Aşka ne zaman sıra gelecek?

Din deyince aklına emirler, yasaklar gelen biçâre? Aklına düşünce utandığından, bir fânidir gebe kalan ölümlüye. Ruhun gebe kalış ânı düştü mü hiç önüne? Doğum Tanrıçası Güzellik, lütfetti mi üremene?

Google Haberlere Abone ol

.

Gülgün Türkoğlu

#gulguntp [email protected]

Ah be bülbül! Çekilecek çile midir seninki? Ne olur da bitmek bilmez şu nağmen?  Bugün gül olmaya bir özensen! Hayrân eden kendine; hoş kokulu, kadife dokulu, güzel bir gül. Kınasınlar aldırma, arzu ettiğin eksiğindir böylece haddi aşarak ulaşırsın haddine.

Gül olmak, güzel olmak istersen tohum olmayı kabul etmelisin evvelâ.

Kara toprağa atılmak, üstü örtülmek, olmaya terk edilmek… Toprağa yağan rahmetin kendisine ulaşmasını beklemek. Vakti geldiğinde her şeyini terk etmek…

Hatta, olduğun şey olmayı bile terk ederek; tohumluğundan vazgeçerek; dahası kendini parçalayarak Asl’ına doğru yelken açmak.

Toprağın üstüne doğru ilerlerken bir gün ilk kez gün ışığını görmek!

Pek savunmasız olsa da, o şimdi bir filiz. Tohumun koruyucu kabuğunu yırtarak değiştirdi adını. Kansaydı o sağlamlığa, bildiğin çürüyecekti… Dayan filizcik az sabret ne kaldı şunun şurasında gece bahçene gelen aşıkları mest etmeye kokunla.

Aşık olan gül verse de sevgilisine, Aşık gül gönderir Dostuna. Dikensiz gül, gülsüz bülbül olur mu? Bülbül güzele söyler türkülerini, güzel yoksa bülbül döner serçeye. Ne işi olur gülün bir şapşal serçeyle! İtibar eder mi hiç her mutebire!

Aşk Öze duyulan iştiyâktir, özündeki güzele.

İstersen adına yol de yâhut seyri süluk, yeter ki insan olmayı iste. Hayırlı fiil, doğru düşünce ulaşır Güzelin seyrine: hem seyreden, hem seyredilene.

Diotima değil miydi o, aşk konusunda yetersizsin diye fırça çeken Sokrates’e? Yeri gelmişken Diotima, nereden bulacağız ruhumuzu dölleyecek Güzeli? Söyleyiverseydin bunu da onca sözün arasında.

Aşkla ilgili sırra, o en yüce makama erişti mi acep Sokrates? Yok mu örnek alacağımız, peşine takılacağımız bir erdemli? İnsan aradığını illa ki bulur; bulduğu da hep aradığıdır, bu böyle biline. Ne aradığına dikkat etmeli. Ama bir ara, aramayı da unutmalı, aklını da unutabilmeli böylece aşka sıra gelmeli.

Hiç tesâdüf edilmiş midir cezbesiz aşksız tesâdüfî kemâle?

Bakmayın siz güzeli her daim kadın üzerinden anlatana, kadın üzerinden hatırlayana. Mâşuk sezgi ile kavranır, kavrayış karşısındakinden kendine dönen kadardır. Bu yolda anlatılanlar ise buzdağının tepesinde olanlardır. Anlatılamayan, suyun altındaki eteklerde, sezebilene.

Allah güzeldir güzeli sever. Güzel olmayan Allah’ı ne bilsin, Allah da güzel olmayanı ne yapsın? Güzel ilişkiden gâyrı nerede bilinir?

Din deyince aklına emirler, yasaklar gelen biçâre? Aklına düşünce utandığından, bir fânidir gebe kalan ölümlüye. Ruhun gebe kalış ânı düştü mü hiç önüne? Doğum Tanrıçası Güzellik lütfetti mi üremene?

Asıl i’tikâf, salât-ı dâimse, bundan emin olanın söyleyeceği sözdür aşağıdakiler, yoksa aşağılama.

“Kur’ân’ı kahvelerde, meyhanelerde de okumalı ki oradakiler de istifâde etsinler. Çünkü câmiye gidenler zâten her gün dinliyorlar. İstifâde etmişlerse etmişlerdir, etmemişlerse, zâten edememişlerdir.” denmiş. Bu ne aşk!

Güzel İsa da çok uyarmıştı işittiğini duy, baktığını gör diye. “Anlatıyorsun, anlatıyorsun ama anlamıyorsun!” diyen kimdi? Bana söylenmiştir elbette ama söyleyen kimdi?

Eski Yunan’da Theoria temaşa etmekti. Bedene ait duygu, haz ve eylemden arınmış olarak Tanrısal olana ulaşmak. Aristoteles “Temaşa Erdem’in bir etkinliğidir” dediydi. Yalnızca Erdemli olanın göreceği Güzel miydi o, Güzelin kendisi miydi hani o köpek leşinin dişlerini güzel bulan?

Fıtratına uygun olarak var olmak kutsal olmak demek; bir kuşun uçuşu, bir kedinin gerinmesi, bir aslanın kükremesi, bir bebeğin gülücüğü, mevsimler... Hele İnsan!

Anadolu bilgesi İsmail Emre “İnsanın Varlığı ahlâk demektir” der. Nasıl aşacağız biz bu çıtayı Sayın Emre? İşittik ama duymadık mı diyeceğiz? Acımadın bize vallâhi!

Kendime demem odur ki: Ey gonca gül! İnsan olma davanı sakın satmayasın iki karga, üç-beş saksağanın ilgisine.