Ekonomi politikası açısından neden HDP?

HDP’nin ekonomi yönetimi ve sürdürülebilir ve adaletli büyüme hedeflerini gerçekleştirmede en ehil parti olmasının nedenlerinden birisi, seçim bildirgesinde taahhüt ettiği şeffaf bütçe politikasıdır. İkinci neden ise kaynağı belli olmayan dağıtım yapmama taahhüdüdür.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Uğur*

AKP iktidarının Türkiye’deki demokrasi için bir tehdit olduğunu ve AKP’nin ekonomi politikasının başarılı olmadığını 2005 yılından beri belirtiyorum. Bu doğrultudaki yazılarım hem Türkçe hem de İngilizce mecralarda yayınlandı. Saptamalarımın doğrulanmasına sevinemiyorum. Tam tersine, gerek benim gerekse başkalarının zaman içinde doğrulanan saptamalarının Türkiye’nin AKP tehdidinden kurtulması için yeterli olamamasına üzülüyorum.

Ama bugün umutlu olmak için güzel nedenlerimiz var. AKP’nin şehir efsanesi artık inandırıcı olmaktan çıkmıştır. Ayrıca, hem demokrasi ehliyeti hem de ekonomik-sosyal performans açısından şaibeli geçmişi olan tüm siyasi parti ve geleneklerden ayrı, Türkiye halklarına heyecan ve umut verici siyasi açılım sunabilecek bir siyasi parti mevcut. Bunun adı Hakların Demokratik Partisi – HDP.

Bu yazıda HDP’nin ekonomik krizden çıkış ve sürdürülebilir ve adaletli bir kalkınma için neden elzem olduğunu göstermeye çalışacağım.

YALANCININ MUMU

Son yıllarda en moda olan kavramlardan birisi ‘gerçeklik ötesi çağ’ kavramıdır. Kısaca tanımlamak gerekirse, gerçeklik ötesi çağ kamuoyunu etkilemede nesnel gerçekliğin etkinliğinin azaldığı, bunun yerine duygulara ve inançlara dayalı söylemin rolünün arttığı çağ anlamına gelir. Buna duyguları ve inançları hedef alan şehir efsaneleri çağı da diyebiliriz.

AKP’nin 2002’de iktidara gelmesi, gerçeklik ötesi çağın ilk şehir efsanelerinden birisidir. Onun bugüne kadar iktidarda kalmasının nedeni, şehir efsanesine inananların ‘bilgisizliği’ değil, başka efsane olmadığını kanıtlamak için kaynak yatıran iç ve dış sermaye elitlerinin ‘kudreti’dir. AKP bu elitlere olan borcunu ödeyerek iktidar olmaya devam etti; ama bu arada ülkeyi zindan, kurumsal kaliteyi enkaz ve eşitsizliği erdem haline getirdi. Bu tahribatın çok belirgin ve keskin göstergeleri mevcut.

Aşağıdaki grafiklerde görüleceği gibi, Türkiye ve OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkeleri arasındaki kurumsal kalite makası AKP iktidarı döneminde iyice açılmıştır. Bunun bir nedeni, kendi iktidarını destekleyen iç ve dış sermaye çevrelerinin sermaye birikimini kolaylaştıran vurguncu yasalar, politikalar ve uygulamalardır. Diğer nedeni, bu sermaye birikiminden pay alan ve bunu merkezileştirilmiş bir yolsuzluk rejimiyle sürdüren siyasi elitin hesap verebilir olmasını önlemek için yargıya, bürokrasiye ve yasama sürecine yapılan müdahalelerdir.

Grafikler yalnızca makasın açıldığını göstermiyor. Aynı zamanda, 2004-2005’ten beri, yani AKP’nin kendine güveninin arttığı 2004 yerel seçimlerinden sonra, Türkiye’deki kurumsal kalitenin sürekli olarak gerilediğini de gösteriyor. Kurumsal kalitenin uzun vadedeki ekonomik büyümenin en temel etkeni olduğunu gösteren çalışmalar olduğunu biliyoruz. Bu alanda kendi naçizane katkılarım olmakla birlikte, en kapsamlı çalışmalar Türkiye kökenli başka iktisatçılar (örneğin Daron Acemoğlu ve Dani Rodrik) tarafından yapılmıştır. Kurumsal kalite ve büyüme arasındaki ilişkiyle ilgili bulgular son 20 yılda iktisat alanında yapılmış en önemli katkılar. Dolayısıyla, AKP’nin Türkiye’nin uzun vadeli kalkınma potansiyelinin altına oldukça tahrip edici bir bomba yerleştirdiğini söylemek mümkündür, gereklidir.

Nitekim bu bombanın etkileri görünmeye başladı bile. Aşağıdaki ilk grafikte görüleceği gibi, AKP dönemi toplam faktör (yani emeğin ve sermayenin) üretkenliğinin düştüğü bir dönem olmuştur. Uzun vadede kişi başına gelir büyümesinin en önemli etkeni olan bu göstergenin sürekli düşmesi Türkiye insanının göreceli yoksullaşması, Türkiye’nin orta gelir tuzağına saplanmış olması anlamına gelmektedir.

Üretkenliğin azaldığı bir dönemde süren ve hatta yükselen sermaye kârları iki sonuca yol açmaktadır. Orta grafikte görüldüğü gibi, işsizlik artmakta ve işsizler çalışanların ücretlerinin bastırılması için bir tehdit olarak kullanılmaktadır. Bu çark nedeniyle de gelir eşitsizliği artmaktadır (sağdaki grafik).

Özetlersek: AKP’nin bir ekonomik büyüme mucizesi gerçekleştirdiği, eşitsizliği azalttığı büyük ölçüde gerçek dışı bir şehir efsanesidir. AKP rejiminin giderek ceberrutlaşması, topla-tüfekle yıkım ve siyasi rehinelik dahil muhaliflerine savaş açması, bu efsanenin yalan olduğunu gizlemeye yönelik korkutma politikasının tezahüründen başka bir şey değildir. Ancak hem AKP korkusu işlevini yitirmeye hem de Türkiye’ye halklarına adaletli ve huzurlu bir gelecek vaat eden bir siyasi açılım belirmeye başlamıştır. Aşağıda bu açılımın ekonomik boyutunun neden HDP’de somutlaştığını partinin seçim bildirgesine dayanarak anlatmaya çalışacağım.

EKONOMİK BATAKTAN ÇIKIŞ İÇİN HDP

Yukarıda özetlediğim temel göstergelerdeki kötüleşmeye ek olarak, Türkiye kısa vadede önemli olan göstergeler açısından da bir batak içindedir. Gerçekte cari açık, enflasyon ve özel sektör dış borçları açısından Türkiye orta gelir grubu ülkeleri arasında en kırılgan ülkedir. Krizin henüz patlamamış olmasının nedeni, 2008-2009 krizinden sonra Batı’daki düşük faiz oranları nedeniyle dünyada var olan likidite bolluğudur. Eğer likidite bolluğu olmasaydı, Türkiye’nin bugün derin bir mali ve bankacılık krizi içinde olması büyük bir ihtimaldir. Kriz tehlikesi hâlâ çok yüksektir ve bu risk günden güne artmaktadır. HDP hem bu kriz riskini azaltmak hem de patlayabilecek bir krizden çıkışı idare etmek açısından en ehil partidir.

HDP’nin ekonomi yönetimi ve sürdürülebilir ve adaletli büyüme hedeflerini gerçekleştirmede en ehil parti olmasının nedenlerinden birisi, seçim bildirgesinde taahhüt ettiği şeffaf bütçe politikasıdır. Hatırlamamız gerekir ki, Türkiye’nin 1994, 1999 ve 2001 krizlerinin en önemli nedenlerinden birisi Özal dönemiyle başlayan keyfi bütçe politikaları ve örtülü bütçe harcamalarıydı. Bu tür keyfilikler ve örtülü ödenekler AKP döneminde yeniden tavan yapmıştır. Uluslararası Bütçe Ortaklığı (International Budget Partnership) tarafından hazırlanan Şeffaf Bütçe Endeksi sıralamasında AKP hükümetlerinin notu 100 üzerinden 40-50 arasında olmuştur. Bu not aralığında Türkiye’ye ‘komşu’ olan ülkeler şöyle: 2012’de Kosta Rika, Gana, Kenya, Kazakistan; 2015’te Bosna-Hersek, Burkina Faso, Kamerun, Tanzanya; ve 2017’de Uganda, Slovakya ve Moldova’dır.

Bu nedenle, HDP demokratik bütçe vaat etmektedir. Demokratik bütçe uygulamasında hem gerçek anlamda Meclis denetimi olacak hem de harcama ve yatırım önceliklerinin belirlenmesinde yerel düzeyde danışma mekanizmaları işletilecektir. Buna ek olarak, suistimale ve yolsuzluğa en çok açık olan askeri harcamaları ve ‘prestij projesi’ niteliği ağır basan yatırımları kontrol altına alacaktır. HDP bu vaatleri yerine getirmede etkin olacaktır çünkü, AKP ve diğer partilerin aksine, HDP çıkar gruplarına ve lobicilere ‘gönül borcu’ olmayan bir partidir.

Ekonomi politikası açısından HDP’yi en ehil parti yapan ikinci neden, kaynağı belli olmayan dağıtım yapmama taahhüdüdür. HDP’nin dağıtım ve eşitsizliği azaltma politikaları sürdürülebilir araçlara dayanmaktadır. Bunlardan birisi, vergi adaletinin sağlanmasıdır. Dünyada yükselen eşitsizlik nedeniyle, vergi adaleti artık ana akım iktisat politikasının bile kabul ettiği bir hedeftir. HDP bunu üç araçla elde etmeyi taahhüt etmektedir: (i) gelire göre artan vergi oranları uygulamak; (ii) düşük gelirliler üzerindeki yükü zenginlere göre daha yüksek olan ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki oranını azaltmak; (iii) gaz, elektrik ve su hizmeti dahil, tüm kamu hizmetlerinde hem gelir düzeyini hem de çevre etkisini dikkate alan fiyatlar belirlemek.

HDP’yi ekonomi politikası açısından en ehil parti yapan üçüncü neden, dağıtımı bir politik rüşvet olarak gören diğer partilerden farklı olmasıdır. HDP dağıtımı sosyal büyüme kapsamında ele almakta, bu kapsamda da eğitime ve özellikle kadınların eğitimine vurgu yapmaktadır. HDP, utanç verici derecede tekçi, cinsiyetçi, mezhepçi, ırkçı eğitim müfredatını değiştirecek; onun yerine bilimsel, laik, demokratik ve özgürlükçü bir eğitim müfredatı getirecektir. Ayrıca YÖK’ü kaldıracak ve üniversitelerin eleştirel, yaratıcı ve yenilikçi bilgi üretim merkezleri olması için olanak verecektir. Eğitime erişmede eşitlik gelir eşitsizliğini azaltmanın, yaratıcı düşünceler de ekonomik büyümenin motorudur. Bu nedenle, HDP’ye oy vermek gelecek kuşaklara şans vermektir.

Sonuç olarak, oyumu geçen seçimlere göre daha yüksek bir heyecan ve güvenle HDP’ye vereceğim. HDP’ye oy verme davetini de herkese yapıyorum.

• HDP adaletli ekonomik büyüme için, eşitlik için, sosyal ve çevresel açıdan sürdürülebilir kalkınma için iyidir.

• AKP’nin ekonomik alandaki tahribatından ve ihtimali artan krizden en az maliyetle çıkış için, HDP tek ehil alternatiftir.

• HDP’nin çıkar gruplarına, sermaye elitlerine ve lobicilere gönül borcu yoktur.

• Bunun yerine, Selahattin Demirtaş’ın şahsında simgeleşmiş ama tüm parti çalışanlarınca içselleştirilmiş önemli bir tutkusu vardır: Demokratik dönüşüm yoluyla, Türkiye mozaiğinin her parçasına potansiyellerini tam olarak gerçekleştirme olanağı veren bir siyasi alan açmak.

HDP’nin vekil adaylarına ve başkanlık adayı Selahattin Demirtaş’a verilen her oy Türkiye’nin geleceği için yapılacak en iyi yatırımdır.

*Ekonomi ve Kurumlar Profesörü

Greenwich Ünivesitesi Siyasal İktisat Araştırmaları Merkezi