Katillere af adalet duygusunu rencide eder

Her ne kadar genel ve özel af anayasada olsa da toplumda adalet duygusunu rencide ediyor. Yapılan genel af çağrıları suçu teşvik ediyor. Affedileceğini bilenin eli “rahat” olmaz mı? Gelişmiş bir hukuk sisteminin sağlayacağı adalet altında mı yaşamak isteriz; yoksa adalet terazisi yerine silahların hüküm verdiği zorbalık altında mı?

Google Haberlere Abone ol

Ömer Uçar

MHP Genel Başkanı'nın yaptığı açıklamalarla genel af gündeme bomba gibi düştü. Akabinde Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık'tan yapılan açıklamalarda böyle bir gündemlerinin olmadığı söylense de, MHP’nin iktidarla ittifak halinde seçimlere giriyor olması, Cumhurbaşkanı Danışmanı'nın “Pax Presidenta” yazısıyla daha önce genel af çağrısı yapmış olması rahatlamamızı engelledi. Ana muhalefet cenahından tam karşı çıkmayan, hayırhah açıklamalar gelmesi ise kapalı kapılar ardında neler oluyor dedirtti. Zaten zaman zaman hem iktidara yakın hem de muhalefete yakın köşe yazarları genel affın gerekliliği üzerine yazılar yazmaktaydı.

Şiddet ülkesinde yaşamanın mağduru, canı yanan bir aile olarak, kendi acısıyla baş başa olan bizim gibilerin de sesinin duyulması için change.org’da “Affetmiyoruz!” başlığıyla imza kampanyası başlattık. Aile olarak imza çağrılarını yaparken ve geri dönüşümleri takip ederken iki sorun tespit ettik.

1- Korku sorunu: Genel affı gündeme getiren partinin geçmişte yaptıkları ve üstelik af çağrısı sırasında gündeme getirdiği isimler, korku duygusunu haklı kılıyor. Ben de korkuyorum. Ama hepimizin bir yandan düşünmesi gerek: Çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşamasını istediğimiz iklim bu mu?

2- Siyasi sorun: Aldığımız geri dönüşümlerde genel af konusunda ailemizi şaşırtan yaklaşımlarla karşılaştık. Demek ki bu konuda konuşmaya ihtiyacımız var. Okuduğunuz yazı, karşılaştığımız bu siyasi engeli kaldırma amaçlıdır.

Hukuksal alanda af sözcüğü, Yunanca “amnestia” sözcüğünden geliyor. Anlamı ise (yanlışı) “unutma.” İlginç olan “amnestia” sözcüğü, “amnesia” sözcüğüyle anlamdaş. Kök sözcükler olan “mnesia” ve “mnestia” da anlamdaş: “Hatırlama.” Bu sözcüklerin başına “a” ön eki gelince, Türkçedeki “ma” son eki gibi karşıt anlam “hatırlamama”, “unutma” sözcükleri üretiliyor. Anlamdaş olan bu sözcükler, Modern Çağ'da Latince üzerinden Batı dillerine geçtiklerinde şaşırtıcı şekilde kullanıldıkları alanlar farklılaşıyor: “Amnesia” tıbbi alanda bir hastalık olarak “unutkanlık”, “hafıza kaybı” için kullanılırken, “amnestia” 19. yüzyıl başından itibaren hukuksal alanda hükümete, devlete karşı işlenen suçlara yönelik “yapılan yanlışı unutma”, “bağışlama”, “af” anlamında kullanılıyor.

Bazılarınız bu son paragrafı gereksiz ve sıkıcı bulmuş olabilir; ama tam da konuşmaya başlamamız gereken yer burası: Af ve unutma.

Devletler unutabilir. Devletlerin canı yanmaz. Devletler cansız varlıklardır. Devletlerin yakını yoktur. Devletler birbirlerine yakın dururken, aynı anda birbirinin kuyusunu kazar. Ekonomik, siyasi, askeri bağlaşıklar, “stratejik ortaklar” birbirlerinin ülkesinde casusluk faaliyeti yapmaktan vazgeçmez. Bir devlet öldüğünde diğer devletler üzülmez; sadece yeni duruma uygun konum alır.

Tüzel kişilik olan devletlerin aksine, gerçek kişiler, yani insanlar, eğer amnezi (hafıza kaybı) hastalığından mustarip değilse, unutmaz. İnsanların canı yanar. İnsanlar canlıdır. İnsanların yakınları vardır. Birbirlerini severler. Öyle severler ki sevdiğini gözünden sakınır; severek baktığı gözünün nazar değdireceğini düşünür. İnsanlar öldüğünde, sevenleri üzülür, yas tutarlar.

Devlet isterse kendine karşı işlenmiş suçları cezalandırmaktan vazgeçebilir. Devlet isterse siyasal ve ekonomik alanda yeni bir sayfa açmak isteyebilir. Kişiler bunu yapamaz. Kişilerin tek bir canı vardır. O can verilince, artık yeni sayfa açılamaz. Kağıt buruşturulup atılmıştır; defter yakılmıştır: Son.

İşte bu yüzden, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 87'nci maddede TBMM’ye verilen genel ve özel af ilan etme yetkisini kabul edemiyorum. Anayasada olan bu yetki, yeni anayasa düzenlenerek, gerçek kişilerin vücut bütünlüğüne karşı işlenen suçlar, yani tecavüz ve cinayet suçları hariç şeklinde sınırlandırılmalıdır. TBMM üyeleri hiç tanımadıkları insanlar adına katillerini affetme yetkisine sahip olamaz. Katledilenlerin yakınlarını hafıza kaybına zorlayamaz. Unutmuyoruz! Affetmiyoruz!

Anayasa, devletin vatandaşına verdiği değeri çok bariz bir şekilde göstermiş! Anayasa Madde 169 "orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz" diyor. Bence de ormanların korunması bir ülkenin geleceği için çok önemli. Bunu derken elbette devletin “büyük” projeler ile taş ve mermer ocakları izni vererek ormanların “yasal” olarak katledilmesine yol açtığını aklımda tutuyorum. Anayasa, en azından devletin izni ve onayı olmayan hallerde ormana tecavüz edene, katledene genel ve özel af çıkarılamaz derken, insana tecavüz eden ve katleden için genel ve özel af çıkarılabilir diyor!

Anayasa Madde 87, genel ve özel af yetkisinin TBMM’nin beşte üç çoğunluğuyla kullanılabileceğini söylüyor. Bunun anlamı şimdiki oy dağılımında iktidar tek başına genel af ilan edemez. Bu yüzden olası bir genel af ilanında, iktidar kadar muhalefet de sorumlu olacaktır.

Bu yazı genel affa karşı kaleme alındı ama özel bağlam açıklanmalı: Ben 2001 yılına kadar “genel af” konusunda kapsamlı görüşü olmayan biriydim. 2001 yılında “Rahşan Affı”na karşı Abdi İpekçi’nin kızının açıklamaları beni düşündürdü, bilinçlendirdi. Bilinçlendirdi ama Nükhet Hanım'a gidip, bu konuda ne yapabilirim demedim. Bu yazıyı bu yapmadığım sorumluluğun cezasını çekmiş biri olarak yazıyorum:

Abim Melih Uçar, 5 Aralık 2005’te idarecisi olduğu benzin istasyonuna gelen bir araç sürücüsü adamın aynı araçtaki kadını dövmeye başlaması ve kadının “Yardım edin. Polis çağırın” diye bağırması üzerine polis çağırır. Ailesinden bir kadını dövmesinin engellenmesi üzerine sürücü adam “Ne karışıyorsunuz. Ben burayı yakarım, yıkarım” diye bağırır. Akabinde polis çağrıldığını öğrenen önceden çeşitli sabıkaları olan sürücü, aracına binip kaçmak ister. Abim “Polis çağırdık, nereye gidiyorsun” deyince, sürücü direksiyonu abimin üzerine doğru kırıp gaza basar ve 94 metre sürükleyerek canavarca hisle ve eziyet ederek katleder.

Abimin hayatının sonu bir paragrafa sığar…

Seçilmiş ve seçilecek her bir milletvekili unutmasın: Benim abimin katilinin yargılandığı kamu davasına müdahil olarak avukatlarımla katıldım. Yıpratıcı üç yıllık yargılama süreci sonunda kesin karar çıktı ve Yargıtay’da onaylandı. Katile çok gelmiştir; ailemize az geldi: Katil bir ceza aldı.

Ondan sonrası cezanın uygulanma aşamasıdır. Adaletin tecellisi cezanın uygulanmasıyla olur. Tam uygulanmayan ceza cezasızlıktır. Sayın milletvekilleri, adaletin tecellisini engellemeyin! Sorumlu olursunuz! Sadece geçmişte dökülen kandan değil, gelecekte dökülecek kandan da… Çünkü dışarı salacağınız suç makineleri, başka masumları da katledecek. Bizim davamızda katil bir keresinde avukatımız Ali Özer’e “Seni de rahmetlinin yanına göndereceğim” diye bağırmıştı. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün çalışmaları, geçmiş genel aflarla mükerrer suçların çoğaldığını belgeliyor. Lütfen okuyun, inceleyin. Biz bir kez mağdur olmuşuz; bir de siz mağdur etmeyin. Cezanın tamamlanmaması hakkımızın ihlalidir. Hakkımızdan vazgeçmiyoruz.

Siyasilerin amacı oy değil de gerçekten cezaevlerinde bir rahatlama ise, hemen şimdi düşünce suçları suç kapsamından çıkarılarak önemli bir rahatlama sağlanabilir. Aynı şekilde asgari siyasal katılımın unsurlarından olan bildiri dağıtmak, pankart taşımak, slogan atmak gibi başka bir insanın canına mal olmayan suçlar da suç kapsamından çıkarılabilir. Bu konularda bir af yasasına bile gerek kalmayabilir. Çünkü bağışlanacak bir yanlış yoktur. Devlet, “bağışlıyorum” demek yerine, “kendimi geliştiriyorum” derse, 1856 Islahat Fermanı'ndan beri ağır aksak yöneldiğimiz “muasır medeniyet” yolunda gerçek bir aşama kaydedebiliriz.

Daha önce düzenlenen genel aflar her zaman düzenleyicinin başta belirttikleri çerçeveden taşarak genişlemiştir. Siyasetçiler her zaman “garibanlardan”, “kader mahkumlarından” bahseder ama sonuçta katiller ve tecavüzcüler dışarı çıkar. Düzenlenecek yeni bir af kapsamı da elbette genişleyecektir. Anayasa Mahkemesi, önceki af düzenlemelerinde olduğu gibi “eşitlik ilkesi” üzerinden kapsamı genişletecektir. Zaten kurt siyasetçiler bunu öngörür. Her şey olup bittikten sonra “Bunu istememiştim” demeleri sadece mağdurların şikayetlerini azaltma yönünde halkla ilişkiler çalışmasıdır. Siyasiler kanmak ya da kanmış gibi yapmak istiyorsa bilsinler: Kanmıyoruz! Unutmuyoruz! Affetmiyoruz!

Genel af yanlısı siyasilere ve gazetecilere soracağım var: Hadi siz kendinizi fildişi kulelerde yaşıyor sanıyorsunuz; (size söylemiş olayım öyle bir yer yok!) peki sizin sevdiğiniz yakınlarınız yok mu? Okula, işe gitmezler mi? Trafiğe çıkmazlar mı, sokaklarda yürümezler mi? Bizim gibi mağdurları önemsemiyorsunuz anladık; bari sevdiklerinizi düşünün! Okul çağındayken büyüklerimiz bizi okula yollarken, “Allah kötüyle karşılaştırmasın!” derdi. O zaman o dedikleri bir kulağımdan girer ötekinden çıkardı. Şimdi de siz duymuyorsunuz. Kulağınızı açın da dinleyin: Bizim yakınlarımız kötüyle karşılaşmış; bari sizin yakınlarınız karşılaşmasın! Bizim başımıza gelmez mi diyorsunuz? Emin olmayın! Sizin ki kötü talih mi diyorsunuz? Demeyin! Şiddet kültürü toplumda yayıldıkça, toplumun her bireyi için ölüm piyangosunun vurma olasılığı artıyor!

Özellikle yakınları cinayetten, tecavüzden hapis yatanlara sesleniyorum. Yanı başınızda olacak suç makinesinin size yapabileceklerini unutmayın. Adli sicil istatistikleri aile içi şiddetin yaygınlığını gösteriyor. Ama biz de yakınımızı göremiyoruz mu diyorsunuz? Cezaevinde gidip görebildiğiniz bir katil, bir tecavüzcü var. Bayramlarda seyranlarda onlara dokunabiliyor, sarılabiliyorsunuz. Hatta izinle özel odada zaman geçirme hakkınız bile var. O katillerin öldürdüklerinin yakınları olarak biz, masumlarımızı görmeye mezarlıklara gidiyoruz. Gördüğümüz iki adım toprak! O iki adım toprağa bakıp bakıp ne mi yapıyoruz? Bazılarımız dualara sığınıyor: Mezar başında Yasinler okunup, evde indirilmiş hatimler gönderiliyor. Bazılarımız mezar bahçıvanı olduk: İlla ki gül olsun, bülbüller gelip konsun! Bazılarımız da anılara sığınıyor:

Sevdiklerimizin hedeflerini, hülyalarını düşünürken aklımıza darbelenmiş, örselenmiş bedenleri geliyor. Şen şakrak halini düşünürken araya kefenlenmiş yüzü giriyor. Hadi genel af yanlısı siyasiler ve gazeteciler buradan bir eşitlik çıkarmaya çalışsın!

Elbette her cinayet işleyenin suç makinesi olduğunu düşünmüyorum. Melek gibi insanların bile zorla katil edildiği örnekler bilecek kadar hayat tecrübem var: Adamın çocuğuna kötülük edilmiş, yasal boşluktan dolayı tecavüzcü salınmış. Onu yine karşısında gören baba, basmış tetiğe… İşte böyle vakalar yüzünden yasama organına asli görevini yapma, gelişkin yasalar çıkarma ve yasal boşlukları giderme çağrısı yapıyorum. Yoksa ne TBMM’nin ne de Cumhurbaşkanlığının bu “zoraki katilleri” affetme yetkisi yok. TBMM yetkisini yukarıda yazdım. Cumhurbaşkanlığının yetkisi de hastalık ve yaşlılık hallerindeki mahkum bireylere ilişkin.

Tekrar ederek söylüyorum tecavüz edilerek, yaralanarak, katledilerek vücut bütünlüğü saldırıya uğrayanların yakınları olarak genel affa karşıyız. Siyasiler acılarımızın unutulması vaadi vermesinler. Biz unutmuyoruz! Affetmiyoruz! Siyasi partiler, aralarındaki gizli, açık görüşmelerde acılarımızı tartmaya yönelmesin. Meclis sadece yasalar yapmakla yükümlüdür. Hâlâ 1982 Anayasası'yla yönetiliyoruz ve kaç defa değişiklikler yapıldığını unuttum! Daha iyisini hak etmiyor muyuz?

İşin gerçeği; her ne kadar genel ve özel af anayasada olsa da toplumda adalet duygusunu rencide ediyor. Yapılan genel af çağrıları suçu teşvik ediyor. Affedileceğini bilenin eli “rahat” olmaz mı? Gelişmiş bir hukuk sisteminin sağlayacağı adalet altında mı yaşamak isteriz; yoksa adalet terazisi yerine silahların hüküm verdiği zorbalık altında mı? Katilleri, tecavüzcüleri zincirlerinden boşandıracak genel af, hedeflendiği söylenen toplumsal barışı sağlamaz, aksine toplumda şiddet yayılır. Açılan beyaz sayfa hızla kan deryası olur, sayfanın dışına taşar.

“Affetmiyoruz!” başlıklı imza metnini imzalayıp yorum yazan Cengiz Bey, bütün söylenmesi gerekenleri tek bir cümlede özetlemiş: “Katillerin affedilmesi yeni katil olacaklara cesaret verir.”