Üç işaretle beş vakte kadar bu aşk da biter

Yeni Atatürkçülük politikasına açıkça tavır alan iki yazının, yandaş medyada, hem de Yeni Şafak ve Yeni Akit’te yayınlanması yeterince dikkat çekiciyken, arka arkaya okunduğunda adeta ışık saçtıkları bile söylenebilir. Konuları aynıdır; Erdoğan ve AK Partinin Atatürk aşkı yerden yere vurulur. Sadece bir gün sonra, Yeni Söz’de yayınlanan aynı konudaki üçüncü eleştiriyi, bazı ekranlarda, bazı şöhretli isimler de takip eder...

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Güç

Aslında önceki gün görünen son işaretle, bu aşkın finaline sadece beş vakit kaldığı, bence artık çok açık ama bunu herkes için anlaşılır, hatta görünür de kılmak gerekir.

İlk iki işaret birlikte geldi; o gün 13 Kasım’da, iki gazetede yayımlanan iki ağır eleştiriyi siz de hatırlarsınız. Medyada hafif eleştirinin Çağlayan ya da mesela Silivri’de cezaevi nöbeti anlamına geldiği bir zamanda, Erdoğan ve AK Parti'yi yerden yere vuran iki yazı, zaten hayra alamet olamazdı ama hepsi bundan ibaret değildi tabii ki…

Yeni Atatürkçülük politikasına açıkça tavır alan bu iki yazının, yandaş medyada, hem de Yeni Şafak ve Yeni Akit’te yayımlanması yeterince dikkat çekiciyken, arka arkaya okunduğunda adeta ışık saçtıkları bile söylenebilir.

Erdoğan ve AK Parti'nin Atatürk aşkına yönelik bu ağır eleştirilerden sadece iki gün sonra, Yeni Söz’de yayımlanan aynı konudaki üçüncü yazıyı, bazı ekranlarda, bazı şöhretli isimler de takip eder.

Ama eleştirileri başlatan gölgeleri cüsselerinden büyük üç gazete hepsinden daha önemlidir. İlk ikisi Cemaat operasyonlarında üs vazifesi gören bu yayınların, iktidardaki yerleri tartışılmazdır çünkü.

Mesela iktidardaki ilk icraatı sayılan 2002’deki ‘1.1 milyona Balıkesir Seka özelleştirmesi’, AK Parti için Yeni Şafak’ın kıymetini gösterir.

Artık aileden sayılan Albayraklar, iddiaya göre o gün devlet nimetiyle hortumcu unvanına kavuşur. Grubun motoru da, mağdur medya kimliğinden soyunur; arşive göre, nihayetinde iktidar nimetini savunan yandaş medyaya dönüşür. Ancak bu ekmek kavgasında, kural ve ahlak da, kendi deyişleriyle “düşmana acımak” da yoktur.

Çirkef başlıklarıyla malum Yeni Akit, çocuklara taciz, kadına şiddet ve ırkçılığa verdiği destekle maruftur. Nam-ı diğer ahlaksız Vakit’in bu Yeni Akit hali, AİHM kararlarına bile konu olmuştur. Hüküm giydiği yazıları çok çirkindir.

Yayın hayatına 2015’te başlayan Yeni Söz iyice küçüktür ama AK Parti’yle bağı derin ve güçlüdür.

Bu yayın organlarında, Erdoğan ve Ak Parti'nin Atatürk aşkını yerden yere vuran üç yazının arka arkaya yayınlanması önemsiz sayılamaz. Zaten yazılarda fazlası da vardır.

Mesela Yeni Şafak, iktidardaki Atatürk aşkını eleştirirken, hayli enteresan bir kurguyla "Ordu yeniden Kemalistlerin kontrolüne geçiyor" endişesini öne çıkarmıştır. Bu sayede okuyan için farklı, duyan için farklı mesaja sahip, çarpıcı bir aşk eleştirisi çıkmıştır ortaya.

Şüphesiz Yeni Şafak, bu ordunun subaylarından "Gezi ve Kuran"la ilgili açık tavır beklediğini unutmuş değildir. Ayrıca bu ordunun AK Parti ile bağını fotoğraflarla açıklayan komutanını da unutmuş olamaz.

15 Temmuz’da tam olarak ne yaptığı bilinemese de Orgeneral Akar’ın zorlandığında Mekke’ye Kabe'yi tavafa gittiği yine fotoğrafla sabittir. Darbe gecesi kazandığını kendi açıkladığı "Düşmana esir düşmüş komutan" unvanı da dünyada tektir.

Atatürkçülük politikası eleştirilirken, gerçek dışı da olsa “Orduda Kemalist tehlike” korkusunun seçilmesi çok manidardır. Ve sabıka kayıtları ölçüyse şayet, bu işte de muhtemelen ‘Bir taşla, iki kuş” niyeti vardır.

Yeni Akit ise Atatürk aşkının, seçim sandığından çıktığını söyleyerek eleştiriyi damardan yapar. Her okuyan için hakikatin ifadesi gibi duran 30 cümlelik yazıda özetle, ‘Atatürkçülük bize yakışmaz, bu şapka, bu başta durmaz’ denilir ama yetmez, eklenir; “Ne olur, Atatürkçülerin de oyuna talip olunmasa? Ne olur, 2019 seçimleri kaybedilse?”

Kimilerinin ‘iktidarda demokrasi’ ya da ‘itiraz sesleri’ diye yorumladığı bu ağır eleştiriyle Yeni Akit’te hakikat de belki ilk kez dillenir sanki ama bir tuhaflık da vardır. Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik her kem söz yargı önünde azarlanırken aynı konuda üç günde, üç ağır tenkit, hakikat gibi durmaz. Art arda okununca da sadece şüphenin ışığı yanar.

Bu zamanda, bu tuhaflığın sebebi belki iki gazetenin sabıka kayıtlarından da çıkabilir. Mesela yine bir medya operasyonu ve mesela kamuoyu nezdindeki samimiyetsizlik-sahtelik algısının idaresi niyetlenmiş olabilir, basittir.

Eskilerin deyişiyle, “Yitirilmiş sahicilik, aşkın önüne geçtiğinde malum; geriye dönüş için elde sadece kendini tenkitle, tevekkül kalır. Ki bunlar ‘olmuş, yanmış’ havası da katar. Bir kaç kendini tenkitle daha da aşk yeniden sahiciliğe kavuşur. Ortam karışıksa, zemheri mi, zahiri mi, kimse de bakmaz.

Nihayetinde gazeteciliğin geldiği yer de, üniversitelerde medya ve algı yönetimi diye anlatılan da budur.

Bu noktada 3 işaret anlaşılabilir hale gelmişken, ABD New York’ta neredeyse 1 yıl önce yakılan Rıza Sarraf ateşi eklenebilir. Gün be gün büyüyen alevlere bakılırsa bu artık işaret değil, olsa olsa işaretlerin gösterdiği o vakittir. Bu da muhtemelen ilan edildiği gibi, 27 Kasım olsa gerektir.

Malum; davada diplomasi yoktur, itiraflarda “Beyefendi” kullanılır, iddianamede “1. Şahıs”a bile geçilebilir. Bilgiler doğruysa zaten, Türkiye’de bir gazeteci olarak “üç işaretle beş vakte kadar bu aşk tamam” da denilebilir, artık niyete bakılmaz.