Hakikat yolunda vicdan ve adalet

İlk Vicdan ve Adalet nöbetçilerinin Ermeni, Kürt, Türk, Ezidi, Sünni, Alevi gibi farklı etnik ve inanç kimliklerinden oluşmuş olması tesadüf değildir. AKP’den gelecek her türlü saldırıyı ilk günlerde göğüslemek için milletvekilleri ile nöbete başlamış bulunmaktayız. Amacımız, toplumun tüm katmanlarına ses çıkaracak, zulüm devleti olma yolunda olanlara vicdanımız ve adaletimiz ile ses çıkarma cesaretini herkese, her yere bulaştırmaktır.

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Yıldırım*

2012 yılının Ocak ayında Sur’da toplu olarak bulunan kafatasları ve kemiklerin, 1990’larda JİTEM tarafından katledilen insanlar olduğu düşünülmüştü. Ancak araştırmalar ilerledikçe kafatasları ve kemiklerin çok daha önceki bir döneme ait olduğu fark edilmişti. Buluntuların; 1914 nüfus sayımlarında 56 bin 166, 1917 nüfus sayımlarında ise bin 849 kişi olarak tespit edilen, Diyarbakır’daki nüfusunun yüzde 97’si katliam ile yok edilen, bu coğrafyanın kadim halklarından olan Ermenilere ait olduğu hazin gerçeği çok geçmeden öğrenilecekti. O dönem yaşanan vahşetin detaylarını, Diyarbakır’daki İngiliz Konsolosluğu'nda çalışan Tomas Mıgırdiçyan’ın 1919 yılında kaleme aldığı anılarından ve gözlemlerinden öğrenebiliyoruz.

Bu acı tarihsel girişin sebebi, sürekli katliamlarla ile yüz yüze kalan Mezopotamya halklarının, devlet tarafından maruz kaldığı ‘vicdansızlık ve adaletsizlik’ politikasının değişmemiş olmasıdır. 1915’te Ermeniler’in yaşamış olduğu soykırım gerçekliği, 1990’larda Kürt halkına JİTEM ve türevleri tarafından yaşatılan katliamlar veya bugünlerde Cizre’de vahşet bodrumlarında, Sur’da, Gever’de, Nusaybin’de, Şırnak’ta Kürtlerin yaşadıkları resmi olarak hiç değişmedi. Şiddet ve baskı politikalarındaki değişmeme dinamiğini vicdansızlık ve adaletsizlik dışında birçok siyasal faktör ile açıklayabiliriz. Ancak cezasızlık, eşitlik, hukuk gibi alanları aşan veya onları da kapsayan en geniş kavramlar ‘Vicdan ve Adalet’tir.

Vicdan’ın kapsadığı alan bakımından taşıdığı, tartıştığı kapsam olabildiğince soyut bir yere tekabül etmektedir. Mantık ve duygunun somutlaşma hallerini aşan fakat bu kavramlara yaşamın içinde anlam katan bir yerdedir vicdan. Saflık ve temizlik ile ulaştığı boyutların sınırları çizilemeyen bu kavram için bazı düşünürler “Vicdan’ın en temiz ve en saf hali Işık’tır, Allah’tır” yorumunu yapmaktadır. Vicdan, bir annenin doğan çocuğuna süt vermesini ve onu kendisinden koparacak her türlü tehlikeden yaşamı pahasına korumasını sağlayan güdüyü, doğaya verilen en küçük bir zararı içinde hissettiren, insanlar arasında eşitlik ve eşdeğerlik anlayışını besleyen noktadır.

Vicdan, birbirinden farklı eksenler tarafından kabul edilen ölçü olmasından dolayı aslında bir hakikat arayışıdır. Arayışına sınırlar çizilemeyecek bir hakikat, doğru veya gerçek gibi göreceli kavramları aşan ama besleyen bir yerdedir. Vicdan, Hak’ka ulaşma arzusunu barındıran bir hakikat arayışının olmazsa olmazıdır. Burada Hak kimine göre Allah, kimine göre semavi olmayan bir inanış, kimine göre ise emek veya eşitlik/eşdeğerliktir. Yani düşüncelere göre değişen Kutsal’dır.

Adalet ise, en yalın hali ile adil olma durumudur. Adil olma durumunu belirleyen temel ölçüler doğruluk ya da daha geniş haliyle hak/hakikattir. Ayrıca adalet günümüz hukuk kurallarının temelini oluşturan olgudur. Yani Hak’ka ulaşma yolunda hakikati aramak için olmazsa olmaz diğer bir ölçü adalettir.

Doğruluk akılda bir yere tekabül etse de göreceli olmaktan kurtulamamaktadır. Fakat adil olma hali yani adalet kişiden kişiye göre değişen değil, herkesçe kabul edilen temel bir değerdir.

VİCDAN VE ADALET

Hakikat arayışının en temel olguları olan bu iki kavramı tersinden değerlendirecek olursak vicdansızlık ve adaletsizlik (vicdandan veya adaletten kopma/kirlenme) en hafif tabiri ile hak yolundan kopmadır. Yani pusulanın sürekli doğruluktan, eşitlikten, eşdeğerlikten, insandan veya doğadan kopma halidir. Bu hakikatten kopuş halini Alevi inanç ve öğretisindeki "yol düşkünlüğü" ile örneklemek abartılı olmasa gerek.

Bu ahlak yitiminin en belirgin özelliği ise, hakikattan kopma halini (vicdansızlık ve adaletsizlik) sürekli kılma çabasıdır. Kibir mütevaziyetin, şatafat sadeliğin, popülizm doğallığın ve batıl Hak'kın  yerini almaya çalışarak etrafındaki her şeyi yok etmeye uğraşmaktadır. Daha geniş bir ifade ile hak yolundan koparak batıl ile kendini hak yerine koyma girişimidir.

Tam da bu noktada yazının başında yer alan devletin katliamları sürdürme ve savunma halini Türkiye’deki siyasal iktidarın geldiği yer açısından değerlendirmek gerekmektedir.

Çünkü, Osmanlı'dan beri Orta Doğu oryantalizminin kötü bir öğesi olmaktan kurtulamamış olan Türkiye, tarihinin bütün evrelerinde kurumsal ve toplumsal olarak hakikatle doğru bağ kurma sorunları yaşamıştır. Uhreviyatın baskın olduğu Osmanlı ile cumhuriyetin ilk yıllarında vicdan ve adaletin dinsel bir olgu olarak daha fazla toplumsal hassasiyet olduğu muhakkaktır. Kapitalizm, özellikle de Neo-Liberalizm ile birlikte bireyci yaşam dayatması ve kabullenilişi ile bu değerler manzumesi (vicdan/adalet) hızla zayıflayarak bugünkü yitim limanına yanaşmış ve duyarsız bir düzen açığa çıkarmıştır. Şüphesiz bunda, Fransız İhtilali'nin açığa çıkardığı ulus-devlet tekçiliğinin ve jakobenizminin belki de dünyada en kötü uygulanmasının Türkiye'de açığa çıkmış olmasının yadsınamaz payı vardır.

Zincirin bugünlerde Kürtleri, Ermenileri ve tüm ezilen halkları, inançları ve sınıfları aşan bir yere, yani Türklere, Sünnilere sirayet etmesinin en belirgin sebebi, AKP’nin vicdansızlık ve adaletsizlik pusulasının şaşması ve Hak’tan kopma anlayışını devam ettirme isteğidir.

Bizler AKP’nin sürdürdüğü savaş, yerinden etme, tutuklama, yasaklama, ihraç etme gibi hakikatin ve eşitliğin tüm açılardan parçalanmış haline dün olduğu gibi bugünde karşı koyan bir yerde duruyoruz. Ancak bugünlerde bu faşizmi durduracak en temel nokta olan ve bu bölgenin içinde hep koruduğu vicdan ve adalet noktasında hareket ederek Amed’de mütevazi ama etkileri güçlü olacak bir eylemsellik başlattık. Bu eylemsellik AKP’nin kendini sürdürmek için nüfus ettiği tüm kötülük alanlarını bitirinceye kadar her geçen gün büyüyerek devam edecektir. Çünkü kendisine dayanak yaptığı değerler manzumesi içerisinde kendini göremeyecek hiçbir kişi ve/veya topluluk yoktur.

İlk Vicdan ve Adalet nöbetçilerinin Ermeni, Kürt, Türk, Ezidi, Sünni, Alevi gibi farklı etnik ve inanç kimliklerinden oluşmuş olması tesadüf değildir. AKP’den gelecek her türlü saldırıyı ilk günlerde göğüslemek için milletvekilleri ile nöbete başlamış bulunmaktayız.

Amacımız, toplumun tüm katmanlarına ses çıkaracak, zulüm devleti olma yolunda olanlara vicdanımız ve adaletimiz ile ses çıkarma cesaretini herkese, her yere bulaştırmaktır. Daha dördüncü gününde halkın vicdanıyla sahiplenmeye başlamış olması yolun ne kadar doğru olduğunu bize göstermiş ve cesaretlendirmiştir.

Bu adımın ilk dönemde ödemeyi her şartta göze aldığımız bir bedelinin olma ihtimaliyle birlikte; vicdanın ve adaletin eşitliği, eşdeğerliği getireceğini ve her türlü haksızlığı gidereceğine olan inancımız büyüyerek sürecektir.

* HDP Grup Başkanvekili/Vicdan ve Adalet Nöbetçisi