Suriye için Türkiye dev bir hamle yapmalı!

Suriye’nin çilesi yedinci senesini doldurmaktadır. Dünya savaşları bile bu kadar uzun sürmemiştir. Bu meselenin savaşların kazanılarak çözülemediği, savaşarak çözülemeyeceği artık açıktır. Şimdi savaşları değil, barışı kazanmanın zamanıdır. Zaman, masum insanlar ve insanlık aleyhine işlemekte, çatışmalar sürdükçe savaşın genişleme tehlikesi de artmaktadır. Ve bu dev hamle Türkiye’den gelmelidir.

Google Haberlere Abone ol

Faruk Loğoğlu

Suriye kanamaya devam ediyor. Astana, Soçi ve Cenevre süreçleri, şimdiye kadar üretilen bazı sınırlı sonuçlara karşın ülkede nihai barışa giden yolu henüz açabilmiş değil. ABD ve Rusya, Suriye ve bölgede barış değil, nüfuz peşinde. Bu durum, Türkiye’nin omuzlarındaki yükü artırıyor çünkü Suriye’deki çatışmaların sona erdirilmesi en önce ve en fazla komşusu Türkiye’nin çıkarına.

Mevcut iktidar bakımından “ne yapar” ile “ne yapmalıdır” seçenekleri arasında ciddi bir mesafe olduğunu biliyorum. Ancak diplomasinin işi barış ve çözüm üretmektir. Aslında, çözüm arayışları hepimizin sorumluluğu, fakat diplomatların asli görevidir.

Suriye’nin çilesi yedinci senesini doldurmaktadır. Dünya savaşları bile bu kadar uzun sürmemiştir. Bu meselenin savaşların kazanılarak çözülemediği, savaşarak çözülemeyeceği artık açıktır. Şimdi savaşları değil, barışı kazanmanın zamanıdır. Dolayısıyla gerçekleri zorlayacak, başka deyişle, ezber bozacak bir hamle yapmak gerekmektedir. Suriye konusunda gerçekçiliği zorlamak zamanı çoktan gelmiştir. Zaman, masum insanlar ve insanlık aleyhine işlemekte, çatışmalar sürdükçe savaşın genişleme tehlikesi de artmaktadır. Ve bu dev hamle Türkiye’den gelmelidir.

Zira Türkiye bölgede kilit, Suriye bakımından ise anahtar ülkedir. Coğrafi konumu, ekonomisi, askeri gücü, toplumsal özellikleri ve dış ilişkilerinin çok yönlü yapısıyla bölgede, fakat özellikle güney komşuları Irak ve Suriye’nin huzur ve refahı için en ağırlıklı ülkedir. Suriye’deki çatışmaların hâlâ sürüyor olmasının önemli nedenlerinden biri de Ankara’nın ağırlığını barıştan yana koyamamış, aksine Suriye’deki çatışmalara taraf olarak katılmış olmasıdır. Türkiye, saplantılarından arınarak, yapıcı bir ısrarla barışa yönelebildiği takdirde başarı şansı bugünküyle mukayese edilemeyecek kadar yüksek olacaktır.

Ancak Türkiye’nin çabalarının tek başına yeterli olması mümkün değildir. Bu itibarla, konuyla doğrudan ilgili diğer bölge ülkeleri İran ve Irak’ı ve elbette Suriye’yi yanımıza almamız gerekmektedir. Bu dört ülkenin ortak paydası mevcut ülke sınırlarının, toprak bütünlüklerinin, bağımsızlık ve egemenliklerinin korunması ilkesidir. Bu ilke etrafında birleşmek karşı görüşleri bertaraf edecek gücü yaratır.

İşte bu mülahazalar ışığında Suriye için önerim Türkiye tarafından dört basamaklı bir girişimin başlatılmasıdır. Ana fikir bölge sorunlarının bölge ülkelerince sahiplenilmesidir. Hedef ise barış için bir çerçeve oluşturmaktır.

Bölgesel sahiplenme yaklaşımı denenmelidir. Merhum Bülent Ecevit’in başbakan, merhum İsmail Cem’in de dışişleri bakanı olduğu dönemdeki “bölge merkezli dış politika” yaklaşım ve uygulamaları Türkiye’nin hem bölge ülkeleri, hem AB ve Batı'yla ilişkilerinde olumlu sonuçlar vermiştir. Bölgedeki ilişkileri sağlıklı ve güçlü olan bir Türkiye uluslararası planda da daha saygın bir ülke oluyor. O dönemde hedef, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle bağlarını geliştirmekti. Bugün ise “bölgesel sahiplenme” yaklaşımının hedefi, eskiye göre bir adım daha ileri giderek, bölge sorunlarını çözmeye yönelmektir.

Bu amaçla, ilk aşamada kıdemli memurlar seviyesinde ve Türkiye’nin ev sahipliğinde Suriye, Irak ve İran hükümetleri temsilcilerinin bir araya gelmesi ve bir gündem ile takvim belirleyerek işe koyulmalarıdır. Bu aşamaya hazırlık olarak Ankara’nın ilgili başkentlerde zemin yoklaması, özellikle Suriye Hükümetinin katılımını sağlaması önemlidir. Çalışmalar, Türkiye, Suriye muhalefetiyle ve Irak ve Suriye’deki koşullara göre Ürdün ve Lübnan’la danışma ve koordinasyon halinde yürütülmelidir. Bu aşamanın fazla zamana yayılmadan, kısa bir süre içinde tamamlanması esastır.

İkinci aşama, dört bölge ülkesinin dışişleri bakanlarının toplanması ve birinci aşamada varılan sonuçların gözden geçirilerek olgunlaştırılmasıdır. İhtiyaç duyulursa farklı başkentlerde ardı ardına toplanarak üst seviyeye sunulmak üzere bir barış planının ana hatları üzerinde mutabık kalınmalıdır. Bu aşamada dört ülke kendi ikili kanallarından bölge içi ve dışı üçüncü taraflara bilgi verebilir, görüş alabilir ve bu girdileri de değerlendirebilir.

Üçüncü aşama, dışişleri bakanları seviyesinde üzerinde mutabık kalınan barış planının gerekirse geliştirilmek ve neticede onaylanmak üzere Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın devlet ve hükümet başkanlarına sunulmasıdır. Bu aşama bir oturumda tamamlanır. Sonuç ilan edilir.

Dördüncü ve son aşama ise dörtlü barış planının Cenevre’ye götürülmesi ve BM vasıtasıyla uluslararası toplum tarafından tasdik edilmesinin istenmesidir. Bölge ülkelerince varılan bir anlaşmanın bölge dışı ülkelerce reddedilmesi mümkün, fakat olası değildir. Zira o takdirde, Suriye’nin birlik ve bütünlüğünden yana olanlar ile olmayanlar açıkça ortaya çıkacaktır.

Ortadoğu’nun makûs talihini yenmek işi bölge dışı ülkelere bırakılmamalı, bölge ülkelerince barış, istikrar ve güvenlik için yeni bir çağın ilk adımı atılmalıdır.

*Emekli diplomat, eski CHP Milletvekili