İşçi sınıfı atlar ve bir ütopya

Uzlaşmacı kültür olanaksız görünse de, bir ütopya değil. Faytonculardan sadır olan eril şiddeti, tepeden inme yasalarla kontrol edebilmek olanaklı görünmüyor. Faytoncular dışlanmamalı ve problemin çözümüne dahil edilmelidirler.

Google Haberlere Abone ol

.

Gülgün Türkoğlu

#gulguntp

Adalı atların maruz kaldığı şiddetin doğasını irdelemeye ve çözüm önerileri sunmaya dün kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Türkiye’de hergün en az bir, bazı günler üç kadın öldürülmekte! Uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin, ülkemiz tarafından çekincesiz imzalanmasının üzerinden altı yıl geçti. Bunun hemen ardından, güçlü bir yasa olan 6284 yasası geçti. Buna rağmen şiddet devam ediyor. Ne yazık ki, Türkiye’de kadın sorunu denilince hâlâ ve yalnızca ilk ve en kaba aşama olan fiziksel şiddetten söz ediliyor.

Uygulamalar göstermiştir ki, şiddet yukarıdan inme yasalarla çözülebilen bir problem değildir. Şiddet mağduru kadınlar, şikayetlerinin işleme alınması sırasında ve izleyen aşamalarda, ara kademelerdeki memurların bilinçsizlikleri nedeni ile sorun yaşadıklarını bildirmektedirler. Hatta, pek çok kadın, gördükleri caydırma baskısından yıldıkları, yoruldukları için şikayetlerini geri çekmektedirler.

Bu işlemlerin, mağdurun bir at olduğu durumlarda daha başarılı yürütülemeyeceği çok açık. Hayvan haklarını korumak için yasal düzenlemeler yapılmalı, bu yönde girişimlerinden vazgeçilmemelidir. Yalnızca yasal düzenlemelerin sağlanması ile eril şiddetin önüne geçilemediği tecrübeyle sabit olduğundan; gerek saldırganın gerekse de memurların eğitimlerine yönelik çalışmalar başlatılmıştır ve olumlu sonuçlar alınmaktadır. Kadın hakları örgütlerinin toplumsal cinsiyet konusunun zorunlu ders haline getirilmesi yönündeki çabaları sürmektedir.

Yakınma konuşmalarının geride bırakılıp, yasal çözüm arayışlarına girilmiş olması sevindirici olsa da; her türlü maddi veya manevi şiddetin yalnızca yasalarla düzenlemelerle önlenemeyeceğine Adalar Sürdürülebilir Ulaşım Çalıştayı'nın son raporunda şöyle değinilmiştir:

“Sadece yakınma sohbetleri düzeyinde kalan bu etkisiz söylemlerin sadece piyasa aktörlerinin kırıp dökercesine yarattığı bu kaos ortamına bir çözüm getirmesi doğaldır ki beklenemezdi. Bu kontrolsüz gelişmenin sorumluluğunu sadece otoritesizliğe bağlamak ve çözümlerin kuralların uygulanması ile gerçekleşeceğini sanmak da yeterli değildi.”

Yasal düzenleme çalışmaları hızla ve ısrarla sürdürülürken alınabilecek ilave önlemler şöyle listelenebilir:

1. En hızlı ve en etkin çözüm için elektrikli fayton kullanımına geçilmesi.

2. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Adalar Belediyesi'nin faytoncular için ortaklaşa eğitim seminerleri düzenlemeleri.

3. Adaya at giriş çıkışlarının yeniden düzenlenmesi, ruhsatlandırma, tarife gibi uzun zamandır çözüm bekleyen sorunların ele alınması.

4. Faytoncular Derneği'nce, faytoncu temsilcilerinin seçilmesi. Bu temsilcilerin hayvan haklarını koruma dernek temsilcileri ile düzenli olarak toplanmaları.

5. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi'nin çipli olan atlar ile ilgili raporlarını düzenli olarak takip edecek, çipli olmayan ve uygunsuz koşullarda çalıştırılan atları kayıtlandırıp, çipli olan atların raporları ile birlikte değerlendirecek bir Ada Gönüllü Grubu'nun oluşturulması.

6. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin faytonculara eğitim seminerleri düzenlemeleri konusunda talep ve toplumsal duyarlılık baskısının oluşturulmasına yönelik basın çalışmaların yine Ada Gönüllü Grubu tarafından takip edilmesi.

7. Atlar için verilen veterinerlik hizmetinin yeterliliğinin sorgulanmasını takiben bu hizmetin kayıtlı ve kontrol edilebilir bir biçimde sürdürülmesinin sağlanması.

8. Splendid Palas gibi büyük otellerden, işletmelerden faytoncular, aileleri, Ada Gönüllü Grubu ve dileyen ada sakinlerinin katılabileceği hayvan sevgisine yönelik filmleri izleme, birlikte çay içme gibi etkinliklerin el birliği ile ayda bir kez gerçekleştirilebilmesi amacıyla destek talep edilmesi.

Uzlaşmacı kültür olanaksız görünse de, bir ütopya değil. Faytonculardan sadır olan eril şiddeti, tepeden inme yasalarla kontrol edebilmek olanaklı görünmüyor. Faytoncular dışlanmamalı ve problemin çözümüne dahil edilmelidirler. Hatırlayınız: Neredeyse yüz yıl önce köylü çocuğunun önüne piyano konulması, eline keman verilmesi, ortaklaşa bir düşün uygulanışı; âdeta, bir ütopyanın dirilişiydi.

Hâyâl kurmaktan, olası ütopyalara düşünce alanında varlık vermekten neden çekinelim? New York Times tarafından “Art Nouveau lezzetinde bir düğün pastası” olarak betimlenen Splendid Palas’ta, faytoncular, aileleri ve ada sakinlerinin birlikte çaylarını yudumlarken, “Planete Sauvage” izlediklerini hayal ediyorum. Şimdilik bizleri bir yerden diğerine taşıyan atlar günün birinde gönüllerimizi de birbirine taşırlar, kim bilir…

Sütçü beygirlerinin özgür kısraklara, acaib-i masnuat aygırlara dönüştükleri gözlerimden esirgenmemişken, insandan ümidi kesmek ne haddime!