Dil ve bilinç

Bazı Farsça ve Arapça sözcüklerin, asıl anlamları ile ilgisiz bir bağlamda kullanıldığı da bilinmektedir. Örneğin “serbest” başı bağlı anlamında bir Farsça sözcüktür. Bizde zıt anlamda kullanılır.

Google Haberlere Abone ol

Gülgün Türkoğlu #gulguntp

Dilin insanla ilişkisi organik bir ilişkidir; insanla yaşar ve gelişir. Dil birliği, ulusal duyguların oluşmasında önemli bir rol oynar ve nihayetinde tarih bilincinin oluşumu için özsel bir öğedir.

Dil aynı zamanda bir toplumun onurudur. Bilinç düzeyinin bir göstergesi olduğu için kavram içeriklerinin zenginleştirilmesi, yabancı sözcüklerin ayıklanması önemli bir çabadır. Dilin kültür üzerindeki etkisi, bir dilin içeriğinin zayıflatılması dolayısı ile ulusal hislerin, ortak tarih bilincinin de zayıflatılmasına yönelik bir çaba biçiminde olabilir. Emperyalist güçler bunu sistematik olarak uygulamışlardır, hâlen uygulamaktadırlar.

Dil devrimi ile eski harflerin ve Osmanlıcanın terk edilmesinin getirdiği sonuçlar tartışma konusu olmuştur. Kolaylıkla kutuplaşılabilen ülkemizde bu tartışmalardan, Osmanlıca ve Türkçe savunucuları olmak üzere iki grup meydana gelmiştir.

Osmanlıca, Arapça ve Farsçadan uyarlanmış bir dildir. Agâh Sırrı Levend’in “Dil Üstüne” isimli eserinde açıkladığı gibi, örneğin “nezaket” sözcüğü Farsça nazük kelimesinin bozulup, Arapça mastar eki olan “t”nin eklenmesiyle yapılandırılmıştır. Benzer şekilde mefkûre, felâket gibi kelimeler de Arapça değildir.

Bazı Farsça ve Arapça sözcüklerin, asıl anlamları ile ilgisiz bir bağlamda kullanıldığı da bilinmektedir. Örneğin “serbest” başı bağlı anlamında bir Farsça sözcüktür. Bizde zıt anlamda kullanılır. Nüans farkı, örneğin mesela gibi yanlış kullanımlar da diğer bir boyuttur.

Türkçe, hece temelli kelime türetmeye uygun bir dildir. Bağ, öz vb sözcükler onlarca yeni kelimenin türetilebilmesine olanak tanır: özgür, özgürlük, özünlü; bağımsız, bağlılaşık, bağlam gibi. Arapça “istiklal” ve “hürriyet” sözcüklerinin karşılığı olan “bağımsızlık” ve “özgürlük” sözcüklerinin Türkçe anlam içeriği, Arapçaya oranla daha açık ve seçiktir.

Bir dilin anlam kaybı olmadan, kavram ağaçlarının inşasına elverişli olması giderek derinleşebileceğini de gösterir. Düşünce, tırmandığı yüksekliklerde uygun sözcüklerle karşılanamıyorsa yeni sözcüklerin uydurulması yerindedir, başarılı uygulamaları vardır.

Toplumda karşılığını bulmuş bir devrimi takiben, dilimize bulaşmış yabancı sözcüklerin yerine önerilen bazı Türkçe karşılıklar ise başarısız olmuştur. Yanlış sözcük seçimine bir örnek olarak “duyunç” sözcüğü verilebilir. Sözcüğün Arapça karşılığı daha fazla tercih edilen “vicdan”dır. Lütfi Filiz “Noktanın Sonsuzluğu” isimli kitabında vicdan sözcüğünün soy ağacını ayrıntılı olarak açıklar. Esrime ve bulma anlamlarına gelen Vecd vicdana bağlıdır, vicdanın merkezi ise kalptir. Cud varlık, vücud o varlığın bilinmesi, mevcud ise varlığın bu alemde görülmesidir. Mevcudu bilmek için vecd geçirilmelidir. Cud denilen varlık vücuda sücud eder; vücudun insanda belirişi vecd’dir. Arapça cim vav dal harfleri ile yazılır. Sözcüğün başındaki cim harfi beşeriyetin devamlılığına, vav harfi bağlayıcıya, dal harfi ise dört unsura (hava, toprak, su, ateş) işaret eder. Vicdan, bulmaktır; bulan arayandır. Vicdan akıl-ruh-beden buluşmalarını kucaklayan saraydır.

Bunun felsefi olarak anlamı, tikel eylem ve düşünmelerin Tümel altında belirlenimidir. Vicdan gelişir, mertebelidir, son aşamada adı vicdandır. Vicdanın bütünüyle etkin olabilmesi için kişinin her koşulda Külli olana, boyun eğmiş olması (sücud, secde) özseldir.

Yapılandırılması neredeyse bir yaşam boyunca sürecek farkındalık gerektiren; bireyin yapıp-etmelerinin İlke kaynaklı olmasını gerektiren bir sürecin sonucu olarak bulunacak Vicdan’a nasıl Duyunç diyelim! Üstelik “duyusal algı” bağlantısı sözcüğün asıl anlamının neredeyse zıddı bir doğadayken.

Dil bir dayatma değil uzlaşma alanı olabilmelidir.