Suriye var mı?

Sünni Araplar, Aleviler, Kürtler, Ermeniler, Çerkezler, Süryaniler ve Türkmenler onları zorla da olsa bir arada tutan tutkalın yokluğunda ve parçalanmış bir coğrafyada var olmaya çalışıyorlar. Gelecekte kurulacak yeni Suriye’nin eski usul ve güç dengeleriyle yönetilemeyeceği de açık. Bu durumda, “Suriye var mı?” sorusu daha da bir anlam kazanıyor.

Google Haberlere Abone ol

Serdar Çagırga

“Suriye var mı?” sorusu, Suriye’yi hep varmış ve hep var olacakmış gibi tasavvur eden, Suriye üzerine yazan, çizen, kafa yoran gazeteci ve akademisyenlerce saçma bulunacaktır. Buna şüphe yok. Ama “gerçekten” Suriye var mı? Şüphesiz egemen bir devlet olarak Suriye 1946 yılından bu yana var. Her ne kadar son yedi yıldır Suriye hükümetinin yönetimindeki topraklar parçalanmış ve çeşitli güç odaklarının denetimine girmiş olsa da, hâlâ Suriye Arap Cumhuriyeti adında bir devlet var. Suriye devleti, komşusu Türkiye, İran ve Irak devletleriyle kıyaslandığında küçük bir yüzölçüme sahip: 185 bin 180 km². Fakat 185 bin 180 km²’lik alana sahip bu ülkenin toprak bütünlüğü 2011’de başlayan iç çatışmalardan bu yana önemli ölçüde bozuldu.

Suriye’de askeri kontrol alanlarını gösteren güncel bir harita (i)

SURİYE ARAP CUMHURİYETİ

Haritadan da görüleceği üzere Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ülkesel bütünlüğünden söz etmek artık olası değil. (ii) Ülkesel bütünlüğü bozulmuş olsa da, Suriye Arap Cumhuriyeti uluslararası kurumlarda ve platformlarda temsil edilmeye devam ediyor. Halen devlet başkalığını yürüten Beşar Esad, 29 yıl ülkeyi yöneten babası Hafız Esad’ın yerine 2000 yılında yönetime gelmişti ve 18 yıldır da devlet başkanlığını devam ettiriyor.

Suriye devletinin başkenti Şam, Emevi İmparatorluğu’nun merkeziydi. Memlûkların bölgesel yönetim merkezi de olmuştu. 1517’de Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyetine girmiş ve dört yüzyıl gibi bir zaman diliminde Osmanlı denetiminde kalmıştı. Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı'nda dağılınca imparatorluğun Ortadoğu toprakları İngiliz ve Fransızların denetimine ve etki alanlarına bölünmüş ve Suriye Fransızların payına düşmüştü. 1946 yılında Fransız askerleri Suriye’yi terk ederken 25 yıllık manda yönetimi son bulmuş ve Suriye bağımsız ve egemen bir devlet olarak dünya devletleri arasındaki yerini almıştı.

1946 yılında bağımsızlığını elde eden Suriye Arap Cumhuriyeti adından da anlaşılacağı üzere belirli bir soya dayalı bir devlettir. Ernest Gellner’in “Ulusçuluk temelde siyasal birim ile ulusal birimin çakışmasını öngören temel ilkedir” formülasyonu, Suriye Arap Cumhuriyeti örneğinde siyasal olan Arap olmaklığa eşitlenerek vücuda gelmiştir. Sünni Araplar ezici bir çoğunluğa sahip olsa da Kürtler, Ermeniler, Çerkezler, Süryaniler ve Türkmenler diğer halkları oluşturuyor. 1946 yılından bu yana ülkeyi Araplar yönetmektedir. Devlet iktidarı, 1970 yılında askeri bir darbe sonucu ülke nüfusunun yüzde 16’sını (iii) oluşturan Alevilere geçmiştir.

Esad ailesinin iktidarına karşı 2011’de başlayan iç çatışmaların temeli esasında 1970 askeri darbesiyle atılmıştı. İktidarın Alevilere geçmesi Sünni Araplarda bir hoşnutsuzluk yaratmıştı ve Müslüman Kardeşler örgütünden etkilenerek örgütlenen Sünniler, Esad iktidarını yıkmak için faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardı.

“1982 Hama katliamı öncesinde Müslüman Kardeşler örgütüne yakın Deir ez zor, Hama ve Halepli bazı subaylar Hafız Esad’a karşı bir darbe hazırlığı içerisindeydi, hesaplar bu bölgelerde bir ayaklanma başlatılacağı üzerineydi. Ayaklanmayla birlikte yıllardır demokratik, siyasal, ekonomik ve en önemlisi vatandaşlık haklarından mahrum olan ancak şimdiye kadar sessiz kalan Kürtler de kuzeyden destek verecek, ordu içerisindeki İslamcı subaylar da darbe yaparak Hafız Esat’ı devireceklerdi, ancak hesaplar tutmadı. Kürtler bu darbeye destek vermedikleri gibi darbe hazırlığı haberini alan Esat özel savunma birliklerini Hama’ya sürdü. Dış dünyayla bağlantıları kesilen Hama’da bir hafta süren operasyonlarda yaklaşık 30 bin kişi öldürüldü”. (iv)

Kürtlerin ayaklanmaya destek olacağını hesap eden Sünni Arapların bu öngörüsü gerçekleşmedi. İlginçtir, 1991 Körfez Savaşı’nda Sünni Irak hükümetine karşı isyan eden Şii Araplar da benzer bir desteği kuzeydeki Kürtlerden beklemişti. Bu beklenti karşılanmış ve Kürtler kuzeyde, Şii Araplar güneyde Sünni Irak hükümetine karşı isyan etmişlerdi.

Kürtlerin Hama’da başlatılan isyana destek vermemesi, Suriyeli Sünni Araplarda hayal kırıklığı yaratmıştı. 2004’e gelindiğinde Kürtlere yönelik bu hayal kırıklığı ve kızgınlık, Saddam’ın devrilmesi ve Kürtlerin federasyon kazanımı ile doruğa çıktı ve 12 Mart 2004 tarihinde Kamışlı’da Deir ez Zor ve Kamışlı kentleri arasında oynanan futbol müsabakasında ölümlerle sonuçlanacak olayları doğurdu. Stadyuma gelen Arap taraftarlar, Irak’ta ABD işgaline karşı direnişin sürdüğü Felluce lehine “bı ruh bı dem niftik ya Felluce” (kanımızla canımızla seninleyiz Felluce) diye sloganlar atıp, Barzani ve Talabani’ye Amerika ile hareket ettikleri için hakaretler yağdırınca Kürtler ve Araplar arasında ölümle sonuçlanan gerginlikler yaşandı. Kamışlı’da tırmanan olaylar, 30 Kürt ve sekiz Arap'ın hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı.

VAR AMA YOK

Kamışlı olaylarından yedi yıl sonra “Suriye var mı?” sorusunu haklı kılacak bir iç savaş ve parçalanma başladı. Arap Baharı Tunus, Libya ve Mısır’da başarıya ulaşıp mevcut iktidarların değişmesiyle son buldu. Baharın Suriye ayağı ise kışı bir türlü geçiremedi. Suriye hükümeti uzayan savaşa rağmen bugüne kadar ayakta kalmayı başarabildi ve Rusya ile İran’ın desteğiyle isyancılara kaybettiği yerleri peyderpey geri almaya başladı. Son dönemde ÖSO adı altında toplanan Sünni muhalifler ise kaybetmeye doğru gidiyorken Türkiye’nin desteğiyle Suriye denkleminde yer almaya devam ediyorlar. Afrin hârekatı ile Türkiye ve ÖSO kuzeybatıdaki varlıklarını güçlendirdiler. Buna karşın Fırat’ın batısındaki Menbiç ve Fırat’ın doğusundaki topraklarda denetimi ellerinde tutan Kürtler ABD ile birlikte hareket ediyor ve ABD’nin desteğine sahipler. İlginçtir, 1982 Hama isyanına katılmayan Kürtler 2011 isyanına da katılmadılar ve bulundukları yerlerde kendi askeri ve siyasi örgütlenmelerini gerçekleştirerek Suriye ordusuyla açıktan savaşmadılar. Egemen ulus olarak Araplar, Kürtleri Suriye’de tabiîyetlerinde tutacakları bir unsur olarak hesap ediyorlar ve bunun mücadelesini veriyorlar. Kürtler ise ulus-devlet kurmak istemediklerini beyan ediyorlar ama Arapların egemen olduğu bir ulus-devlette de yaşamak istemiyorlar. Bunun yerine iktidarın yerel meclislere dağıtıldığı, tüm etnik ve dinsel grupların temsiliyet hakkına sahip olduğu tahakkümcü olmayan bir birlikten yanalar.

Esasında Suriye iç savaşı tamlaması da hikayenin tamamını vermiyor. Çıkarları farklılaşan çok sayıda devletin doğrudan çatışmayı göze al(a)madığı, bunun yerine sahadaki aktörleri desteklediği bir “uluslararası savaş” söz konusu. Destek gören bu aktörlerin farklı etnik ve dinsel kimlikleri ve ideolojik motivasyonları birleşik bir Suriye’yi imkansız kılmasa da zor kılıyor. Suriye devletinin yakın tarihinin de gösterdiği üzere siyasal olanı ulusal olana eşitleyen bir çözüm, çözüm olamayacaktır. Yani bir soya, dile veya dine dayalı bir ulus-devlet tasarımı Suriye için gerçekçi değildir.

Suriye devleti, 1970 yılına kadar Alevilerin hoşnut olmadığı bir iktidarla yönetildi. 1970’ten bu yana da Sünni Arapların ve vatandaşlık hakları ellerinden alınan, toprakları Araplaştırılan Kürtlerin hoşnut olmadığı Alevi azınlık tarafından yönetilmekte. Kurulduğu günden bu yana Suriye Arap Cumhuriyeti, iktidarda bulunan avantajlı kesimin dezavantajlı kesimleri zor gücüyle bir arada tuttuğu bir ülke oldu. Sünni Araplar, Aleviler, Kürtler, Ermeniler, Çerkezler, Süryaniler ve Türkmenler bu son çatışmalı dönemle beraber onları zorla da olsa bir arada tutan tutkalın yokluğunda ve parçalanmış bir coğrafyada var olmaya çalışıyorlar. Yakın veya uzak gelecekte kurulacak yeni Suriye’nin eski usul ve güç dengeleriyle yönetilemeyeceği de açık. Savaşın taraflarının motivasyonları ve sahadaki dağılımları 2011 öncesindeki güç dengesinin yeniden oluşturulmasının imkansıza yakın olduğunu gösteriyor. Bu durumda, “Suriye var mı?” sorusu daha da bir anlam kazanıyor.

(i)Kaynak: https://www.stratejikortak.com/2018/01/suriye-son-durum-harita-ocak.html

(ii) Ocak 2018’den bu yana yaşanan gelişmelerle haritada küçük değişiklikler oldu. Halep’e bağlı Afrin ilçesinin Türkiye ve onunla birlikte hareket ÖSO tarafından YPG’den alındığını; ayrıca Şam’ın çevresindeki kimi yerleri elde tutan muhalif grupların Suriye ordusunun ilerlemesiyle bazı alanlarda mevzi kaybettiklerini belirtelim.

(iii) Nevzat Bingöl, Suriye’nin Kimliksizleri Kürtler, s.19.

(iv) Bingöl, s.11.