Düşmemek için yükseltenler: Neo Galatasaray ve Terim

GS'nin yükselişinin tek dayanağı, elde edilen Türkiye Spor Toto Ligi şampiyonluğu da değil bence. Özellikle Fatih Terim’in, dört aylık kısa bir dönem içerisinde oldukça kariyerli yabancı futbolculara (üzerinde fotoğrafı bulunan bayrakları taşıttıracak kadar) kendini sevdirmesi ve saydırması, yine bazı noktalarda kaçınılmaz olarak ortaya çıkan yönetim eksikliklerini doldurması ve bunu dışarıya yansıtmama çabası, Fatih Terim açısından yükselmenin esas karşılığını oluşturmakta. kanımca.

Google Haberlere Abone ol

Hikmet Koyuncuoğlu*

İstemediğiniz bir düşüş süreci içine girdiyseniz, bunu engellemek adına nereye tutunmaya çalıştığınız sizin açınızdan yaşamsal önemde bir konudur doğal olarak. Düşüşü durduracak ve sizi tekrar yükseltecek bir platforma elinizi koyabilmek, hayatınızın en önemli seçimi haline gelir bir anda. 2018 yılı Ocak ayından itibaren başlayan Neo Galatasaray – Fatih Terim ilişkisini ise, karşılıklı doğru platforma el atabilmiş iki tarafın yeniden varoluş dansı olarak değerlendiriyorum tam da bu bakış açısıyla ve bu giriş cümlelerine uygun olarak.

Fatih Terim, gerek mizacı gerekse her daim sportif yarışın ve rekabet ortamının içinde olması itibariyle, seveninin de sevmeyeninin de çok olduğu bir Türkiye kişiliği malum. Bu şekilde sıkılaşmış saflarda radikal bir değişiklik olmayacak gibi gözükürken, kendisinin bir kebap restoranı sahibi ile yaşadığı ve fiziksel temas ve sonrası tehditleri de içeren, anlaşılması güç olay sonrasında ciddi bir itibar kaybı yaşamaya başladığı da ayrı bir gerçek olarak karşımıza çıkmakta.

Türkiye Futbol Federasyonu’nun (“TFF”), Fatih Terim’in, Türk Futbol Milli Takımı Antrenörlüğüne ilişkin sözleşmesini bu olay sonrası tek taraflı feshetmesi ve akabinde Fatih Terim’in, TFF’den hukuksal yollarla tazminat talep etmesine Türk kamuoyunun verdiği olumsuz tepki, tüm bu itibar kaybının ve başlayan düşüş sürecinin açık göstergeleri olarak ortaya konulabilecektir. Terim’in yaşananlara ilişkin küskün ve kırgın tavrı, son yaşanan şampiyonluğu anlatmak amacıyla sıklıkla atıf yaptığı “Allah’ın adaleti” retoriğinden bile açık biçimde okunmakta.

Diğer tarafta ise, lise kültürünün sportif alandaki temsilciliği görevi ile yola çıkmış, bu kuruluş felsefesine uygun olarak Türk futbolunda devrim niteliğinde etki yaratan Jupp Derwall gibi antrenörleri Türkiye’ye getirme vizyonuna sahip Galatasaray Spor Kulübü camiası bulunmakta.

Aynı camianın, ölçüsüz transfer harcamaları sebebiyle içine düştüğü maddi darboğazda kıvranmakta olduğu ve kurtuluş çaresini de, hızla ulaşılabilecek sportif bir başarının getireceği sıcak para gücüne ulaşmakta gördüğü yine kolayca anlaşılabiliyordu (yukarıda ifade edilen vizyona tezat oluşturacak biçimde). Kulüp, bu anlayışla, Türkiye futbol konjonktüründe hâlâ geçerli bir akçe olduğu açık olan, geçmişte büyük başarılar yaşadığı, buna karşın son sefer ayrılık sürecinin özellikle camia içinde kırgınlıklara sebep olduğu hocası Fatih Terim ile tekrar bir hamle denemekteydi.

Sonuç mu?

Birbirlerinin ağırlıklarını kaldırıp kaldıramayacakları son derece tartışmalı iki düşen birbirini tuttu ve beraber tekrar yükselmeye başladılar!

Bu yükselişin tek dayanağı, elde edilen Türkiye Spor Toto Ligi şampiyonluğu da değil bence. Özellikle Fatih Terim’in, dört aylık kısa bir dönem içerisinde oldukça kariyerli yabancı futbolculara (üzerinde fotoğrafı bulunan bayrakları taşıttıracak kadar) kendini sevdirmesi ve saydırması, yine bazı noktalarda kaçınılmaz olarak ortaya çıkan yönetim eksikliklerini doldurması ve bunu dışarıya yansıtmama çabası, Fatih Terim açısından yükselmenin esas karşılığını oluşturmakta kanımca.

Yeni başkanı, yönetimi ve taraftarı ile bütün olarak yeni hocasının arkasında durabilmeyi becerebilen camia da, kendi ayrı yükseliş doktrininin yaratıcısı konumunda.

Velhasıl “düşmemek için yükseltenlerin” ilk perdesi tamamlanmış gözükmekle birlikte, karşılıklı bu yükselişin konjonktürel değil kalıcı şekilde iyi gelen bir birliktelik haline dönüşmesinin, bundan sonrasında daha büyük zorlukları barındıracağı öngörülebilir.

Kulüpte, geçmiş yanlış örneklerde olduğu gibi, Fatih Terim’e yönelik “eleman” bakış açısını içeren bir yönetim yaklaşımı ortada olmayacaktır büyük ihtimalle. Buna karşın, sürekliliği sağlamak anlamında esas yük Fatih Terim’in omuzlarında olacak gibi gözüküyor.

Fatih Terim’in, ligin sondan bir önceki haftasında oynanan Galatasaray - Yeni Malatya maçında, tribüne dönüp uzun süre baktığı ve tepki gösterdiği taraftarın (ortada aynı taraftarın yönelttiği gereksiz bir söylem dahi olsa) diğer taraftarlarca karga tulumba stat dışına atılması sonucunu doğuracak etkisini, camia içerisinde daha ölçülü ve birleştirici hedeflere yönelik kullanmasının bu hususta belirleyici olacağını düşünüyorum.

Bu başarılabilirse, bundan sonraki dönemlere damgasını vuracak yapısal bir kazan-kazan sinerjisi çıkabilir bu ilişkiden. Diğer bir deyişle; Galatasaray - Fatih Terim ilişkisini konu edinen “düşmemek için yükseltme” müzikali; kısa vadeli hedeflerin tutturulmasını anlatan basit bir içerikten mı ibaret, yoksa bu sefer olgunlaşmış aktörlerin ahenkli düetlerini izleyebilecek miyiz, bunu sanırım hep beraber zaman içinde göreceğiz.

*Galatasaray Spor Kulübü Üyesi, Avukat, Doktor.