Bir Türkiye klasiği : ‘Dışkı yedirme’ vâkası

Cansu’ya her işkence uyguladığında ona “Sen benim ailemin kölesisin” diyen failin kölelik vurgusu bizce de doğrudur ama nüans farkıyla. Evet Cansu! Aslında sen bir kölesin ama sen seni haklarınla insan, kadın, yurttaş olarak görmeyen, tanımayan herkesin, en önce de devletin kölesisin.

Google Haberlere Abone ol

Hatice Özhan

Türkiye’de insanların ezici çoğunluğu, sorunlarının çözümünü şiddete başvurarak buluyor, hatta sevinçlerini dahi şiddetvari davranışlarla yaşıyor dersek abartmış olmayız. İçeriği gayet zengin davranış setleri içerisinde tercihini hiç imtina etmeden şiddetten yana kullanan böylesi toplumlarda meydana gelen tüm şiddet vakaları münferit görülmeyecek derecede hayatidir. Devletin sorumluluğunda olan bu sorun, başta yasa koyucular gelmek üzere tüm sosyal bilimcilerin bu çerçevede irdeleyerek çözümler üretmesi ve yorumlaması gerekir bir sorundur. Şiddet gösterisini sadece küfürler eşliğinde birbirlerine karşı kullandıkları yumruklarla tekme ve tokatlarla sergilemekle yetinmeyip, şiddetin boyutlarını hayal gücünün sınırlarını aşan bir noktaya vardıran bir toplum gerçekliği ortadayken, bu da devletin sorumluluklarını yerine getirmediğini net gösterir. Kahramanlık mitini “at, avrat, silah” metaforu üzerine kurarak şiddeti toplumsal meşruiyeti olan bir kisveye büründüren, toplum tanımında bu miti referans noktası olarak öne çıkararak bunu yönetim erklerinin hakim düşünme biçimi kılan yapısıyla sorunların esas faili devlettir. Türkiye’de vuku bulan şiddet olaylarında bu yapısıyla devletin kendisi var.

Ağrı’nın Patnos ilçesinde yaşanan insanlık dışı işkence olayı da bu sorumluluk kapsamında görülmelidir. 3 yıllık evlilikleri boyunca eşi Mehmet Şakir Ş. tarafından sürekli ağır şiddete uğrayan Cansu Ş.’nin travmatik hikayesine sosyal medyaya yansıyan şiddet görüntüleri ile haberdar olundu. 20 yaşındaki Cansu Ş’.’nin sırtında sopa kıran, ardından da Cansu Ş.’ye 10 günlük bebeklerinin dışkısını yedirmeye çalışan fail, eşine yaptığı işkenceyi cep telefonuyla kaydetti. Aralık 2016’da çekilen görüntüler sosyal medyada paylaşıldı. Neyseki şiddetle arasına mesafe koyan bir kesimin büyük tepkisini toplayan görüntüler üzerine fail, İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerince gözaltına alındı. Cansu Ş. şu an biri 3 yaşında diğeri ise 10 aylık 2 çocuğu ile birlikte Aile ve Sosyal politikalar İl Müdürlüğü tarafından koruma altına alındı. Fail ise başlatılan adli soruşturma kapsamında tutuklandı.

Daha nasıl iyi bir insan, eş, baba olabilirime akıl yormayıp, işkencede sınır gözetmeyen aklını hayal gücünün zorlanılan sınırlarında gezdirerek ‘dışkı yedirme’yi bulan failin pratiği o kadar tanıdık ki?

‘DIŞKI YEDİRME’ VAKALARI

Patnos’ta yaşanan ‘dışkı yedirme’ vakası, 1989 senesinde Cizre’nin Yeşilyurt Köyü’nde yaşanan bir dışkı yedirme olayına götürdü beni. Cizre’nin Yeşilyurt Köyü’nde binbaşı Cafer Tayyar Çağlayan yönetimindeki operasyonda köylülere insan dışkısı yedirilmişti. Yeşilyurt köylülerinin uzun uğraşları sonucu açılan davada Cafer Çağlayan “kötü muamele" nedeniyle 3 ay hapis cezasına çarptırılmış, bu ceza da paraya çevrilerek ertelenmişti. Mahkemelerin sadece ‘kötü muamele’ olarak yorumladığı bu insanlık dışı olayın taşındığı AİHM, Türkiye’yi rekor tazminata mahkum etmişti. 1994’te Türkiye’yi ‘kötü muamele, işkence ve dışkı yedirme' yüzünden mahkum eden AİHM kararı sayesinde Türkiye’nin demokratik olmadığının ortaya çıkarması üzerine Türkiye yasada düzenleme yapmak mecburiyetinde kalmıştı.

12 Eylül Cuntası döneminde Diyarbakır, Mamak cezaevlerindeki mahkumlara uygulanan ‘kötü muamele, işkence ve dışkı yedirme’ üçlüsü de unutulabilir mi?

Hal böyleyken, ‘dışkı yedirme’nin bir terbiye etme yöntemi, dışkı tadının bal tadından farksız olduğuna inanan kalburüstü bir kesim de yok değil Türkiye’de. Prof. Dr. Jeolog Celal Şengör adlı kişi o dönemler de yaşanan işkenceleri gayet insani bulduğunu bir röportajında esnasında dile getirmişti, hatırlayın? Radikal Gazetesi’nden Armağan Çağlayan’a verdiği bir röportajda Prof. Dr. Jeolog Celal Şengör 12 Eylül darbesi ve o dönemde yapılan işkenceleri savunmuş, insan dışkısının yedirilmesinin bile suç olmadığını söylemişti. Dışkı için “Ben bal gibi yerim” diyen Şengör gibi dışkının tadını lezzetli bulan birinin güncel durumda, Patnos’taki olay karşısında vereceği cevabı “Doğu insanının geri kalmışlığı, töreler, feodalite” gibi saiklere dayandıracağından neredeyse emin gibiyim. Şengör’ün, bizce devletin sorumluluğundaki bu vakayı ballandıra ballandıra savunacağından da emin gibiyim. Bu zihniyet erbaplarının ne düşüneceği, insanlığın yerlerde sürüklendiği gerçeği Patnos’taki dramla birlikte ortadayken, şimdilik tali görünüyor. Önemli olan Yeşilyurt Köyü’nde, Cunta döneminde, Patnos’ta yaşanan insanlık trajedilerinin dayandığı noktayı dikkatlice işaretleyebilmek, sorunu cesurca dile getirebilmektedir.

Sorun devletin kendi karakterindedir. Sorun yasalarda...

Cansu’ya her işkence uyguladığında ona “Sen benim ailemin kölesisin” diyen failin kölelik vurgusu bizce de doğrudur ama nüans farkıyla. Evet Cansu! Aslında sen bir kölesin ama sen seni haklarınla insan, kadın, yurttaş olarak görmeyen, tanımayan herkesin, en önce de devletin kölesisin.

Vatandaşına kızdığında dışkı yediren, "sergerde”lerini dışkı yedirerek cezalandıran devletin seni korumadığı için bundan feyz alan bir cani, seni dışkı yedirerek cezalandırma cesaretini kendinde buluyor.

Tekrarlandıkça ağızlarda kekremsi tat bırakan bir dilemmaya dönüştürülen ‘Ailenin kutsallığı, mahremiyeti, bütünlüğü’ gibi safsata düzeyindeki gerekçelerle görünmezleştirilen aile içi şiddet/işkence olaylarının ilk ve son kölesi de sen değilsin Cansu.

Erkek ve devlet şiddetinin büyük bir hoyratlıkla kol kola gezindiği bir toplumda, kadına yönelik şiddeti halen de münferit olaylar şeklinde yorumlayarak kadının konumunu köle statüsünde tutmakta ısrarlı yasaların hali de ortadayken, bizi bekleyen bir umuttan bahsedecek olmam beni iyi niyetli kılar mı, bundan şüpheliyim doğrusu?