Türkiye’de 'Unidos Podemos!' (Birlikte Yapabiliriz!) siyaseti mümkün mü?

Türkiye her ne kadar kutuplaşsa da toplumun her kesiminin ortaklaştığı nokta aslında daha iyi bir Türkiye hayali. Herkes kendince yorumluyor daha iyiyi; mesele bunu ortaklaştıran bir siyasal program. Gündelik yaşamda adalete odaklanan bir siyasal program ve genç bir hareket bunu sağlayabilir.

Google Haberlere Abone ol

Seren Selvin Korkmaz - Alphan Telek

Türkiye tüm hızıyla seçim sürecine girerken herkesin aklında aynı soru var: “Başarabilir miyiz?”. Bu soruya cevap arayışı ile kaleme aldığımız bu yazıda size her gün duyduğunuz felaket senaryolarının bir başkasını anlatmayacağız. Bu yazı siz öylesiniz, biz de böyleyiz kusura bakmayın yazısı değil. Bu yazı her şey sizin yüzünüzden oldu ve biz en haklıyız yazısı da değil. Bu yazı yeni bir siyasal arayış için yazılıyor. Gündelik yaşamda bu kadar ortaklaşıp da zihinlerde bu denli ayrışan çok az halk vardır. Bu sebeple burada hepimizin gündelik hayatını nasıl adil kılarız üzerine odaklanacağız.

Türkiye’nin en temel sorununu şu şekilde sunabiliriz: Ülkenin biraz daha okumuş kesimi için temel haklarının yok olması ve okudukları kitaplardaki yaşamı bulamaması, ama ülkenin geri kalan büyük kesimi için onurlu bir yaşamı sürdürmelerini sağlayacak ekonomik bir adaletin olmayışı. Ancak çoğu zaman bu ikisini birlikte yaşayanların sayısı giderek artıyor. Çok çalıştığı halde elinde hiçbir şeyi olmayan ve geleceksiz hisseden, kendini yoksullara dahil etmeyen okumuş ama çalışan yoksullar var. Temel haklar ve ekonomik adalet sorunlarını birbirinden bağımsız görmek doğru değil. Gündelik yaşamda otobüste, metroda, okulda, karakolda, sokakta, ofiste, bankada hepimiz bunları yaşıyoruz. Bazen esnaf, bazen öğrenci, bazen işçi, bazen iş arayan bir işsiz, bazen bir banka memuru, bazen stajyer, bazen geride geçirdiği yaşamı düşünen ve zor bela geçinen bir emekli olarak. Bu ise zihinlerde halen ayrı da olsa gündelik hayatta ortaklığı giderek artan bir halka işaret ediyor.

Türkiye toplumunun seçim süreci ve sonrasında en çok ihtiyacı olan şey gündelik hayatta adalet ve huzuru tesis edecek, alternatif yaşam sunacak siyasal bir program olacak. Toplumun farklı kesimlerini bir araya getirecek bir model ancak ve ancak bu çerçevede şekillenebilir.

UMUTSUZLUĞU REDDETMEK 

Umudun ve cesaretin bulaşıcı olduğuna inananlar olarak umutlu bir yazı kaleme almak istedik. Çünkü biz adil bir günlük yaşamın mümkün olduğuna inanıyoruz. Her gün Türkiye’nin binbir ferdi tarafından sıklıkla tekrarlanan ‘imkansız’ söyleminden çıkmak gerekiyor. İnsanlık tarihinin büyük dönüşümleri daima kriz anlarında ortaya çıkmıştır. İmkansız denilen önerileri kaçınılmaz kılacak hareketler işte böylesi dönemlerde varlığını kazanırlar. Bu yüzden aydın sorumluluğu gereği, bilim insanlarının yalnızca sorunların karanlık taraflarına ve kökenlerine odaklanmakla kalmayıp, alternatifin bilgisini üretmesi gerektiğine inanıyoruz. İçinde yaşadığımız çağ bunu mümkün kılıyor. Evet farkındayız, yarın her şey iyi olmayacak, bunu en iyi bilenlerdeniz ama iyimserliğe sahip değilseniz çalışmaz, yılgınlığa düşer ve yenilirsiniz. Bu kişisel olduğu kadar toplumsal bir yok oluş olur. O yüzden önce yılgınlığı reddedelim ve yeniden başlayalım.

Böylece şunu ifade edebiliriz: Türkiye çok dinamik bir ülke. Son yıllarda bolca çatışma ve kötü anı ile anılsa da bize kalırsa ülkemiz kötü yorumlar, yön ve umut göstermeyen bedbaht teşhisler ve yılgınlıktan fazlasını hak ediyor. Yaşadığımız sorunlara fazla odaklandık, dünyayı unuttuk. Dünyayı biraz olsun izlediğimizde Türkiye’nin geleceğinde biz gençlere, güvencesizlere, geleceksiz hissedenlere, kenara itilmişlere daha fazla rol düşebileceğini görüyoruz. Ancak bu otomatik olarak gerçekleşemez. Bu kenara itilmişlere, gündelik hayatta zaten ortak olan insanlara, ve diğer herkesi temsil eden bir siyasal program ve hareket gerekiyor. Daha da ötesi, bu ülkenin genç akademisyenleri, genç evlatları olarak belki de “birlikte yapabiliriz”in yolunu oluşturabileceğimize inanıyoruz. En azından bunu deneyebiliriz. Bu minvalde sorulması gereken sorular şunlar: Gündelik yaşamı nasıl adil kılabiliriz? Diğerleriyle kurduğumuz ilişkiyi adil hale getirecek bir siyasi, toplumsal ve ekonomik alternatif var mı? Böyle bir alternatif olsa da uygulaması mümkün mü? Önündeki engeller neler? Böylesi bir dünyada bizi ayakta tutabilecek ilkeler hangileri? Dünyadaki örnekler neler? Ufak bir yolculuğa ne dersiniz? İnanıyoruz ki bu ufak yolculukla en azından bazı sorulara yanıt vermiş olabileceğiz.

1980 SONRASI SİYASET: YA SEV YA TERK ET!

Türkiye’nin gündemi 1980 yılına kadar eşitsizlikler ve farklı kesimler arasındaki ekonomik adalet sorunuyla ilgiliydi. "Biz neden bu kadar çalışıyoruz da iyi bir hayatımız yok?" esas sorundu. Fakat tüm dünya 1980 sonrasında yeni bir dönüşüme uğradı. Küresel piyasa yaratılırken ulusal dünyaya ait siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel birçok alan dönüştü. Her şeyden önemlisi dünya artık 1980 öncesi dünyanın sınıfsal ve siyasal kavramlarıyla açıklanamıyordu. Yeni teknoloji ve bu teknolojinin getirdiği yeni üretim, tüketim ve elbette dağıtım ilişkileri söz konusuydu. Güvencesiz, geleceksiz olmak ve eşitsizlik bu yeni yapının geniş kitleler için ana damarı haline geldi. Bu yeni dönem eşitsizliği, ekonomik ve sosyal adaleti unuttururken. siyasetin ana teması olarak ekonomik adaletin yerini “rahatımıza kasteden teröristler”, yeni savaşlar, göçmenler aldı. Nihayetinde bu yeni dünya kimlikçi politikalara teslim oldu. Ya oradansın ya buradan! Ya seversin ya gidersin! Bu yeni siyasal çizgi, sınıf siyasetinin açtığı bölüşüm temelli tartışmalara izin vermiyordu.

Gündelik hayatta aynı ekonomik sorunları yaşayanlar, aynı güvencesizlik ve eşitsizliği tecrübe edenlerin birbirlerine sonuna kadar düşmanlık ettiği yeni ve çıkışı olmayan bir dünya. Artık bu çerçeveye sıkıştırılan herkes her an birbirine düşman olabilir ve hayatları mahvolabilirdi. Fakat işte tam da böylesi bir dönem bütün gücüyle kendini gösterirken (ABD’de Trump, Rusya’da Putin gibi Sezar benzeri liderler dönemi), ekonomik adaleti yeniden gündemine alan ve eşitsizlikleri ana sorun olarak gören yeni hareketler ortaya çıkmaya başladı. Ve işin garip yanı artık "sosyal adalet, ekonomik adalet bitti" diyenlere karşın bu hareketler dünyanın pek çok yerinde iktidara oynuyorlar. Bir şans olarak kutuplaşmayı azaltan, muhafazakarla ilericileri adalet ve umut etrafında bir araya getiren, gündelik hayatta güvenceli olmayı ve insanlara geleceklerini kazandırmayı amaçlayan hareketler... Son İtalya seçimlerinde en yüksek oyu alan Beş Yıldız Hareketi bu dönüşüm programına sahip.

DÜNYADA DÖNÜŞÜM HAREKETLERİ

İtalya’da Beş Yıldız Hareketi, İngiltere’de iktidara çok yakınlaşan Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi, ABD’de demokrat Bernie Sanders’in gençler arasında bir yıldız oluşu, Almanya’da sosyal demokrat parti içerisindeki genç radikallerin yükselişi, Fransa’da Boyun Eğmeyen Fransa hareketi, Polonya’da Razem, İspanya’da Podemos, Yunanistan’da ve AB genelinde Yannis Varoufakis’in yeni partisi, hepsi ama hepsi yeni bir gerçeğe işaret ediyor: Mesele sadece ifade özgürlüğünün garanti altına alınması ve iyi bir anayasa değil, en az bunun kadar değerli olan bir başka şey ise sosyal adalet; yani toplumun asla bir araya gelmez denilen kesimlerini bir araya getirecek ve onlara günlük yaşamda nefes aldıracak olan ekonomik adalet programları. Tüm bu hareketler umutlu bir gelecek inşasından bahsediyorlar. Popülist değiller, onlar tarihi sorumluluklarının farkında olan dönüşüm hareketleri. Popülizmin ayırt edici yönlerinden biri toplumu ikiye bölen ve kendisi hariç kalan herkesi gayri-meşru saymasıdır. Bu dönüşüm hareketlerinde toplumun böylesi bir bölünmesinden çok, ekonomik adalet ve siyasal adalete odaklanarak tüm yapıyı dönüştürmelerini sağlayacak bir program ve dile sahip olmalarını görüyoruz.

Bu bazen, herkese her ay verilen temel bir gelir (söz gelimi Türkiye’de geliri belli bir düzeyin altında olan herkese her ay 1000 lira gibi), kira ve konut yardımı, ulaşımın ücretsiz olması, eğitimin ve sağlığın özelleşmesinin önüne geçilmesi ve herkese eğitim sağlık hakkını tanımak, enerji fiyatlarını düşürmek, işyerinde işçinin temel haklarını sağlayacak ve onu güçlendirecek düzenlemeler. İşte bu yönde gelişen programlar ve siyasal hareketler toplumda var olan kutuplaşmayı azaltıyorlar. Bunu yaparken odak noktasını gündelik hayatın adaletsizliğine çeviriyorlar. Bu yüzden İtalya’da olduğu gibi sadece eğitimli ve ilerici kesim tarafından değil esnaflar, işsizler ve muhafazakar gruplardan da destek alabiliyorlar.

Tüm dünya bir dönüşümün arifesinde. Türkiye ise bundan uzak değil tam tersine tam olarak merkezinde. O yüzden önümüzdeki süreçte dünyadaki bu yeni şekillenişi ve bakışı esas alan hareketlerin, kişilerin başarılı olması muhtemeldir.

TÜRKİYE'DE 'BİRLİKTE YAPABİLİRİZ MÜMKÜN MÜ?'

Dünyadaki ve Türkiye’deki politik iklim gereği herkes kendi mahallesine çekilmiş, yaşadığı sorunların sebebini bir başkasında arıyor. Onun gibi olmayan, onun gibi düşünmeyen veya onun gibi yaşamayan bir başkasında... Herkes kendi mahallesinde kendini “azınlık” olarak görüyor. Bu da “yapabiliriz” demelerini engelliyor. Oysa kutuplaşmış toplumda esas çoğunluk yoksul, işsiz, güvencesiz, geleceğinden endişe duyan, faturasını ödeyemeyen ve bunların sonucunda onurlu ve adil bir yaşam sürmekten mahrum olan milyonlardan oluşuyor. Bunu bir araya getirecek olan da daha adil ve onurlu bir yaşam süreceğimiz bir gelecek hayali. Türkiye her ne kadar kutuplaşsa da toplumun her kesiminin ortaklaştığı nokta aslında daha iyi bir Türkiye hayali. Herkes kendince yorumluyor daha iyiyi; mesele bunu ortaklaştıran bir siyasal program. Gündelik yaşamda adalete odaklanan bir siyasal program ve genç bir hareket bunu sağlayabilir.

Dünyadaki örnekler Türkiye’de de “birlikte yapabiliriz” siyasetini ve dönüşümün mümkün olduğunu söylüyor. Ancak, bunu gerçekleştirmek isteyen siyasal hareketlerin Türkiye toplumuna adil ve barış içinde yaşayabileceği bir gelecek sunacak bir programla yola çıkmaları gerekiyor. Sorunların karanlığına gömülmek veya bunlardan kaçmak ancak bir yok oluşu getirecektir. 24 Haziran seçimleri yeni bir hareketin ortaya çıkmasına imkan vermeyecek derecede erken, ancak seçimlerde kullanılacak program ve söylemler Türkiye’de “birlikte yapabiliriz” politikasını örgütlemenin bir başlangıcı olabilir. Kavafis’in dediği gibi “Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın/ Bu şehir arkandan gelecektir.” Yeni bir ülke bulamayacağımıza göre, bu toplumun aydınlarının ve her bir ferdinin iyimser bir çaba içinde olması gerektiğine inanıyoruz. Evet, Unidos Podemos! Yani, birlikte yapabiliriz!