Zarif insan Orhan Doğan’ı andık

Orhan Doğan, Doğubeyazıt’da yaptığı konuşmasının son sözleri de kendine yakışır bir biçimde barış oldu. Halkından helallik alır gibi “Barışı getiremedik özür dileriz” dedi... Mezarı başında özür dileme sırası bizdeydi. Orhan Doğan’a, uğurlarken verdiğimiz sözü tutamadık. Barışı gerçekleştirmekte başarılı olamadık.

Google Haberlere Abone ol

Hakan Tahmaz

Zamanın su gibi akıp gittiğini çoğu kez hayata veda eden bir yakınımız, sevdiğimiz, dostumuz, illa da “kavga” arkadaşımız söz konusu olduğunda fark ediyor insanlık. Doldurulamayan boşluklar, tamamlanamayan işler acıtır yürekleri. Günler, aylar, yıllar dindirmez sızıları. Daha dün gibidir yaşananlar, yanlışlar, doğrular, sevinçler, mutluluklar, neşeler, hüzünler, kahroluşlar, yok oluşlar.

Yaşamlarımıza iz düşenler, büyük acılar bırakırlar arkalarında. İnsan gibi insan olanların izleri silinemez yaşamda.

Orhan Doğan da benim için insan gibi insandı. Zarif bir insandı, kibar, kibar olduğu kadar inatçı ve mücadeleciydi. İki yıl çok yakın mesaim oldu, bir kez negatif düşündüğüne tanıklık etmedim. DEP davasında tutuklanıp 10 yıl sonra çıktığında barış çalışmalarında tanıştım. Türkiye’nin en uzun ömürlü tüzel kişiliğine sahip olmayan Türkiye Barış Meclisi’nin 67 kişilik ilk çağrıcılarından bir de Orhan Doğan’dı. Türkiye Barış Meclisi’nin kuruluş toplantısı “Türkiye Barışını Arıyor Konferansı 13-14 Ocak 2007’da Ankara’da toplandı. Konferansın bir Orhan Doğan hikayesi var. İkinci gün 'Barışın Hukuksal Alt Yapısı' başlıklı birinci oturumun konuşmacıları profesörler Mithat Sansar, İbrahim Kaboğlu, Mümtaz’er Türköne, Doç. Vahap Çoşkun’du. İdare konferansın 51 konuşmacısı içinde sadece bu oturumun başkanı Orhan Doğan’da “sakıncalı fikirler” açıklayabilme potansiyeli görmüş olacak ki, tedbir olarak mahkemeden Orhan Doğan’ın konuşmasını dinleme kararı çıkardı. Bu Türkiye’de bir ilk oldu. Altı ay on gün sonra 24 Haziran 2007 tarihinde Doğubeyazıt Belediyesi'nin düzenlediği festivalde son kez halkına seslendi. 29 Haziran’da ise bizi terk ettiği, Cizre sokaklarına sığmayan mahşeri kalabalıkla tam on yıl önce sonsuzluğa uğradık.

Orhan Doğan, Doğubeyazıt’da yaptığı konuşmasının son sözleri de kendine yakışır bir biçimde barış oldu. Halkından helallik alır gibi “barışı getiremedik özür dileriz” dedi.

Orhan Doğan dendiğinde insanların aklına 2 Mart 1994 yılında TBBM çıkışında gözaltına alınması anında polis aracına konulurkenki, Türkiye’nin utanç fotoğraflarından ensesinden bastırılan, başı dik siyasetçi ve bir de Doğubayazıt’taki bu son sözleri gelir.

Yaşar Kemal, Ayşegül Doğan’ın derlediği İletişim’den çıkan Orhan Doğan’ın Meclis konuşmalarından, mahkeme savunmalarından ve söyleşilerden oluşan “Orhan Doğan Yarıda Kalan Hayat ( Niv Jiyan)” isimli kitaba yazdığı önsözde "Orhan Doğan, başka bir insan. Bu çağda böyle bir insan beklemiyordum. Kendinden çok başkalarını düşünen az insandan biriydi” diye tanımlıyor. 29 Haziran 2017 Perşembe günü koca çınarımızın, bu sözlerini eşi Ayşe Semiha Baban anımsattı, Orhan Doğan’ın mezarı başından yaptığı konuşmasında.

Barışa, topraklarımızın, bölgemizin, Cizre’sinin en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemden ve aramızdan ayrılışının onuncu yılında, son dönemde birlikte barış çalışması yürüttüğü arkadaşlarından, dostlarından temsili bir grupla mezarının başına gittik. Mezarı başında Barış Vakfı adına yaptığım konuşmada da belirtiğim gibi, özür dileme sırası bizdeydi. Orhan Doğan’a, uğurlarken verdiğimiz sözü tutamadık. Barışı gerçekleştirmekte başarılı olamadık. Yakılıp, yıkılan kentler, bodrumlarda katledilen insanlar, sokak ortasında öldürülen gençler, buzdolabından ölü bebeklerin bekletildiği ve çocuğun cenazesiyle günlerce birlikte yaşmak zorunda bırakılan annelerin, babaların ülkesine döndük. Yaratılan “Korku Cumhuriyeti” nedeniyle son iki yılda, 90’lı yılları neredeyse arar olduk.

MEZAR BAŞI YASAK MI?

Bir yıl önce Orhan Doğan’ın evlatlarının, kardeşlerinin, ailesinin, yol arkadaşlarının, hemşerilerinin mezar başına gitmesine sınırlama getirilmek istenmesi, güvenlik güçlerinin anmaya katılanları taciz eden tutumları, duaları dahi rahatça etmelerine ve mezar anıta dahi tahammül edememeleri bizi harekete geçirdi.

Gecen yıl yaşanan bu olumsuzlukların, bu yıl Barış Vakfı davetine olumlu yanıt verip, katılmayan kimi meslek örgütü temsilcisinin tutumunda etkin olduğu fark edilmeyecek gibi değildi. Bu nedenle olsa gerek, davet ettiğimiz her sivil toplum örgütü temsilcisi bize önce OHAL hatırlatmasından bulundu.

Daha da ötesi seçilmişlerin yerine Ankara’nın atadığı kayyımların, kentlerinden Kürtlerin mücadele, kültür, tarih hafızasını silme uygulamaları ve çabalarına karşı, eski bakan Ziya Halis, Ayşe Semiha Baban, TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, Gülten Kaya, Prof. Ayşe Erzan, Kardeş Türkülerden Feray Öney, İHD Eşbaşkanı, Avukat Eren Keskin, Vakıf kurucuları Doktor Ekrem Bilek ve KHK mağduru Doç. Cuma Çiçek, TBMM BaşkanVekili ve HDP İstanbul milletvekili Pervin Buldan, gazeteci Ümit Kıvanç, Yıldırım Türker, Faruk Bildirici, Vivet Kanatti, sanatçı Beysun Mert’ten oluşan temsili bir heyetle, Orhan Doğan’ın mezarının başında Cizre’deki HDP, DBP ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle ve Cizreli dostlarıyla buluştuk.

Anma sonrası, Doğan ailesinin yöre yemekleriyle donattığı sofranda, tepelerden peş peşe gelen “hoş geldiniz, unutmayın biz buradayız” mesajı olduğunu sandığımız patlama sesleriyle irkildik.

Burada sivil toplum temsilcileriyle yaptığımız sohbette mahzunlaşmış, tarihinde bunca kötülük görmüş, çokça badire atlatmış Cizre’nin, Belediyeye kayyım olarak atanan kaymakam Ahmet Adanur’un, bir gece yarısı operasyonuyla dört yol kavşağındaki Orhan Doğan Anıtını kaldırmasına sessiz ve öfkeli direndiğini fark ettik.

Ülkeyi, çözüm sürecini bitirerek cehenneme çeviren aklın, Ahmet Arif parkının ismini değiştirmek, kitabını bastığı Ahmet-i Hani’nin heykelini yıkmak ve Orhan Doğan anıtını parçalamak gibi uygulamalarla, toplumda nasıl onarılması imkansız bir kötülük peşinde olduğunu görüldük. Tarihten ders çıkaranlar, bu sessizliğin öfke patlamasına yol açma potansiyelini, top atışlarıyla harabeye çevrilen mahallede devletinin evini istimlak etmesine direnenlerin kimseyle konuşmama tutumlarında görmek mümkün oldu.