Sağlık bilgisi, sağlık okuryazarlığı ve sağlık hizmeti talebi üzerine

Sağlık hizmetleri bireysel talep ve tercihlere göre düzenlenemez, uygulanamaz. Kişisel tercihler göz önüne alınıp bir virüse karşı yapılan aşılama toplumda belli bir seviyenin altında kaldığında, aynı virüs henüz aşılanmayan, bağışıklık sistemi yetersiz bireyler için hastalık yapıcı ve ölümcül sonuçlar, epidemiler yaratabilir. Toplum bağışıklık eşiği anlamına gelen bu basit örnekte olduğu gibi sağlıkla ilgili kararlar tek tek bireylerin karar ve taleplerine göre şekillenemez.

Google Haberlere Abone ol

Emel Bayrak

Bu yazı, bilimsel olarak doğruluğu kanıtlanmamış kavramların sağlık alanında durması gereken yer sorusuyla başladı. Peki herhangi bir alanda bilimsel düşünce olmadan bilgi edinilebilir mi? Sağlık bilgisi nedir, tıpta bilimsel çalışma ve gerçekler dışında başka bir yol gösterici var mıdır?

Sadece sözcük anlamıyla Türk Dil Kurumu’nun, bilgi nedir sorusuna verdiği yanıtlar, "insan aklının erebileceği, olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü", "öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek", "insan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü" şeklinde sıralanıyor.

Bilgiye sahip olmak, dünya üzerindeki bireysel ve türsel varlığımızı sürdürebilmemizin temel koşulu. Ve doğa, ancak sağlıklı olanın varlığını sürdürebilmesinden, genetik aktarımını sağlayıp türünü devam ettirebilmesinden yana. Bu noktada, ancak öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilebilen bilimsel veriyi, gerçek bilgiyi sağlık bilincine dönüştürebilirsek yaşamımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebileceğimiz gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Bilim, her konuda neden-sonuç ilişkilerini dogmaların, dayatmaların uzağında ele almamızı sağlayan çalışmalar bütünü, "belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci."

Varlığımızı sağlıkla sürdürebilmemiz için bilgi dışında, bilimsel araştırma ya da gözleme dayanmayan, insan zekâsıyla tutarlılık sergilemesi beklenmeyen, bilgiye alternatif başka kavramlara ihtiyacımız var mı? İnsan aklı, olguları inanca ihtiyaç duymadan açıklayabilmek için varsa; doğadaki tüm canlı fizyolojisi ve davranışının, hastalıkların, tedavi olanaklarının bilimin yol göstericiliğinde açıklanabilmesi mümkün değil mi? Günümüzden iki bin sene önce beklenen ortalama insan ömrü 20 yıl. 2016’da 78, Türkiye nüfusunun yüzde 8,3’ü 65 yaş ve üzeri, beş yıl önceki verilere göre bu oran yüzde 17,1 artmış, 100 yaşın üzerinde 5 bin 283 kişi yaşıyor. 2050 yılında 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranının yüzde 20,8 olması bekleniyor. (1) ( Bu aynı zamanda kaçınılmaz olarak artan sağlık talebi anlamına geliyor) Bizi yaşatan, yaşam süremizi uzatan güç, bilim ve yol göstericiliğinde edinilen bilgi birikimi. Öte yandan ne yazık ki bilginin yanlış ya da kötü amaçla kullanımı da insanı ve bilimum dünya üzerindeki yaşamı yok etmeye yetkin görünüyor.

Biliyorsunuz bu yıl Nobel İktisat Ödülü, aynı zamanda psikolojinin de alanı olan insan davranışı çalışmalarına verildi. İnsanların, rasyonel davrandıklarını, tercihlerini yaparken rasyonel hareket ettiklerini varsaymaksızın, yaşamlarında farklı konularda nasıl davranışlar sergilediklerini irdeleyerek elde ettikleri verilerle ekonomi politikası geliştirme çalışmalarını davranışsal iktisat modeli adı altında inceliyorlar. Rasyonel, yani mevcut bilgiyi kullanmak dışında insan davranışlarına nelerin etki ettiğini...

Rasyonel insan, tercihlerine göre seçim yaparken eldeki bilgiyi doğru kullanabilen insan. Nobel İktisat Ödülü'nü okuduğumda aklıma ilk gelen "Peki insanlar sağlık alanında rasyonel davranabilir mi, bunun için gerekli sağlık bilgisine sahipler mi? Sağlık hizmeti alma davranışları, talepleri incelenerek sağlık politikası belirlenebilir mi? Yapılmaya çalışılan bu mu? Sağlık hizmetleri, bireylerin davranış ve talepleri doğrultusunda şekillenebilmeli mi? Yeterli sağlık bilgisine sahip olmayan bireyin her türlü sağlık talebi tüm gideri cebinden karşılayacak dahi olsa karşılanmalı mı? Koruyucu sağlık hizmetlerinin birey tarafından olası reddi sorun edilmeli mi?" sorularıydı.

Tüm bu sorulara verilebilecek tek bir yanıt var; henüz anne babaya ait bir fikir oldukları aşamadan başlayarak tek tek bireylerin ve toplumun sağlığı yalnızca bilimsel veriler ışığında, rasyonel ve profesyonel olarak yönetilmelidir. Sağlık hizmetleri bireysel talep ve tercihlere göre düzenlenemez, uygulanamaz. Kişisel tercihler göz önüne alınıp bir virüse karşı yapılan aşılama toplumda belli bir seviyenin altında kaldığında, aynı virüs henüz aşılanmayan, bağışıklık sistemi yetersiz bireyler için hastalık yapıcı ve ölümcül sonuçlar, epidemiler yaratabilir. Toplum bağışıklık eşiği anlamına gelen bu basit örnekte olduğu gibi sağlıkla ilgili kararlar tek tek bireylerin karar ve taleplerine göre şekillenemez. Yapılacak tetkik, inceleme, görüntüleme yöntemleri ve girişimlerin olası olumsuz sonuçları, hastaya ve topluma getireceği maddi ve manevi yük göz önüne alındığında da, tüm sağlık uygulamaları sadece bilimsel verilere dayanarak, ‘önce zarar verme’ ilkesiyle hareket eden hekimler tarafından belirlenmeli, hastanın onayının alınması koşuluyla uygulanabilmelidir.

Bu konuda en can alıcı soru(n)lardan biri; toplumu sağlık bilgisinden uzak kalmaktan, hizmet talep edenle sunan arasındaki eşitsiz ilişkiden doğabilecek suistimallerden korumalı mıyız? Aynı şekilde sağlık çalışanını da bireylerin rasyonel olmayan kuralsız, gereksiz talep ve ısrarına maruz kalmaktan nasıl koruruz? Toplumun, sağlık çalışanının sağlığı ve barışı için bunu sağlamak zorundayız.

Sağlık okuryazarlığı, “kişilerin doğru sağlık kararları verebilmeleri için gerekli sağlık bilgi ve hizmetlerini anlama, edinme ve işleme becerisi” şeklinde tanımlanır. Sağlık okuryazarlığı düzeyi yetersiz bir toplumda sadece tek tek bireyleri değil aynı anda tüm toplumu ilgilendirecek şekilde genel sağlık düzeyinde düşüklük, tıbbi ve ilaç hatalarında, sağlık bakım maliyetlerinde artış, koruyucu sağlık hizmetlerinde aksama, alternatif suistimallere açıklık, artan bireysel ve toplumsal hastalık oranıyla karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır.

Bu tespitlerin ardından, toplumda sağlık okur yazarlığını, sağlık bilgisini artırabilmek için ne yapmalı sorusuna yanıt aramalıyız. Sağlık hizmeti almak için başvuranların mevcut hastalık, tetkik, tedavi, olası riskler, sonuçlar ve yapılacak uygulamalar konusunda bilgilendirilmesi hekim ve sağlık personelinin sorumluluğunda. Ancak temel sağlık bilgi ve hizmetlerini anlama, edinme ve işleme becerisine yani sağlık okuryazarlığına ihtiyacımız, sağlık hizmeti talebiyle sağlık kuruluşuna başvurulmadan önce başlıyor. Her şeyden önce sağlığın korunması aşamasında. Ve toplumda herhangi bir konuda eğitime nerede alan yaratılabiliyorsa sağlık eğitimine de oradan başlamak mümkün. İlköğretim müfredatı ve öncesi, yazılı, görsel basın, üniversiteler, aile sağlığı merkezleri, zorunlu askerlik dönemi benim hızla aklıma gelenler.

Özetle, geleceği de içine alacak şekilde toplum sağlığı için gerçek bilgiye dayalı sağlık okuryazarlığı eğitimi, akla gelebilecek her alanda öncelik ve ivedilikle yapılacaklar listesine alınmalıdır.

(1) TUİK 2016 Verileri

Dr., İç Hastalıkları Uzmanı