Yeni bir 'Paralel Devlet' yapılanması… 

Kamu yararı, takdir yetkisi ve sübjektif ölçülerin hakim olduğu ve hayatın her alanını kapsayan devasa bir alanda kararname düzenleme yetkisi Cumhurbaşkanı’na verilmiştir. TBMM’nin işlevinin büyük ölçüde kısıtlandığı bir konumda, Türkiye, iptale mahkum olan kararnameler yoluyla uzun bir süre yönetilecek ve kaçınılmaz olarak toplumsal gerginlik had safhaya ulaşacaktır.

Google Haberlere Abone ol

Atilla Kart*

24 Haziran seçimleri, Cumhuriyet tarihimizin gerçekten de en önemli seçimi niteliğindedir. Türkiye’nin barışını, demokrasisini, anayasal düzenini, ekonomisini doğrudan etkileyecek bir seçimle karşı karşıyayız. Böylesine önemli bir dönemde 16 Nisan 2017 ve bağlı olarak 24 Haziran’ın yol açtığı, yol açması kaçınılmaz olan vahim tablonun sonuçlarının tartışılmadığını, daha doğrusu bu konuda kamuoyunun yeterince bilgilendirilmediğini görüyorum.

Bu çerçevede üç temel konuyu kamuoyunun ve siyaset kurumunun tartışmasına sunmak amacıyla, bir yurttaş olarak bu makaleyi yazma gereğini duydum.

***

Başbakanlığın 16 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2012/15 sayılı genelgesine göre; kamuya ait taşınmazlarla ilgili olan ‘satış, kira, irtifak, takas, tahsis, devir’ gibi işlemlerin tümü için, Başbakanlık izninin alınması zorunlu hale gelmiştir. İlgili tüm bakanlıklar devreden çıkarılmıştır. Hiçbir yasal, anayasal dayanağı bulunmayan bu yetkinin bugün için fiilen Cumhurbaşkanı tarafından kullanıldığı bir vakıadır. Başbakanlığa intikal eden başvurulardan “ne zaman ve nasıl” sonuç alınacağı bilinememektedir. Doğmuş olan belirsizlik, yatırımcının programlarını altüst etmektedir. Başbakanlığa intikal eden başvurular, Ankara’nın labirentlerinde akıbeti belirsiz bir şekilde zamana yayılmaktadır. Hukuk güvenliğinin tümüyle yok edilmesi sebebiyle, gerek yerli ve gerek yabancı girişimciler yasal haklarını kullanmaktan vazgeçer hale gelmişlerdir.

Öte yandan; 16 Nisan tarihinde kabul edilen referandum ile, Anayasa’nın 104'üncü maddesinde düzenlenmiş olan ve Cumhurbaşkanı’nın “görev ve yetkilerini” düzenleyen maddede değişiklik yapılmıştır. Buna göre, Anayasa’nın 2'nci kısmının- 3'üncü bölümünde düzenlenmiş olan konularda Cumhurbaşkanı’nın kararname çıkarma yetkisinin bulunduğu kabul edilmiştir. Sözü edilen maddeler; Anayasa’nın 41 ila 65'inci maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelerin arasında; ailenin korunması, eğitim hak ve ödevi, kıyılardan yararlanma, toprak mülkiyeti, tarım ve hayvancılık, kamulaştırma, devletleştirme ve özelleştirme, çalışma ve sözleşme özgürlüğü, sendika kurma hakkı, grev hakkı ve lokavt, konut hakkı, gençliğin korunması, sosyal güvenlik hakları, sanat ve sanatçının korunması gibi konu başlıkları vardır.

Bu maddelerle doğrudan bağlantılı olan konuların, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ve hızla düzenleneceği yeni bir dönem başlamıştır. Bu maddelerle dolaylı olarak illiyeti olup olmadığı tartışmalı olan konularda da kararnameler yoluyla düzenlemelerin yapılması şaşırtıcı olmayacaktır. Bu anlamda, bu yetkinin anayasal düzenlemenin sınırlarını zorlayarak ve aşarak kullanılacağını kaygıyla ifade ediyoruz.

Görüldüğü gibi; kamu yararı, takdir yetkisi ve sübjektif ölçülerin hakim olduğu ve hayatın her alanını kapsayan devasa bir alanda kararname düzenleme yetkisi Cumhurbaşkanı’na verilmiştir. TBMM’nin işlevinin büyük ölçüde kısıtlandığı bir konumda, Türkiye, iptale mahkum olan kararnameler yoluyla uzun bir süre yönetilecek ve kaçınılmaz olarak toplumsal gerginlik had safhaya ulaşacaktır.

Bir diğer vahim düzenleme ise, Devlet Denetleme Kurulu’nu düzenleyen 108'inci maddede yapılan değişikliktir. Bu düzenleme ile; şimdiye kadar sadece inceleme ve araştırmayla sınırlı olarak istişare yetkisi bulunan Devlet Denetleme Kurulu’nun, bundan böyle “her türlü idari soruşturmayı” yapma yetkisi de kabul edilmiştir. Bu tür bir soruşturma yetkisinin, hem idari ve hem de adli anlamda sonuçları olacaktır. Bu düzenleme başlı başına hukuk güvenliğini ve yargı düzenini yok edecek nitelikte olan bir vahim düzenlemedir. Doğrudan Cumhurbaşkanı’nın yönetiminde olan DDK üzerinden meslek odaları ve hukuk düzeni ayrıca kuşatılmaktadır. Yargı düzeninin inşasında doğrudan etkili olan Cumhurbaşkanı, ayrıca DDK üzerinden de yeni bir kuşatmayı gerçekleştirmektedir. Hayatın olağan akışı içinde yargı düzeninin ve savcılık makamlarının atladığı konular, böylece, bu kez DDK üzerinden kontrol edilecek ve siyasi iradenin isteği doğrultusunda soruşturmalar şekillenmiş olacaktır.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak adlandırılan bu sistemin istikrar ve verimliliği sağlaması mümkün değildir. İkili ve birbirini işlevsiz hale getiren bir mekanizma yaratılmıştır. Mevcut olan kaos ve fetret hali daha da derinleştirilmiştir.

***

Anlatımı yapılan her üç konunun her biri ayrı ayrı ve ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gereken unsurlar içermektedir. Yasama, yargı ve yürütmeyi merkezileştiren ve bağımlı hale getiren yeni anayasal düzenleme ile, yetki bakımından ayrıca “ucu açık ve belirsiz” düzenlemeye yol açılmıştır. Yeni “fiili durumlara” zemin hazırlanmıştır. Mevcut fiili duruma Anayasal çerçeve kazandırmak isteyenler, kamu yönetiminin işlevi bakımından ne kadar vahim sonuçlara yol açtıklarının idrakinde değillerdir.

“Parlamenter sistemin” yeniden inşasının esas alındığı bu dönemde, “yeni yol haritasının” olabildiğince somut olarak ve konu başlıklarıyla ortaya konulması zorunluluğu vardır. Bu konu başlıklarını 18-20 maddeyle özetlemek mümkündür. Siyaset kurumunun ve Millet İttifakı’nın bu anlamda görevini hakkıyla yapmadığını, bu yol haritasını ortaya koyamadığını, öngörülü davranarak kamuoyunu doğru bilgilendirmediğini, bir yurttaş olarak ve kaygıyla gözlemliyorum.

Gerek TBMM ve gerek Cumhurbaşkanlığı seçimi çalışmalarında; hamaset ve günlük polemikler üzerinden kısır tartışmalar yapılmıştır. Siyasi iktidarın yarattığı gündemle sınırlı kalınmıştır. Bu anlamda da, siyasi iktidarın belirleyici olduğu, ana muhalefet ve Millet İttifakı’nın ise, temel ve anayasal sorunları dile getiremedikleri görülmüştür.

Bu vahim ve kritik tablonun yaratması kaçınılmaz olan anayasal ihtilafları ve toplumsal çatışmaları, bundan böyle de ve somut olgular üzerinden anlatmaya devam edeceğiz.

*Hukukçu, Eski CHP Milletvekili