Çobanla tanrıça kızının aşkı: Qi Xi Bayramı

Efsanenin 2 bin 600 yıllık bir geçmişi var. Han Hanedanı zamanında yaşayan bir sığır çobanıyla göklerden inmiş bir tanrıça kızının ölümsüz hikâyesidir yüzyıllardır anlatılagelen. Niulang, bir derenin kenarında otlayan sığırlarını beklerken karşısına çıkan güzeller güzeli Zhinü’ye (Cığnü) âşık olur. Oysa Zhinü, her ne kadar pek hamarat bir dokumacı olsa da, köydeki diğer kızlardan farklıdır. Ölümsüzdür, bir tanrıçanın kızıdır ve daha da kötüsü annesinin haberi yoktur dünyaya indiğinden...

Google Haberlere Abone ol

Ali Rıza Arıcan[email protected]

Dün akşam yemekten sonra yürüyüşe çıkınca fark ettim varlıklarını. Sokak lambalarının zayıf ışıklarının vurduğu kaldırımlarda, dükkânların renkli vitrinlerinin önlerinde, AVM’lerin en işlek koridorlarında konuşlanmışlar; gül, çikolata, çiçekli taçlar ve kırmızı balonlar satıyorlar. Satıcıların da alıcıların da büyük bir çoğunluğu gençler. Sonra düşündüm, Çin yeni yılından beri kaç ay geçtiğini saydım. Evet, bu o olmalıydı. Qi Xi Bayramı (Yedinci Gece Bayramı) eli kulağında bekliyordu Çinli gençleri ve kendisini genç hissedenleri karşılamayı.

Qi Xi, 'Yedinci Gece' demek ama bu bayram “Çift Yedi Bayramı” olarak da bilinir. Çünkü Çinlilerin kullandığı geleneksel ay takvimine göre yedinci ayın yedinci gününe denk gelir. Bu yıl bayram 28 Ağustos tarihinde kutlanıyor. Hikâyesi hem romantiktir hem de trajik. Zaten bu yüzden ölümsüzdür; tıpkı Romeo ve Juliet gibi, Leyla ile Mecnun gibi. Gerçi sadece Çin’de kutlanmıyor bu bayram. Kore’deki adı Chilseok, Japonya’daki adı Tanabata’dır.

Efsanenin 2 bin 600 yıllık bir geçmişi var. Han Hanedanı zamanında yaşayan bir sığır çobanıyla göklerden inmiş bir tanrıça kızının ölümsüz hikâyesidir yüzyıllardır anlatılagelen. Niulang, bir derenin kenarında otlayan sığırlarını beklerken karşısına çıkan güzeller güzeli Zhinü’ye (Cığnü) âşık olur. Oysa Zhinü, her ne kadar pek hamarat bir dokumacı olsa da, köydeki diğer kızlardan farklıdır. Ölümsüzdür, bir tanrıçanın kızıdır ve daha da kötüsü annesinin haberi yoktur dünyaya indiğinden. Buna rağmen evlenirler ve iki çocuk yaparlar. Her ikisi de birbirlerinden ve çocukların memnun bir şekilde mutlu bir hayat yaşarlar.

. .

Sonrasında her nasılsa Zhinu’nun annesi durumdan haberdar olur ve beklenildiği üzere kızına çok sinirlenir. Nasıl olur da bir tanrıçanın kızı ölümlü bir insanla evlenebilir? Hem de kendisinin fikrini sormaksızın böyle bir işe girişir! Kızını hemen göklerdeki sarayına geri çağırır. Gelmek istemeyen Zhinü zorla getirilir. Artık her iki âşık için de hasret dolu günler başlamıştır. Niulang özlediği karısı için günlerce göz yaşı döker, yemeden içmeden kesilir. Bu durumu fark eden bir öküz Niulang’ın yanına gidip “Beni öldür ve derimden üç çift pabuç yap. Bir çift kendine, iki çift de çocuklarına. Bu pabuçlar uçmanızı sağlayacak ve böylece sen çok sevdiğin karına, çocukların da annelerine kavuşacaklar.” der. Niulang çaresizdir, her ne kadar öldüreceği öküze üzülse de öküzün dediğini yerine getirir ve deriden diktiği pabuçlarla karısını görmeye gider.

Kızının kendisinden izin almadan dünyalı kocasıyla buluşacağını sezen anne tanrıça, buluşmaya ramak kalmışken saçından çıkardığı tokayla uzayın boşluğunu yırtar ve iki sevgiliyi ebediyen birbirinden ayıran geniş bir nehir yaratır. Efsaneye göre bu nehir Samanyolu’nun ta kendisidir. Bu son müdahaleden sonra Zhinü’yle Niulang’ın buluşması imkânsız hale gelmiştir. Birisi Vega yıldızıyla temsil edilir, diğeri Altair yıldızıyla. Nehrin iki yakasında oturup, asla birbirlerine kavuşamayacaklarının acısıyla birbirlerine bakarlar bin yıllar boyunca. Fakat, yılda bir kere, yedinci ayın yedinci gecesinde, bu iki umarsız âşığın hazin haline acıyan saksağanların yüz binlercesi bir araya gelip göğün üzerine uçarlar. Orada, Zhinü’yle Niulang’ı ayıran nehrin üzerinde kendi bedenlerini birleştirerek bir köprü oluştururlar. Bizim zavallı âşıklarımız da yılda bir kere de olsa buluşurlar, hasret giderirler, mutlu olurlar.

. .

Geleneksel olarak Qi Xi bayramı evlilik çağına yaklaşan genç kadınların tapınaklara gidip el işlerinde beceriklilik, hayırlı bir koca ve sağlıklı evlatlar için dileklerde bulundukları gündür. Aynı şekilde yeni evli çiftler de bereket ve bolluk için sunaklara hediyeler götürürler. Ev işlerinde hamaratlık, özellikle evlenilecek erkeğin ailesince arzulanan bir özellik olduğu için genç kadınların dileklerinin arasına dâhil edilir. Genç kadınlar ev işlerinde ne kadar becerikli olduklarını göstermek için çeşitli yarışmalara katılırlar. Bunlardan en ilginçlerinden birisi, kendisi de hamarat bir dokumacı olan Zhinü’nün anısını yaşatma adına yapılan, zayıf ışıkta ipi iğneye geçirme yarışıdır. Eğer Qi Xi gününde yağmur yağarsa, düşen yağmur damlaları köprü üzerinde buluşan yorgun ama mutlu âşıkların gözyaşları olarak yorumlanır.

. .

Şimdilerde Çin’in Sevgililer Günü diyenler de oluyor Qi Xi Gününe ama gereksiz ve hatta haddini aşan bir özentidir bu yaklaşım. Hayır; Youtube’e, Facebook’a, Twitter’a haklı gerekçelerle muadiller yaratan Çin, Avrupalının Aziz Valentin Günü’ne de bir muadil yaratmak zorunda değil. Daha çok tüketim toplumunun her türlü değeri metâlaştırma çabasının bir ürünü bayram günü karşılaşılan tüm bu renkli görüntüler. Küresel ağa iyice adapte olmuş ve omuriliğinden dünyanın her bir yerine ticari ağlarla bağlanmış bir ülkenin farklı bir yol izlemesi neredeyse imkânsızdır. Vatandaşın bir numaralı görevi tüketmek, iki numaralı görevi daha çok tüketmektir. Arzuların ihtiyaca, ihtiyaçların lükse kaydığı bir devirde gençler, dünyanın neresinde olursa olsun, dağda tek başına gezen bir ceylandan farksızdırlar. Kurt eninde sonunda geçirecektir dişlerini o ceylanın yumuşak boynuna. Geçirecek ve tadına varacaktır kanın. Bir kere tattı mı da bir daha kolay kolay bırakmayacaktır.

Evet, gitgide maddi değeri yüksek hediyelerle anılmaya, âşıkları birbirine yaklaştırmak yerine, karşılanamayan beklentiler yüzünden ayrılıklara neden olan bir güne dönüşmektedir Qi Xi Bayramı. Paranın değdiği, değer değmez özgünlüğünü bozduğu her şey gibi o da tüketilen ve bir tarafa atılan bir ürüne dönüştürülmekte. Dileğimiz bu yılki bayramın tarihsel anlamından fazla uzaklaşılmadan kutlanmasıdır. Her ne kadar bu temenninin uzak bir ihtimal olduğunu bilsek de...