georges Bizet üzerinden kurgulaması, Nietzsche’nin “çatışkı”yı bir düşünce pratiği hâline getiren felsefesinin ilginç bir örneği aynı zamanda.

Google Haberlere Abone ol

Hamza Celâleddin/hamzacelalettin@gmail.com

Friedrich Nietzsche’nin iki müzik arasında gerilmiş yaşam öyküsü; bizi, yazgımızı fethetmemiz adına yüreklendiriyor. 1888’de –yani son “sağlıklı” senesinde ve büyük zihinsel çöküşten yalnızca birkaç ay önce− kaleme aldığı Wagner Olayı’nın önsözünde Nietzsche, Richard Wagner’e sırt çevirmesinden bir “yazgı” olarak bahsediyor ve Wagner’i harcamak pahasına Georges Bizet’ye övgüler sıralayacağını daha en baştan ilân ediyor (Nietzsche, 2010, s. 15). Nietzsche’nin Wagner’i aşarak kendisini bütünüyle Bizet müziğine teslim etmesi, −yaşam öyküsünde olduğu kadar− felsefesinde de büyük bir epistemik çatlak oluşturuyor. Yine Wagner Olayı’nda Nietzsche, bu kırılmayı şöyle ifade ediyor: “[Bizet] müziğin[in] beni nasıl iyileştirdiğini görüyorsunuz. … Doğaya, sağlığa, coşkuya, erdeme geri dönüş! − En yoz Wagnercilerden biriydim. Wagner’i ciddiye alabilecek durumdaydım... Ah, bu yaşlı büyücü, nasıl da hepimizin gözünü boyadı! Sanatının bizlere sunduğu ilk şey bir büyülteç: İnsan büyültece bakıyor ve gözlerine inanamıyor. − Her şey büyüyor. Wagner bile büyüyor” (Nietzsche, 2010, s. 20).

Yirmili yaşları boyunca ve otuzlu yaşlarının başında bir Wagner tutkunu ve kendi deyişiyle “yoz bir Wagnerci” olan Nietzsche’nin, Wagner ile geç kalmış yüzleşmesini (Nietzsche Wagner Olayı’nı yazarken, Richard Wagner öleli beş sene olmuştu) Georges Bizet üzerinden kurgulaması, Nietzsche’nin “çatışkı”yı bir düşünce pratiği hâline getiren felsefesinin ilginç bir örneği aynı zamanda. Aslında bu çatışkılı düşüncenin kurulması ve Nietzsche’nin Wagner’den kurtulması 1888’den çok öncesine dayanıyor: Nietzsche, Wagner’e vedasını ve nedenini şöyle anlatıyor: “1876 yazında, ilk festivalin ortasında Wagner'e veda ettim. Çift anlam taşıyan hiçbir şeye katlanamıyorum: Wagner Almanya'ya geldiğinden beri, benim hoşlandığım her şeye adım adım −antisemitizme bile− yakınlaştı." Bu, gerçekten de ona veda etmenin tam zamanıydı: Bunun için hemen bir neden de bulmuştum. Görünürde çok başarılı, ama gerçekte çok hatalı, kuşkularla dolu bir çöküş çağı insanından başka bir şey olmayan Wagner, aniden, çaresizce ve yıkık bir durumda Hıristiyanlığın haçı önünde diz çöküverdi” (Nietzsche, 2010, 83). Bu veda, yine de geç kalmış bir veda gibi görünüyor. Çünkü Nietzsche’nin 1876’daki bu vedası, Bizet’nin ölümünden bir sene sonraydı. Zavallı Bizet, yaşlı kurt Wagner’e göre pek az yaşamda kalabilmiş ve henüz otuz yedisinde yeryüzüne veda etmişti.

Lâkin yine de Bizet’nin, Nietzsche’nin en mühim yaşam hâtırasına eşlik etme şansı hâlen vardı: 1889 Ocak’ında Nietzsche, Torino’da sık sık Bizet’nin Carmen operasının performanslarını dinlediği bir zamanda, sahibi tarafından dövülen/kırbaçlanan bir ata doğru koşup sarılır ve hemen ardından büyük bir kriz geçirirerek yere yığılır. Büyük ihtimalle bu sırada Nietzsche’nin kulaklarında hâlen Carmen çınlamaktadır. Wagner’in üzerinden hayli zaman geçmiş, onunla olan yüzleşmesini neredeyse bitirmiş ve artık tümüyle Bizet’nin müziğine teslim etmiştir kendisini. Bu büyük zihinsel çöküşten evvel yazdıklarına bakılırsa, bu beklenilir de bir hadisedir aslında: “En iç doğamın bana öğrettiği gibi, gerekli olan her şey yüksekten ve büyük bir ekonomi anlayışıyla görüldü, kendi içinde yararlı olan da. − Yalnızca taşınmamalı bu, sevilmeli de. Amor fati! Bu benim en iç doğam. − Ve uzun süren hastalığıma gelince, bu hastalığa, sağlıklı olmama oranla, anlanamayacak kadar çok daha fazla şey borçlu değil miyim? Ona yüce bir sağlık, öldüremediklerini güçlü kılan böylesi bir sağlığı borçluyum. Ona felsefemi borçluyum…” (Nietzsche, 2010, s. 89). Yazgısını sevmeyi öğütleyen Nietzshce, yine yazgısının kendisine bağışladığı zihinsel çöküşle ezgilerin hüznü ve coşkunluğu arasında gidip gelen yaşamını onurlandırmışa benzer.

Gel gelelim, gençliğinin ilk on yılını Wagner’e ve son on yılını ise Bizet’ye adamış olan Nietzsche’nin bu iki müzik arasında gerilmiş yaşam öyküsünü, sessizliğe gömülmüş hâldeki bir son on yıl izleyecektir. Son on yılında Nietzsche, ona verilmiş “kâhin” rolünü, kendisi de uzaktan sükûnetle izler. Doğrusu bu, Nietzsche’nin yaşamını “tez-antitez-sentez” olarak üç dönemde okumamıza olanak tanıyan bir gidişattır. Tabii bu kadar basit de değil; bu savrulmalar ve son duruluş da kendi içinde birçok kere ayrılır, varsıllaşır…

Hölderlin yurdunuz, Tagore göğünüz,

Camus yâr ve Nietzsche yardımcınız olsun…

Dinlemeler:

Richard Wagner, Nibelung Yüzüğü.

Georges Bizet, Carmen.

Kaynakça:

NIETZSCHE, Friedrich, Wagner Olayı / Nietzsche Wagner’e Karşı, Say Yayınları, 2010 (3. Basım).

NIETZSCHE, Friedrich, Richard Wagner Bayreuth’ta, Sayı Yayınları, 2012 (4. Basım)