Savcıya özgürlük!

Yaşananlar hukuksuzluktur evet ama hukuksuzluk bir hukuktur. Hem kolluğun hem de savcılığın (şimdilik adi suçlarla görevli savcılar dışta tutulsun) talimatla çalıştıkları artık yadsınamayacak bir gerçektir. (Sulh ceza hâkimlerini zaten anmaya dahi gerek yoktur.) Fakat bahsi geçen bu ortalıkta ya da talimat kardeşliğinde adil olmayan ve benim içime sinmeyen bir nokta var: Bunlardan birinin, diğerinden daha cesur davranması gerekmektedir. Savcının…

Google Haberlere Abone ol

Yemen Cankan

Geçtiğimiz hafta cuma günü, sabah saat 06.30 sularında ben ve diğer beş avukat arkadaşım, ev ve bürolarımız basılarak gözaltına alındık. Sosyal medyada örgüt propagandası yaptığımız iddiasıyla yapıldığı söylenen bu “operasyon” neticesinde dört gün boyunca İzmir Terörle Mücadele ve İstihbarat Şubesi nezarethanelerinde tutulduk.

Dördüncü günün akşamında savcı karşısına çıkarıldık ve yaklaşık on iki saat süren ifade işlemleri sonucunda (iki arkadaşımız hakkında adli kontrol tedbiri uygulanarak) serbest bırakıldık.

Yüzlerce avukat meslektaşlarımızın (İzmir ve diğer pek çok ilden) desteği ve dayanışması ve savcılık üzerindeki baskısı sonucunda, dört günle sınırlı kalan (kolluğun arzusu yedi ve belki artı yedi gündü) gözaltı sürecimizin anlatmaya değer birçok yanı var. Fakat her günü yüzlerce gözaltı haberiyle dolu ülkede, bu dört gün(l/c)ük gözaltı sürecini anlatmanın gereği bulunmuyor.

Her ne kadar bir hukuk garabeti olsa da yaşadığımız bu süreci dillendirmenin, bunun kat be kat fazlasını yaşayanlara bir haksızlık olacağı kanaatindeyim. Daha geçtiğimiz ay, benzer gerekçelerle tutuklanan avukat meslektaşlarımız, Ahmet Şık, Selahattin Demirtaş ve daha nicesi bize bakıyor.

Çokça yazıldığı, çizildiği ve söylendiği gibi yapılan bu türden operasyonların hukukla bir ilgisi bulunmuyor. Kolluğun ve savcılık kurumunun hukukla bir ilgisinin bulunmadığı da yine uzun yıllardır bilinen bir gerçek. Bu nedenle kimsenin kalkıp, bu tür sorunları hukuk üzerinden anlatmasının, tarif etmesinin veya eleştirmesinin kıymeti harbiyesi yok. Yaşanmakta olan siyasal süreçlerin anlatımında hukuk bir gaftır.

Çeşitli basın organlarınca yapılmış haberleri sosyal medyadan paylaşmayı örgüt propagandası olarak nitelendiren, bir avukata bu haberleri paylaşma amacını sorma gafletine düşen, yanlış adreslere baskınlar yapıp, “örgütün avukat yapılanmasına ağır darbe” diye manşet hazırlatan bir kolluk ve savcılık ortaklığı bu ülkenin özetidir.

Aldıkları yazılı bir talimatla, bir kilo mandalinayı da yanına alıp (beni almaya geldiklerinde habire mandalina yiyorlardı) koşa koşa ev basmaya giden terörle mücadele ekipleri ile talimatını sözlü olarak alıp, mandalinasını da muhtemelen akşamdan yiyip yatan savcılık ortaklığı… Ya da talimat kardeşliği…

Yaşananlar hukuksuzluktur evet ama hukuksuzluk bir hukuktur. Hem kolluğun hem de savcılığın (şimdilik adi suçlarla görevli savcılar dışta tutulsun) talimatla çalıştıkları artık yadsınamayacak bir gerçektir. (Sulh ceza hâkimlerini zaten anmaya dahi gerek yoktur.) Fakat bahsi geçen bu ortalıkta ya da talimat kardeşliğinde adil olmayan ve benim içime sinmeyen bir nokta var: Bunlardan birinin, diğerinden daha cesur davranması gerekmektedir. Savcının…

Kolluk, hukuki olsun ya da olmasın, yapmakta olduğu her türden işlem için savcıdan talimat aldığını öne sürüyor ve kendini kurtarıyor. Fakat maalesef savcının böylesi bir kurtuluş rampası bulunmuyor. O da bir talimat alıyor ama bunu açıklıkla söyleyip kurtulamıyor. Bu da yaptığı işlemin, verdiği talimatın arkasında durması, onu savunması zorunluluğunu doğuruyor. Savcıyı cesur davranmaya zorluyor. Bakın bu dramdır. Bir savcının cesur davranmak zorunda kalması kadar kötü bir şey zannımca yoktur. Savcının kendiliğinden cesur olduğu iddiasında bulunabilecek son aklıselimin de yıllar önce ölmüş olduğunu umuyorum.

“Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar” der, Nazım Hikmet bir şiirinde. Savcı için bu şiir tam tersi surette vücut bulur. Savcı, korktuğu için kaçmaz. Kaçmadığı için de cesur görünür. Oysa cesareti korktuğundandır. O, kurul başkanından, bakanından ve nihayet reisinden korkar. Ve bu korkusu nedeniyle cesur olmak zorundadır. En azından karşısına çıkarılacak şüphelilere, onların avukatlarına karşı…

Oysa gelinen aşamada, bu ülke açısından savcının böylesi bir ikilemden kurtarılması gerekmektedir. Talimat kardeşliği/ortaklığı bozulmalıdır. Savcının, korku ve korkulu cesaretin cenderesinden çıkartılması, dolayısıyla suç soruşturmasının (özellikle terör) her aşamasından çekip alınması elzemdir. Kolluk, şüphelilerle, onların avukatlarıyla uğraşabilecek, onların akıl sağlığını bozabilecek meziyettedir. Bu garip yetenek işinde savcıya ne yer ne de ihtiyaç vardır. Kalmamıştır. Her şeyden öte yazıktır.

Not: Tüm gözaltı sürecinde yanımızda olan, bizleri bir an olsun yalnız bırakmayan, arayan, soran, selam gönderen tüm meslektaşlarımıza ve dostlarımıza bir teşekkürü de buradan etmiş olayım.