Kynik toplum

Bugün Türkiye'de herhangi bir bilgi üretimi gerçekleşmemektedir. ''Bilgi'' belli bir kesim tarafından mülkiyet haline getirilmiştir ve varsayılan bu bilgi dışında üretilen şeyler ''zırvalık'' olarak nitelendirilmektedir. Birçok akademisyen, yazar veya araştırmacı ürettiği bilgiyi insanlara ulaştıramamaktadır. Bırakın ulaştırmayı, şu an birçoğu sürülmekle veya yakasını belli bir kesimden kurtarmakla uğraşmaktadır...

Google Haberlere Abone ol

Kaan Onur Kaftanoğlu

Yazının başlığında belirttiğim ''kynik'' tanımlamasını sadece bir benzetme kurgulama amacıyla kullandım, yoksa kynizm ile herhangi bir alıp veremediğim yok. Bu benzetmeyi kurgulamamın amacı ise günümüz toplumunun bir yansımasını sunmaktır. Pek tabii bunu belki daha farklı kelimelerle de sağlayabilirdim. Örneğin gnostik kelimesini kullanıp, durumun izahını bunun üzerinden yapabilirdim ancak, yine de bana sorarsanız Türkiye'de yaşayan bir vatandaşın tanımı kesinlikle kynik olmalıdır. Neden böyle bir girişimde bulunduğumu yazının ilerleyen bölümlerinde daha net açıklayacağımı umuyorum.

Öncelikle kynik kelimesinin tam olarak neye tekabül ettiğini açıklamama izin verin. Kynizm, Antik Yunan'da ortaya çıkan, kurucusu Anthisthenes olan bir felsefe ekolüdür. Kynik her ne kadar ilk bakışta güzel bir anlam teşkil etmiyor gibi görünse de bu bizim için çok önemli olmamalıdır. Bilakis teşkil edilen anlamın neye gönderme yaptığı daha önemlidir. Kynizm en basit tabiri ile bir yaşam biçimidir ve ekole göre bahsi geçen bu yaşam biçimi insanı erdemli yapmaktadır. Kyniklere göre insan, sahip olduğu tüm değerlerden kendisini kurtarmalıdır. Çünkü insanın sahip olduğu tüm nitelikler, kişilikler veya arzular insanı erdemli olmaktan oldukça uzağa taşımaktadır. Temelde gnostik bir yapıya sahip olan bu ekol, öznenin dışında bulunan hemen her şeye kendini kapatmıştır. Bunun doğru veya yanlış olduğu hakkında herhangi bir yargım yok, yanlış anlaşılmak istemem.

O halde kyniklerin günümüz toplumu ile ne alakası var? Esasında sadece günümüz toplumu ile alakası yok. Doğrusu, birkaç yüzyıldır süregelen gelenekten kaynaklanan bir toplum yontulması var. Bu özellikle benim bir gözlemim değil, hatta bu gözlemlenebilecek bir durum da değil. Çünkü ortada kendi içerisine kapanmış, sinmiş ve karanlık bir toplum var. Bunun gözlemlenmesi oldukça güçtür. Aynı kyniklerde olduğu gibi kendini dışa kapatmış ve gnostik yaşayan bir toplumu gözlemlemek mümkün değildir, bunu isteseniz de yapamazsınız çünkü birbiri ile iletişim halinde bulunan toplum üyeleri arasında dürüstlük bulunmaz. Bunu kynizm ''dürüst değildir'' diye değil, kynik bir bakış açısına sahip birinin gösterdiği ironik reaksiyona bakarak söylüyorum. Biçimsel olarak bu yaşam tarzı öznel şekilde yaşandığı müddetçe herhangi bir sorun teşkil etmez. Demek istediğim, eğer kynik bir yaşam biçimi uygulamak istiyorsanız bunu belli bir kültürel altyapı sayesinde yaparsınız ve bu doğrudan yine sizin öznel kararınızdır. Sorun şurada; bugün toplum bilinçsiz bir şekilde kitleler halinde kynikler gibi gnostikçe yaşanmaya zorlanıyor ve bu öyle ustaca yapılıyor ki, birey ve buradan hareketle toplumun geneli bu durumu içselleştiriyor. Ve bu durumun giderek yaygınlaşması ülkede bulunan tüm insanlar için ciddi bir sorun teşkil ediyor. Nasıl bir sorun teşkil ettiğini ise sanırım bize en çıplak hali ile Hüseyin Rahmi Gürpınar gösteriyor.

H. R. Gürpınar, omniscient bir anlatıcıya sahip olan ''İnsan Önce Maymun muydu?'' kitabında toplumsal bir yozlaşmadan söz eder. Belki de belli bir kesim tarafından sevilmemesi ve dışlanması bu yüzdendir. Çünkü kitapta bulunan ''filozof'' lakaplı karakterimiz Darwin'den esinlenerek bir kitap yazar ve bu vesile ile topluma Evrim Teorisi ile alakalı bir bilgi sunar. İşin komik tarafı şu ki kitap toplum tarafından hoş karşılanmaz ve olaylar patlak verir. Bunu Gürpınar kitapta şöyle ifade eder: ''Her gün üç dört itiraz mektubu geliyor. Bunlardan neşronulacak ve olunmayacaklarının tayini gittikçe güçleşiyor. Bazıları filozofa atıyorlar dehşetli saparnayı...'' Bu örnek esasında Türkiye'de yaşayanların dışarıya dönük nasıl reaksiyon gösterdiğinin en güzel kanıtıdır. Ülke içerisinde bugün dahi ''doğru'' kelimesini belli bir kesim parsellemiş gibi gözükse de, bu durumun savunucusu parsel sahibinden daha da fanatik bir şekilde elinde tutuyor.

Tek örnek bu değil, yine Gürpınar kitabın hemen başlarında yarattığı Enis Buhari Efendi isimli karakteri ile şöyle bir anlatım gösterir: ''Lafa böyle kumbara, mumbara, loji, moji karıştırıyor ve buna da ilim diyorsunuz. En sonra da insanlık hesabına baba olarak bir ayı, bir maymun, ana olarak da bir kancık çıkarıyorsunuz... O herif bastırdığı kitapta neuzübillah ne haltlar karıştırmamış...'' Yine bu isabetli anlatımdan da görüleceği üzere Enis Buhari Efendi karakteri günümüzde hâlâ geçerliliğini yitirmemiş bir tavır içerisinde doğrunun ve bilginin sahibi veya müdafacısıymış gibi bir pozisyon alıyor. Aslında kitap baştan aşağı bu tür güncel örneklerle dolu. Yani hemen hemen 100 yıl önce yazılmış olan bu kitap günümüz toplumunun büyük bir krokisini çıkarıyor. Zaten şu an vermiş olduğum örnekte de görüleceği üzere tek bir doğru üzerinden hareket eden bilinç sahibi birey dışarıdan gelen ''loji ve moji''lerin doğru olmadığını ve bunu kullanmanın da ilim olmadığını belirtiyor. Bugün, toplum olarak tek bir bilgi ışığında hareket ediyoruz. Ve bizim dışımızda bulunan hemen her şeyi yok sayma haddini kendimizde görüyoruz. Bu bireycilik veya öze dönüş değil, aksine zırcahilliğin en dip noktasıdır. Ancak bu gericilik ve zırcahilliğin tek suçlusu toplum değil pek tabii. Bu konuda toplumu suçlamak yapılması gereken en son şeydir. Bu daha çok misyonerliğe soyunmuş kesimlerin toplumu ''sizlerin kurtuluşuyuz'' diyerek bir hipnoza maruz bırakmasıdır. Demin de dediğim gibi öznel olarak bu tür bir yol içerisine kendi seçiminiz ile girmeniz kabul edilebilir, ancak art niyet ile birileri bizi bu yola girmeye zorluyorsa, bu hak verirsiniz ki çok da kabul edilebilir değildir.

Bugün Türkiye'de herhangi bir bilgi üretimi gerçekleşmemektedir. Biliyorum, iddialı bir cümle bu ancak yine yukarıda belirttiğim gibi ''bilgi'' belli bir kesim tarafından mülkiyet haline getirilmiştir ve varsayılan bu bilgi dışında üretilen şeyler ''zırvalık'' olarak nitelendirilmektedir. Birçok akademisyen, yazar veya araştırmacı ürettiği bilgiyi insanlara ulaştıramamaktadır. Bırakın ulaştırmayı, şu an birçoğu sürülmekle veya yakasını belli bir kesimden kurtarmakla uğraşmaktadır. Tüm bunlar bir kenara uygulanan dev sansürü delmenin de mümkünatı yoktur. Bunların yaşanmasının sebebi aynı Gürpınar kitabında gördüğümüz bakış açılarından kaynaklanmaktadır. Toplum bütünüyle içe dönük ve dünyadan kopuktur. Dış kaynaklı hemen her bilgiyi din dışı görerek veya milli değil diyerek reddetmektedir. Öyle ki, edindiği bilgiyi işleyen kişilere dahi bugün ''terörist", "anarşist", "kafir" veya "Yahudi'' benzetmeleri yapılmaktadır. Bu benzetmelerde herhangi bir sorun yoktur, asıl sorun bu benzetmeleri kötü anlamda ve kötü işler için kullanan toplum yontucularıdır ve toplumu dünya gerçeklerinden koparmaya çalışanlardır.

Sonuç olarak, içerisinde bulunduğumuz durumun herhangi bir sürdürülebilirliği bulunmamaktadır. Bu dışa kapalı ve yeni bir anlayışla sürdürülen kynik yaşam tarzı toplumun birbirine cephe almasından başka bir işe yaramazken, kimseyi de erdemli yapmamaktadır. Çünkü toplum, aynı Orta Çağ'da olduğu gibi, bilgiyi tekelleştiren ve yozlaştıran kimseler tarafından yönlendirilmektedir.