Ankara'nın ömür törpüsü

Gökçek'in şahsında cisimleşen ve giderek aslında diğer kentlere yayılan yerel yönetim anlayışı gerçekte AKP'nin neoliberal ve siyasal İslamcı belediye pratiklerinin tezahürüydü. Ankara bu politikaların en fütursuzca uygulandığı bir laboratuvar haline geldi. Burada üretilen kötülük, giderek diğer kentlerde uygulanmaya başlandı.

Google Haberlere Abone ol

Tezcan Karakuş Candan

"Ahlaksızlığın, sapıklığın adını sanat koymuşlar. Ben böyle sanatın içine tüküreyim" açıklaması ile 20 Haziran 1994 tarihinde gazetelerde tarihe kara bir not düşmüş bir Belediye Başkanı Melih Gökçek. 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde işbaşına gelen ve seçildikten üç ay sonra sanatın içine tükürerek ilk icraatını Altınpark'taki Periler Ülkesinde heykelini kaldırarak gerçekleştirecekti. O gün herkesi koparan bu süreç hiç durmayacaktı. "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından birisi kopmuştur" söyleminin hayat bulduğu cumhuriyetin başkenti Ankara'da yaşanan bu standart sapma, Ankara'da neoliberlizmin ve siyasal İslamcı yaklaşımın yerel yönetimlerdeki uygulamalarının nasıl cisimleşeceğini de göstermişti. Bugün istifası istenen Melih Gökçek, sanatın içine tükürürken en büyük desteği o dönemin İstanbul Belediye Başkanı'ndan almıştı. İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan "Melih Bey'in yaptığını dört dörtlük benimsiyorum" diyerek aynı yolun yolcusu olduğunu ifade edecekti.

Ankara başına gelenlerin ve sanata yapılan saldırının şokunu atlatmaya çalışırken, seneyi devriyesinde bu kez de 29 Haziran 1995 tarihinde, Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi'nde Ankara ambleminin değişikliği önerisinin kabul edilmesiyle karşı karşıya kaldı. Hitit Güneşi olan amblem değişikliği için gerekçe "Hitit Güneşi Ankara'yı temsil etmiyor, Hititlerin Ankara'da yaşadığına dair belge yok" sözlerinden ibaretti. Bu bilimsel bilgi ve tarih bilmezlik dönem boyunca devam edecek, kendisini “tarihi kapılarda ve meydan saatlerinde” somutlayacaktı.

.

Bu iki başlangıç hamlesi Ankara'nın başkent kimliği ile yaşanacak bir çatışmalı sürecin habercisiydi. Tarihsel olarak, planlı kentsel gelişmenin mekansal nezaket ve zarafetin vücut bulduğu, sanatın bulvarlarında halka karıştığı bir zamanların modernist bakışına karşı rövanş alan bir vandallık iş başındaydı. Ankara artık cumhuriyetin erken döneminde kentsel gelişmenin en etkili olabildiği kent iken Bülent Batuman'ın ifade ettiği gibi hem bu mirası, hem de bu mirası oluşturan tekil yapılarını kaybeden, kaybettikçe de eksilen bir kent olacaktı Ankara.

Melih Gökçek'in Ankara'yı idare ettiği 23 yıllık iktidarı döneminde hepimiz bu eksilmeyi fazlasıyla hissettik. İlk iktidar döneminde 811 kişinin işten çıkartılması, teknik personelin trafikte araba sayması, parkları sulamayla görevlendirmesine kadar giden baskılar, işten çıkartma, hizmetlerin özelleştirilmesi ve taşeronlaştırma ile sermaye odaklı bir kentsel hizmetin gerçekleşeceğinin de altı çizilmiş oldu.

Gökçek'in şahsında cisimleşen ve giderek aslında diğer kentlere yayılan bu yerel yönetim anlayışı gerçekte AKP'nin neoliberal ve siyasal İslamcı belediye pratiklerinin tezahürüydü. Ankara bu politikaların en fütursuzca uygulandığı bir laboratuvar haline geldi. Burada üretilen kötülük, giderek diğer kentlerde uygulanmaya başlandı. Plastik ve ithal ağaçlar, şelaleler, saatler, çeşmeler, battı çıktılar, neon ışıklar, en olmadık yerinde doğanın tahrip edilerek, mantar gibi biten yapılar gibi birçok uygulama Anadolu'nun değişik kentlerine yayıldı.

.

Ankara eksilirken, hepimiz eksiliyorduk. 20 yıl boyunca bir metre metro yapamadığı, alt ve üst geçitlerle kent merkezini otomobil öncelikli hale getirerek yayaları dışladığı, su kesintisi ve şebeke kirliliği ile salgın hastalıklara davetiye çıkarttığı, Kızılırmak'tan getirilen içme suyunun sağlığımızdaki etkilerinden "sular pis değil, tesisatınızı yenileyin" diyerek sıyrılma hallerini, su sorununu ranta çevirerek kuyu suyunu sattığını, bozuk sayaçlarla ödenen yüksek faturaları, kanalizasyonun alarm verdiğini, rögarların asfalt altında bırakıldığı, yağmur yağdığında altyapının çöktüğü, alt geçitlere dalgıçların girdiği altyapıdaki tahribatları unutmadığımız gibi tarihe not düşmek önemli.

Nasıl bir ruh hali içerisinde olduğunu ise belki de hiç anlayamayacağız.Yoğun kar yağışına müdahale edemeyişinin eleştirisine karşın "yollara tuz döktük , yalayın anlarsınız" diyecek bir belediye başkanı bir daha gelmez herhalde.

Ulaşımda otomobil kullanımını teşvik eden ve otomobil sayısının arttırılmasıyla övünen, 50 santimetrelik yaya kaldırımları ve battı çıktılarla kenti parçalayan, kazalara neden olan, dere yataklarını değiştiren kavşaklarla coğrafyayı eksilten, okulların açılmasına yakın Ankara'yı delik deşik eden uygulamaları ile uzun süren sohbetlerde sürekli kulakları çınlayacak kaç belediye başkanı vardır acaba?

Ulus Tarihi Kent Merkezi'nde kültürel varlık potansiyelinin ortadan kaldırılması, Roma Tiyatrosu'na beton dökülmesi, Kızılay kent merkezinde cephe değişiklikleri, Ankara Kalesi'nin surları üzerindeki tahribatı, Atatürk Orman Çiftliği talanı, Gençlik Parkı'nın ruhunun çalınması, Kuğulu Parkı yok etmek istemesi, Güvenpark'a dönme dolap ve otopark yapma hırsı, AOÇ alanı olan Ankapark'ta hayvanat bahçesini yok edip demir yığınına dönüştürmesi, bir yandan hayvanat bahçesinde hayvanların telefine neden olurken, peluş hayvan ve 8.5 milyon liraya Çin'den getirttiği dinozorlar, bir gecede ODTÜ ormanlarındaki kestiği binlerce ağaç, vadilerimizin betonlaşması, İncek, Kızılcaşar, Çavundur, Çukurambar ve Eskişehir yolu aksı üzerindeki emsal artışları ile hormonlu büyüyen kentleşmesi Ankara'dan ve ömrümüzden çok şey eksiltti.

.

Mahkeme kararlarını uygulamadığı ve görevini kötüye kullandığı için hakkında onlarca suç duyurusuna işlem yapılmayan, dönemin hükümet sözcüsü tarafından “Ankara'yı parsel parsel sattı” denilen, sosyal medyada herkese tweet yetiştiren, mahkeme kararlarını uygulamadığı için suç duyurusunda bulunan meslek odaları başkanlarına iftira suçundan dava açtıran bir belediye başkanın istifasının istenmesi, onun nezdinde AKP’nin yerel yönetim politikalarının ve dahi merkezi politikalarının iflas ettiğinin ilanıdır.

AOÇ'de 1/10.000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planı mahkeme tarafından iptal edilince, bir gece ansızın Ankara Bulvarı'nı kapatarak, sonrasında Ankara'nın her yanına fotoğraflı afişlerimi “Mimarlar Odası başkanını lanetliyoruz” diye astıran, kişisel yaşamların dokunulmazlığını ihlal eden, kamu ihalelerine dair bilgi vermeyi ticari sır kavramının arkasına saklayan bir belediye başkanıdır istifası istenen.

Meslek odaları önüne çalışanlarını gönderip protesto ettiren, siyah çelenk bıraktıran, bir zamanlar yumurta satarak hayatını kazandığını ifade ederken iktidarını sürdürmek için neredeyse her yolu deneyerek, tırnaklarıyla kazıdığı yeri hoyratça kullanan, yumurta attıran, kent yönetimine katılımdan nasibini almamış, bilimsel bilgiyi özümsememiş, Sayıştay raporlarına yansıyan bütçe açıkları ve ihalelerinin hesabını vermemiş, Havagazı Fabrikası, Etibank binası, Su Süzgeci binası, Baraj Gazinosu, Marmara Köşkü, Kumrular İkamet Sitesi, İller Bankası gibi cumhuriyetin modern mimarlık eserlerini, kültür varlıklarını yıkıp bir de üzerinde fotoğraf çektirmesinden kaynaklı soruşturulmamış, yaptığı çevre düzeni planı, ulaşım ana planı ve her ay meclisten geçirdiği 200'ü aşkın plan değişiklikleri ile bilimsel planlama ve şehircilik ilkelerini ihlal ederek Ankara'nın geleceğini ipotek altına almış bir belediye başkanıdır istifası istenen.

Ömrümüzün yarısı onun Ankara'da eksilttiklerine karşı mücadele etmekle geçti. Gençliğimiz kentin sokaklarında örselendi. Hafızlarımız sıfırlanmaya çalışıldı. Çocuklarımızın yaratıcılık hakkı engellendi. Cumhuriyetin başkenti ve değerleri her gün eksiltildi, yıkıldı... AKP'nin yerel politikalarının iflasının cisimleştiği belediye başkanları giderken, AKP'nin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı ortada. Şimdi bütün bunların hesabını vermeden istifa edip kurtulacaklar mı?

Elbette hayır. Karşımızda bir kent suçundan ötesi var. Devleti, rejimi, toplumu temsil eden başkente karşı suç işlenmiştir. Geleceğimize karşı suç işlenmiştir. Ankara'nın değerleri, ömrümüz törpülenmiştir. Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak açılmış 600'ü aşkın davamız, meslek odaları olarak açılmış binlerce davamız ve açmaya hazırlandığımız büyük davamız, Ankara'nın ömrünün törpülendiğinin ve bunun er geç hesabının verileceğinin delilleridir.

Ankara’nın ömrünün törpüsü, gitti gidecek, etti edecek derken, elbet zor Ankara’dan eksilttiklerinin bilançosunu çıkartması, ticari sır diyerek açıklamaktan imtina ettiği Ankapark’ın ihale dosyalarının toplanması. Bu gidiş bir dönemin bittiğinin buruk ve hesapsız hikâyesidir. Bu hikâyenin bizim açımızdan hesap verilmeden bitmeyeceği ise aşikardır. Ankara’nın cumhuriyet ideolojisinden aldığı güçlü başkent hikayesi bu tahribatı da onaracak gücü belki değil, mutlak bulacaktır.

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı