Orpheus, ölüm trompetleri ve İstanbul Grand Airport

Bugünlerde yağmurlu bir havada giderseniz yeni havalimanı yakınlarına, derinden gelen bir uğultu duyacaksınız. Belki de bu uğultu bölgedeki taş ocaklarının, beton mikserlerinin, hafriyat kamyonlarının uğultusu değil, ölüm trompetlerinin iş cinayetlerinde ölenlerin yanık seslerini üflemelerinden oluşan uğultudur. Kim bilebilir?

Google Haberlere Abone ol

Serkan Küçük

Mesel bu ya, elinde liri dilinde dönemin meşhur şarkılarıyla, o kapı senin bu kapı benim dolaşan ve Eurydike ile çekirdek ailesini kuran yarı tanrı Orpheus’un, Trakyaya yerleşesi tutmuş. Hikayeden biç işte, kalu beladan bu yana müziğin ve müzisyenin yurdu olagelmiş Trakya. Tanrısı bile lir çalar, mey içer.

Günlerden bir gün, bereketli topraklarında gezinirken Trakya'nın Eurydike, bir yılanın zehirli dişleri girivermiş körpecik etine. Yılan bu, affeder mi? Çıkarıverdiğinde dişlerini çoktan gözükmüş Eurydike’ye yer altındaki Hades’in ini.

Bu durumu kabullenemeyen Orpheus, soluğu Hades’in yanında alıvermiş elinde liri, dilinde tatlı sözleriyle. Allem etmiş kallem etmiş ve bir şartla Eurydike’yi yanında götürme sözünü koparmış haşmetli Hades’ten. Hades buyurmuş; "Ey oğul satıha çıkana dek sakın ola ki dönüp karına bakmayasın. Tut ki baktın, şüphesiz ki ölümün gölgeleri karını tekrar yanıma alacaktır."

Başlarda iyi giden Orpheus, son düzlükte ve de tam yukarıya çıkarken arkaya dönüp henüz yerin altında olan Eurydike’ye bakmasın mı? Anlaşma bozulduğu için, genç kadın tekrar ölümün gölgelerine karışarak kayboluvermiş.

Hayata küsen, "Eurydike’den başka kadın, Apolla’dan başka tanrı tanımam" diyen Orpheus, Trakya'nın bakir ovaları ve ormanlarını arşınlar olmuş. Kadınlarla arası da pek bir ekşimiş o saatten sonra. Kadınlar Orpheus’un gadrine daha fazla dayanamayacaklarını anladıklarında, bir gece şarapla cesaretlenip kafasını kesivermişler Orpheus’un. Parçaladıkları cesedi Hebroz (Meriç) ırmağına attıklarında, eşsiz güzellikte bir müziğin de Ege'ye yayılacağını öngörememişler elbet.

Rivayet bu ya, tüm bu hikaye Belgrad Ormanları’nı da içine alan ve günümüzde Kuzey Ormanları olarak bilinen bölgeyle Istrancalar arasında geçmektedir. Rivayet işte, adı üstünde. Geçmiş zaman, kim bilebilir? Belki de ben öyle yakıştırıyorumdur.

Oysa bu günlerde aynı bölge, 3. Havalimanındaki sayıları 400’e vardığı söylenen iş cinayetleri ve çevre katliamlarıyla gündemi işgal ediyor. Meraklısınınsa, bölgeye dair bambaşka bir gündemi olur yağmurlu mevsimlerde. Bu gündemin adı da Craterellus Cornucopioides’tir. Siyah renkli, trompet görünümlü, bir sonbahar mantarı bu. Aroması öylesine yoğun ki bu nedenle Avrupa’daki adı fakir trüfüne çıkmış. Latince ismini mitolojide perilerin çaldığı sihirli, keçiboynuzundan yapılmış trompetten (cornucopia) almış. Fransızca ismi ‘trompet de la mort’ yani ‘ölüm trompeti’. Yer altındaki ölülerin sesini yeryüzüne üflediğine inandıkları için vermişler bu ismi.

Bugünlerde yağmurlu bir havada giderseniz yeni havalimanı yakınlarına, derinden gelen bir uğultu duyacaksınız. Belki de bu uğultu bölgedeki taş ocaklarının, beton mikserlerinin, hafriyat kamyonlarının uğultusu değil, ölüm trompetlerinin iş cinayetlerinde ölenlerin yanık seslerini üflemelerinden oluşan uğultudur. Kim bilebilir?

3'ÜNCÜ HAVALİMANI MI BÜYÜK HAVALİMANI MI?

Öncelikle belirtmem gerekir ki ortada bir üçüncü havalimanı olmayacak. İstanbul Grand Airport’un (İGA) tamamlanmasıyla Atatürk Havalimanı boşaltılacak ve İGA, İstanbul’un iki havalimanından birisi olarak hizmet vermeye devam edecek. İddiaya kaynak arayanlar için hissi kablel vuku diyelim geçelim.

Yeşilköy’deki o koca arazi ne mi olacak? İkinci Belgrad Ormanı yapmayı düşünülüyordur belki de şimdilik bilemiyoruz. Son ana kadar da bilemeyeceğiz, bilsek de anlamayacağız, anlasak da susacağız, sussak da kanayacağız, kanasak da yaşayacağız.

İnek nerede? Dağa kaçtı…

Haydi başlayalım.

CİNAYET NEDİR?

Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü, cinayetin açıklamasına, ‘adam öldürme’ yazmış. Yazmış da halt etmiş diyelim ve geçelim zira buraya takılırsak eksen kayacak.

Cinayet için, ‘canlı ya da cansız tüm varlıkların yaşamını kasten sona erdirme’ gibi basit bir tanım üzerinde anlaşırsak çevre katliamı, iş cinayeti gibi terimleri anlamlandırmamız mümkün olacaktır. Her yaşanan iş kazasını iş cinayeti diye adlandırmak mümkün mü sorusunu ayrı bir tartışma konusu olarak bir kenara not edelim şimdilik. Sonraki yazılarda dönmek üzere. Ama Soma’da da, Torunlar’da da İGA’da da yaşanan kazalara buz gibi iş cinayeti tanımını yapabiliriz.

İGA'DAKİ İŞ CİNAYETLERİ

Geçtiğimiz günlerde basına ve sosyal medyaya, İGA inşaatında 400’e yakın ölümlü iş kazası yaşandığı haberleri çokça yansıdı. Baştan söylemeliyim ki bu rakam abartı içeriyor. Bu kadar büyük bir rakamı saklamak neyse ki mevcut düzende dahi hala mümkün değil. Kaldı ki bu kadar büyük bir projede çalışan binlerce mühendis, on binlerce işçi arasından vicdanı, etik sorumlulukları, politik tutumları gereğince bu bilgiyi kamuoyuyla paylaşacak pek çok kişi mevcut.

Peki gerçekte bu kadar insanın ölmemiş olması durumu hafifletir mi? Sayı otuzlar seviyesinde diye rahatlayacak mıyız? İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğini sadece ölümlerle mi hatırlayacağız?

Elbette hayır mı? Emin değilim…

İŞ CİNAYETLERİNİN FAİLİ KİM?

İş kazasına cinayet derseniz ortada en azından bir fail olması gerekir. Kimi durumda azmettirenler, cinayete yardımcı olanlar ve dahi cinayeti görüp susanlar da fail kategorisine girebilir.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği terminolojisinde işte bu failleri ve kazaların nedenlerini bulmak için yapılan çalışmalara Kök Neden Analizi adı verilir. Her kazanın görünür nedenleri ve kök nedenleri vardır. Asıl mesele bu kök nedenleri ortaya çıkarmaktır. Bu analizi yapmanın pek çok yöntemi vardır ve bu yöntemlerden bazılarına hakim olmak bir yetkinlik gerektirir. En basit yöntem ise 5 Neden Analizi’dir. Bu yöntemde bir olayın kök nedenine erişmek için arka arkaya 5 kere neden diye sormanız gerekir. Eğer 5 seferde kök nedene erişemediyseniz soruların sayısını arttırabilirsiniz. Gerçekten basit değil mi?

İsterseniz gelin İGA’da kamyonun altında kalma şeklinde gerçekleşen bir iş cinayetinin kök neden analizini birlikte yapalım. Yöntemin özünde sorulara verilen yanıtlar net ve kısa olmalıdır ancak biz burada biraz tafsilata da kapıyı açık bırakacağız.

1. Hafriyat kamyonu işçiyi ezdi. Neden?

Çünkü şoför, kamyonu hızlı kullanıyordu ve duramadı. Genel bir kural olarak şantiye ve işletmelerde hız sınırını maksimum 20 km olarak belirlenir. Ancak basına yansıyan beyanlardan da öğrendiğimiz kadarıyla İGA’da bu sınırın üzerinde hızlarda araç kullanılıyor.

2. Şoför kamyonu neden hızlı kullanıyordu?

İGA dahil olmak üzere Türkiye’deki pek çok şantiyede kamyon sürücülerine sefer başı para ödeniyor. Yani şoförün performansı ile pamuk tarlasında topladığı pamuğun miktarına göre kırbaç atılıp atılmayacağına karar verilen kölenin performansı arasında fark yok. Şüphesiz ki böylesi bir stres çalışanın hata yapma potansiyeli arttırmaktadır.

3. Neden sefer başı para ödeniyor?

Çünkü hafriyat ve diğer nakliye işleri alt işverene verilmiş. Alt işverenin sözleşmesi de sefer başına sergileyeceği performansa bağlı. Alt işverenin kâr maksimizasyonunu sağlamak için şoförlerini sürekli çalıştırması lazım. Bu şoförlerin eğitimi için harcanacak zaman para kaybı demek. Gerçekçi rota ve zaman planlaması para kaybı demek. Araçların bakım için seferden alıkoyulmaları para kaybı demek.

4. Hafriyat ve nakliye işleri neden alt işverene verilmiş?

Bu soruyu sorduğunuza göre siz ya Türkiye’de yaşamıyorsunuz ya da başka kastınız var. Oysa pek çok iş güvenliği profesyoneli soruları daha kolay yanıtlanabilir şekilde sormak durumunda kalıyor.

Ama gelin biz burada sonuna kadar gidelim ve asıl işverenin kâr maksimizasyonunu ve yasal yükümlülüklerden kurtulmasını sağlamak için elbet yanıtını verelim bu soruya. Bakalım neler olacak?

5. Asıl işverenin kârlılık oranı neden artmak zorunda?

Ama vallahi bu soruyu da soruyorsanız sizin niyetiniz pek bir fena. Milletin tenasül uzuvlarına olan açık ilgisini beyan edenlerle İGA’nın ilişkini kamuoyunda bilmeyen yoktur sanırım. Kârlılık oranını arttırmayı istemişler çok mu? Uzvunuza bir zarar gelmedi ya siz ona şükredin.

Şüphesiz ki çok yüksek kârlılık için çok düşük işçi sağlığı ve iş güvenliği maliyeti gerekir. Şüphesiz ki çok yüksek kârlılık için çok düşük arazi maliyeti, devletin yolcu başına ödeme garantisi, çok düşük işçilik maliyeti de gerekir.

İGA’da zemin, sadece işçi sağlığı ve iş güvenliği için değil bu açılardan da futbola müsait. Yetmiş altı milyon beş yüz bin kilometre karelik yüz ölçümüyle dünyanın en büyük havalimanı olacak. Yazması bile uzun. Bu kadar büyük bir havalimanına ihtiyacımız var mıydı diye sormayın Kuzey Ormanları Savunması’nın raporunu okuyun (1). İşlev değil boyutlar önemli artık Yeni Türkiye’de. En azından bunu öğrendik milletçe.

Öte yandan yılın bilmem kaç günü sis, fırtına, yağış nedeniyle havalimanları için tercih edilen bir iklime sahip değil bu bölge. Üstelik kuş göç yollarının üzerinde olması, en büyük handikaplar arasında sayılıyor. Ciddi kaza potansiyeli taşıyan bu duruma karşı bu yıl açılacak havalimanında ne tür önlemler alındı bilemiyoruz. "Kuş ölür, sen uçuşu hatırla" mı diyecekler acaba hepimize?

Soruları burada keselim zira yanıtlara yönelik yeterince ipucu birikti. Ama bir sonraki bölüme geçebilmek için tekrar, fail şoför mü, alt işveren mi, asıl işveren mi ya da işveren vekilleri mi, yoksa başka birileri mi diye sormaya devam edebiliriz sanırım. Yeter ki finalde Orpheus’u Meriç’e atan Trakyalı kadınlar çıkmasın.

TAKSİR, BİLİNÇLİ TAKSİR VE OLASI KAST

Failleri ve fiillerini tanımlayabilmek için çok kısaca ceza hukukun tanımlarına da bakalım. Zira Ceza Kanunu'na göre failler, fiillerine göre sınıflandırılıp cezalandırılıyor.

Taksir, Arapça kökenli bir kelime ve kusur demek. Ceza hukukunda taksir, kişinin tedbirsizlik ve güvenlik önlemlerini almaması sonucunda suç işlemesidir. Kişi suç işlemek istemez yani sonucu öngörmez ama gerekli güvenlik önlemlerini almadan fiili işler ve sonucu suç olur.

Bilinçli taksir denilen türünde ise fail, fiili sonucunda olabilecekler hakkında bilgi sahibidir ama neticenin oluşmayacağına güvenerek fiilini işler.

Ceza hukukuna girmişken olası kastı da açıklamak gerekiyor bu aşamada. Olası kastta fail, fiilinin sonuçlarının farkındadır ama sonuçları önemsemiyordur. Bilinçli taksir ve olası kast durumlarında ceza miktarları belirli oranlarda arttırılır.

Örneğimize dönersek; şoför, işçilerin yoğun olduğu bir şantiyede hızlı araç kullanmanın kazaya sebep olacağını biliyordur ama yine de hızlı gidiyordur. Alt işveren, şoförlerinin hızlı araç kullandığını biliyor hatta bunu destekliyordur. Şantiyedeki iş güvenliği düzeyini eleştiren kadrolarına FETÖ’cü müsün demenin sihrini keşfeden yöneticiler, kamyonlar yüzünden oluşan trafikte dakikalarca bekliyor ama projenin ‘deadline’ı yaklaştığı için ‘schedule’ şaşmasın istiyorlardır. Asıl işveren, bu durumun kazaya yol açacağını biliyor ancak siyasi otoriteden havalimanının 29 Ekim 2018’de uçuşa hazır edilmesi talimatını aldığından, bu duruma müsaade ediyordur.

Kimin durumu bilinçli taksir kiminki olası kast bunu hukukçulara bırakarak, elimizi vicdanımıza koyarak haykıralım, "Ayıptır, günahtır, zulümdür, çalışan insan öldürülür mü?"

(1) http://www.kuzeyormanlari.org/wp-content/uploads/2015/04/Yasam_Doga_Cevre_Insan_ve_Hukuk_Karsisinda_3_Havalimani_Projesi.pdf