Zarrab ve İzmir’de bir asliye ceza mahkemesi hâkimi

Karşıyaka’da görülen davada hâkim müvekkilime 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası verdi. Üstüne bir de müvekkilimi dört bakan için bin 500 TL’den toplam 6 bin TL de vekâlet ücreti ödemeye mahkûm etti. O sıralar müvekkilim bu kadar parayı nasıl öder diye çok düşünmüştüm. Şimdilerde Zarrab’ın mahkemede verdiği ifadeleri okuyunca aklıma müvekkilime ceza veren o hâkim geliyor. Acaba diyorum bakıyor mudur o da haberlere?

Google Haberlere Abone ol

Yemen Cankan

Hükümeti ve ülkenin tümünü yakından ilgilendiren Reza Zarrab davası, ABD’de geçtiğimiz ve ondan önceki hafta boyunca sürdü. Bu hafta da devam etmesi bekleniyor. Davada Reza Zarrab tanık olarak dinlendi ve günler süren ifadesinde ağızları açık bırakacak açıklamalarda bulundu. Türkiyeli bakanlara ve banka yöneticilerine verdiğini iddia ettiği rüşvetleri, yaptıkları iş ve işlemleri, telefon görüşmelerini vs. bir bir açıkladı. Türkiye hükümetinin kendisi için nasıl seferber olduğunu, yaptığı paralı işleri halletmek için nasıl sıraya girdiklerini ilan etti.

Zarrab’ın açıklamalarında geçen rüşvetin ve oradan oraya havale edilen paraların miktarları karşısında insan her ne kadar dehşete kapılsa da tuhaf bir kanıksama hali de akıldaki yerini koruyor.

İnsanın kafasındaki “bunlar her şeyi yapar” yargısı, bu kanıksama halinin hem nedeni hem de sonucu oluyor çoğu zaman. Haklı. Bunlar her şeyi yapmıştır da. Ha bir ha beş, ne fark eder. Bir kere çürüdün mü çürümüşsündür artık.

Zarrab’ın iddia ettiği işler ve ilişkiler, ilk olarak burada yani Türkiye’de bir hesaplaşma anında kısmen ortaya çıkmıştı. Hatırlanacaktır, cemaat ve AKP dalaşı birden su üstüne çıkmış ve dört bakana karşı 17-25 Aralık olayları olarak tarihe geçecek bir yolsuzluk operasyonu başlatılmıştı. Operasyon hükümetin manevralarıyla boşa çıkarılmış, bakanlar ait oldukları partinin meclis çoğunluğu gücüyle aklanmışlardı. Kral bir süre çıplak oturmuşsa da minare kılıfından hallice bir örtüyle örtünmüştü tez zamanda.

Bahsi geçen bu operasyon sırasında açığa çıktığı iddia edilen yolsuzluklara karşı ülkenin çeşitli yerlerinde de birçok eylem yapılmıştı. İnsanlar sokaklara çıkmış, o dönemin ikonu haline gelen ayakkabı kutularıyla (1) yürümüşlerdi. Hükümeti istifaya çağırmışlar ve de sert bir müdahaleyle karşı karşıya kalmışlardı.

O eylemler sırasında İzmir'de katıldığı bir eylem nedeniyle bir müvekkilim hakkında bakanlara hakaret ettiği gerekçesiyle dava açıldı. Karşıyaka’da görülen davada hâkim müvekkilime 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası verdi. Üstüne bir de müvekkilimi dört bakan için bin 500 TL’den toplam 6 bin TL de vekâlet ücreti ödemeye mahkûm etti. (O sıralar müvekkilim bu kadar parayı nasıl öder diye çok düşünmüştüm. Hatta hapis cezasından çok bu vekâlet ücreti canımı sıkmıştı neredeyse. Müvekkilim öğrenciydi ve yoksuldu. Yoksulların sabrı vardır ama parası yoktur.)

Müvekkilim söz konusu eylemde “çalmadık çalanlarla dövüştük” ibareli bir pankart taşıyordu. Çalana çaldın dediği için hakaret etmiş sayılıyordu. Mahkemede yaptığım savunmada Türk Ceza Kanunu 127'nci maddesi uyarınca “isnadın ispatı” dahi talep etmiştim de hâkim ‘hiç duymamış olayım’ dercesine kulağını kapatmıştı. Bu maddeye göre eğer siz birine bir suç işlediği yönünde ithamda bulunuyorsanız, o kişinin o suçu işlediğini ispat ederseniz ceza almıyorsunuz. Yani biz ‘bu bakanların çaldıklarını biliyoruz bırakın ispatlayalım’ diyorduk, hâkim de hukuk dilinde “yok ben bu topa giremem, şimdi neme lazım ispatlarsınız filan başımız ağrır” demiş oluyordu.

Dava bitti, hüküm verildi. Müvekkilim hapis cezası aldığıyla kalmış oldu. Şimdilerde Zarrab’ın mahkemede verdiği ifadeleri okuyunca aklıma müvekkilime ceza veren o hâkim geliyor. Acaba diyorum bakıyor mudur o da haberlere? Çalanlara karşı hiç dövüşmemiş olmayı bırak, çalanları koruyup kolluyor olmanın “hafifliğini” hissediyor mudur içinde bir yerlerde? Bu çürümüş, kokuşmuş kişilere karşı elinden geldiğince dövüşmeyi göze almış bir üniversite öğrencisini cezalandırdığını hatırlıyor mudur?

Sonra yok diyorum, Nereden hatırlayacak. O an kime ne ceza verdiğini biliyor muydu ki şimdi kime ne ceza verdiğini hatırlasın. Fiyakalı hâkim cübbesinin içerisinde koca bir korkuydu o. Her şeyden ve herkesten korkuyor, sadece işini yapıyordu. Devletinin sevgili bir memuru, ailesinin güzel babasıydı. Etliye sütlüye karışmıyor çalışıyordu. Kanun nizam biliyor, hatırlıyordu. Ama müvekkilime ceza vererek, hayatı boyunca çalışsa dahi kazanamayacağı parayı bir işlemin komisyonu (2) olarak ödeyenleri savunmuş olduğunu unutuyordu.

Bir şey var ki, biz unutmuyorduk. Ne onun hayatı boyunca çalışsa dahi kazanamayacağı parayı bir işlemin komisyonu olarak ödeyenleri ne de bunlara karşı dövüşenleri yargılayıp ceza veren onu…

(1) Zarrab’ın ‘rüşvete doymuyor, daha fazla rüşvet vermemek için imzasını taklit ediyorduk’ dediği o dönem Halkbank genel müdürü olan Süleyman Aslan’ın evinde ayakkabı kutularına doldurulmuş tomarlarca para çıktığı iddia edilmişti.

(2) Rüşvetin kibarcası

Avukat