Neyin görünmeyeni hocam?

Son 15 yılın AKP iktidarı… “Görünmeyen” bir şey var mıydı? “Yetmez ama evet”de de, Ergenekon’da da, Barış sürecinde de, Kürt şehirleri ateşe verilirken de, ve son olarak da 15 Temmuz’da da “görünmeyen” ne vardı? Tüm bu epizotlarda, sıradan bir insanın göremeyeceği ama ancak ve ancak bizim, sadece bizim, o şahane ve zekâ fışkıran analizlerimizle açığa çıkarabileceğimiz ne vardı?

Google Haberlere Abone ol

Levent Ünsaldı

Panelciler arasında hararetli bir tartışma…

Hocanın biri anlatıyor; Türk fikri hayatının bunalımları ve…

Bir diğeri ekliyor; Türkiye’de modernleşmenin çıkmazları ve…

Öbürü hemen araya giriyor; Bourdieu düşüncesinde sembolik iktidar ve…

Tüm panelcilerde zekâ pırıltıları, şık cümleler, dolambaçlı nedensellikler, sinsice işleyen tahakküm mekanizmalarının ifşası. Görünmeyeni göstermek işte. Zaten işimiz bu değil mi? Herkes görse bize ne lüzum kalır? Aydın aydınlatır değil mi? Görünmeyeni, ya da daha doğru bir ifadeyle, aşina olunanın arkasına sinsice pusu atmış olanı gösterir. Kısacası, görmek, göstermek, gördürmek bizim işimiz. Bunun için para alıyoruz biz; bunun için yazıyoruz; bunun için okullarda dersler veriyoruz; bunun için bizi sağda solda konuşmaya çağırıyorlar. Neden? Gösterelim diye. Neyi? İlk bakışta görünmeyeni. Güzel…

Son 15 yılın AKP iktidarı… “Görünmeyen” bir şey var mıydı?

Ancak ve ancak incelikli ve derin bir analizle ortaya çıkartılabilecek, kurnaz mı kurnaz Churchill’imsi bir siyaset mi vardı?

“Yetmez ama evet”de de, Ergenekon’da da, Barış sürecinde de, Kürt şehirleri ateşe verilirken de, ve son olarak da 15 Temmuz’da da “görünmeyen” ne vardı? Tüm bu epizotlarda, sıradan bir insanın göremeyeceği ama ancak ve ancak bizim, sadece bizim, o şahane ve zekâ fışkıran analizlerimizle açığa çıkarabileceğimiz ne vardı?

İmza depreminin ilk artçıları yaşandığında, Bolu’da hocaların odalarına ve evlerine ilk kez TEM ekipleri gönderildiğinde, ilk ihraçlar taşrayı vurduğunda, “görünmeyen” ve karmaşık bir analizi gerektirecek ne vardı? Hatta devamında “ön-görülemeyen” ne oldu? KHK ile ihraç araştırma görevlisi Mehmet Fatih Traş intihar ettiğinde “görünmeyen” ne vardı? Biri 7 aylık bebek toplam 3 çocuk annesi, yine 10 ay önce KHK ile ihraç Sevgi Balcı dün intihar ettiğinde “görünmeyen” ne vardı? Bundan sonra da “ön-görülemeyecek” ne olacak? Belki şu dışında: “Duydun mu yeni KHK çıkmış?” “Lanet olsun, bizden biri var mı?” “Yok yok, taşradakileri temizlemişler yine”, “Off, lanet olsun ya!”

Sosyal bilimlerde bir kavram vardır: “epistemolojik kopuş”. Basitçe tanımlamak gerekirse, “görünmeyeni”, “alttan-alta vuranı”, sinsice tahakkümünü tesis etmiş mekanizmayı ifşa etmek için gerekli ilk refleksivitedir; kendinize ve nesneye farklı biçimde bakmak, yine kendinizi ve onu farklı biçimde kurmaktır. Kopuş, görünenden kopup, görünmeyene ulaşmadaki kopuştur. Bizimkisi gibi her şeyin herkesin gözü önünde, canice, hoyratça, aymazlıkla, gizlemeye bile gerek kalmayacak bir şekilde ulu orta yapıldığı bir memlekette ise kopuş, görüneni dahi görmeyi reddetmektir. Trafik ışıklarında bir “dilenci” arabanıza yaklaştığında siz kapıları hemen içeriden kilitler ve onunla göz göze gelmemeye bile özen gösterirsiniz ya, hah işte tam da budur kopuş bizde. Bir iktidar apaçık biçimde, tahakkümü bile değil, keyfiliğini ve zorbalığını apaçık biçimde tesis ederken, arkadaşlarınıza ve yüzbinlerce insana apaçık acılar yaşatırken idrakinizi “içeriden kilitlemektir”, gözünüzü kaçırmaktır… ardından da devam etmektir: “efenim, şimdi tahakkümün dolambaçlı mekanizmalarının ifşasında…”