HDP’nin zorlu mayası: Kürtlük, muhafazakarlık ve solculuk

HDP’nin toplumsal kesiminin farklı kimlik ve ideoloji eksenli çizgilerini bir arada tutmaya çalışması parti için avantaj oluşturmakla birlikte dezavantaj da yaratabiliyor. Sonuçta genel olarak Kürtlerin, dışlayıcı Türk milliyetçiliği ile arasına mesafe koyamamış ne siyasal İslamcı siyasetin ne de sol siyasetin taşıyıcısı olmaya rızası var.

Google Haberlere Abone ol

Serhun Al*

24 Haziran seçimleri yaklaşırken partilerin milletvekili adaylıkları son şeklini aldı ve belirlendi. Aday listeleri ile beraber çoğu parti yöneticileri kendi iç tartışmasını yaşarken, seçmenlerin kendi parti adaylarının beklentilerini ne ölçüde karşıladığı konusu da tabanda tartışılmaya başlandı. Bu noktada HDP seçmeninin farklı beklentileri de halk tarafından masaya yatırılıyor. HDP’nin parti olarak dayandığı maya genel olarak üç katmana ayrılıyor: Kürtlük, muhafazakarlık ve solculuk.

Bunların birincisini Kürt siyasal kimliği oluşturuyor. Kürt kimliği eksenli siyaset zaten HDP’yi ortaya çıkaran geleneksel siyasal Kürt hareketinin ana katmanını oluşturduğu için HDP’ye çoğunlukla Kürtlerin partisi tespitini yapmak yanlış olmaz. Bu sebeple Türkiyelileşme veya sosyalist Türk solunun gereğinden fazla etkisi altına girme yolu ile HDP’nin Kürt kimliği siyasetinden uzaklaşma ihtimalinin, bazı milliyetçi Kürt seçmeni rahatsız ettiği söylenebilir. Özellikle bölgede Kürdistani (devlet veya federasyon talebi bulunan siyasal Kürt kimliği) çizgiyi benimseyen irili ufaklı politik yapılar ve sivil toplum örgütleri HDP ile ittifak konusunda görüşmeler yaptılarsa da şu ana kadar somut bir netice alınamadı. Bunun sonucunda bu çizgideki seçmenin genel rahatsızlığı HDP içinde Kürt olmayan ve özellikle Türk solu geleneğinden gelen adayların ön plana çıkarılması oluyor. Bu uyuşma sorununu daha önce Hasip Kaplan-Sırrı Süreyya Önder tartışması ön plana çıkarmıştı. Bu bağlamda HDP’nin Diyarbakır’da Kürt sorununun çözümüne yönelik yaptığı deklarasyonda Ortadoğu’da Kürt ulusal birliğine vurgu yapması sadece Türkiye’de değil tüm bölgedeki Kürtlere partinin özünden uzaklaşmadığına dair mesaj niteliği taşıyor. Kürt kimliğini merkeze alarak HDP’den beklenti içinde olan bu tarz gruplar aynı zamanda Irak Kürdistan’ında özellikle Barzani liderliği ile daha ılımlı ve yakın ilişkilere de önem veriyorlar. Kürt siyasal hareketinin ilk jenerasyonundan sayılabilecek Ahmet Türk, Osman Baydemir, Leyla Zana gibi Barzani ile yakın diyaloğa yatkın isimler daha makbul görünüyor. Türk solu ile yakın ilişkiye itirazları olan ve Kürt siyasal kimliğini ve Kürdistani kimliği bu denli merkeze alan seçmenlerin Selahattin Demirtaş’a HDP’den daha fazla ılımlı olduğu da gözlemlenebilir. Bu noktada elbette çözüm süreci sonrasında ve OHAL şartları ile HDP’nin Doğu’daki tecrübeli kadrolarının dağılmasının partinin 24 Haziran aday profilini etkilediği de aşikardır.

İkinci olarak, Kürt toplumunun ve kamusal alanının sosyolojik yapısını göz önüne aldığımızda hem İslam eksenli hem de gelenek (aşiret, örf, adet) eksenli muhafazakarlığın HDP’nin seçmen kitlesinin ve beklentilerinin önemli bir katmanını oluşturduğu söylenebilir. Nitekim bugün Kürt illerinde ve bazı Batı illerinde AKP ve HDP arasındaki seçmen geçişkenliğinin HDP ve CHP arasındaki geçişkenlikten daha fazla olduğu söylenebilir. Kürt mütedeyyin kesimin HDP’nin dini ve geleneksel hassasiyetleri göz ardı etmemesi konusunda beklentileri bölgedeki tabanda tartışılan konuların başında geliyor. Bu bağlamda örneğin Şeyh Said gibi tarihsel bir figürün hem Kürt bir lider hem de İslami bir şahsiyet olarak kamusal alanda olumlu şekilde Kürtlerin politik hafızasına yansıtılması veya daha önceleri uygulanan ‘sivil cumalar’ gibi faaliyetler mütedeyyin kesim ve HDP arasındaki uyumu daha da arttırmıştır. Selahattin Demirtaş’ın 7 Haziran 2015 seçimlerinin öncesinde hem inanan bir Müslüman olduğunu hem de solcu bir şahsiyet olduğunu vurgulamasının geleneksel siyasal Kürt hareketine mesafeli duran muhafazakar kesimi partiye yakınlaştırdığı da söylenebilir. Özellikle 2014’ten sonra IŞİD’e karşı savaşta alevlenen Kürt kimliği eksenli söylem, bölgede muhafazakar kimliğe oranla daha baskın hale geldi. Devletin 1990’lardan başlayarak Kürt kimliğine panzehir olarak gördüğü Müslüman kimlik, bölgesel gelişmeler ile daha da Kürtleşti.

Tabii tarihsel olarak bakıldığında tüm Ortadoğu’da 1970’lerden bugüne 1979 İran İslam Devrimi ile daha da popülerleşen ve 1990’larda Soğuk Savaş’ın bitmesi ile yükselişe geçen siyasal İslam akımı Kürt coğrafyasını da etkilemiştir. Kürt Hizbullah’ının (sonradan Hüda-Par) 1990’larda yükselişi ve daha sonra Kürt siyasal hareketi ile girdiği rekabet ortamı bir yandan İslam’ı Kürtleştirirken, öte yandan da sol akımlardan beslenen Kürt milliyetçiliğini muhafazakarlaştırmış ve İslam’a karşı daha toleranslı hale getirmiştir. Siyasal Kürt hareketinin Kürt meleler ve diğer dini kurumlar ile ilişkisi daha uyumlu hale gelmiştir. Nimetullah Erdoğmuş, Altan Tan ve Hüda Kaya gibi mütedeyyin isimlerin parti içinde daha fazla yer bulmasını, bu sosyolojik dönüşümün sonucu olarak okumak isabetli olur. Örneğin Erbakan’ın Refah Partisi geleneğinden gelen Altan Tan’ın 24 Haziran seçimleri için Saadet Partisi’ne geçmesi ve HDP’nin marjinal sola teslim olduğu eleştirisini yapması, HDP’nin Kürtlük, muhafazakarlık ve solculuk bileşenlerini aynı potada eritmesinin zorluğunu da ortaya koyuyor. Ama yine de mütedeyyin kesimin 1990’larda başörtüsü konusunda verdiği insan hakları mücadelesinden dolayı saygısını kazandığı Mazlumder kökenli Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi isimlerin Kürt siyasal kimliği, muhafazakar kimlik ve sol söylemin HDP içinde birbiriyle çelişmediği alanlar yaratmaya devam ediyor. Bu noktada belirtmek gerekir ki, özellikle Irak Kürdistan’ın da Mesut Barzani’ye eğilimi daha fazla olan muhafazakar Kürt seçmeni, AK Parti’nin Erbil ile ilişkilerinin 2017 referandumundan sonra bozulması ile hem HDP’ye hem de bölgede Milli Görüş’ün tabanını da göz önünde bulundurduğumuzda Saadet Partisi’ne yönelim kaçınılmaz gibi görünüyor.

Üçüncü olarak sosyalist sol ve solcu kimlik 1970’lerden bu yana ana akım Kürt siyasal hareketinin ortaya çıkış ve gelişim sürecinde önemli roller oynamak ile birlikte Türkiye’deki sol hareketlerin etnisite temelli ayrımına da yol açmıştır. HDP projesi bu ayrımın tekrardan ittifaka ve bileşene dönüşmesi bağlamında mesafe kat etmeye çalışırken, aynı zamanda Kürt siyasal kimliği, Kürdistani kimlik ve Kürt toplumundaki hem gelenekçi hem de din eksenli muhafazakar kimliği aynı potada eritmeye çalışıyor. Muhafazakar kesimlerin kurucu laiklik pratikleri ile olan sorunlarını düşünürsek, 24 Haziran seçim bildirgesinde ‘özgürlükçü laiklik’ kavramı HDP’nin Cumhuriyet’in kurulması ile benimsenin Fransız tipi laiklik yerine Amerika ve Britanya’daki daha pasif ve kamusal alanda dini özgürlükleri güvence altına alan bir laiklik benimsediği gözlemlenebilir. Sonuçta, HDP’nin Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’ndan doğan sol siyaset boşluğunu etkin bir şekilde doldurma potansiyelini özellikle Batı illerinde gösterdiği adaylarla yakalamış görünüyor. O açıdan 24 Haziran seçimleri için HDP’nin AKP’den daha çok CHP tabanını hedef oy kitlesi olarak gördüğünü söylemek çok da yanlış olmaz.

Sonuçta, bugün HDP’nin toplumsal kesiminin farklı kimlik ve ideoloji eksenli çizgilerini bir arada tutmaya çalışması parti için avantaj oluşturmakla birlikte dezavantaj da yaratabiliyor. Sonuçta genel olarak Kürtlerin, dışlayıcı Türk milliyetçiliği ile arasına mesafe koyamamış ne siyasal İslamcı siyasetin ne de sol siyasetin taşıyıcısı olmaya rızası var. Bugün için yukarıda bahsedilen ve birbiri ile tam uyumlu olmasa da gri alanlar yaratabilen üç katmanın mayasını koruyabilen ve temsil edebilen bir Selahattin Demirtaş liderliği de kendini göstermeye devam ediyor. Bu yüzden Selahattin Demirtaş’ın oyunun HDP’nin parti olarak alacağı oydan daha fazla olma ihtimali bulunuyor.

*Dr. Öğretim Üyesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, İzmir Ekonomi Üniversitesi