Mardin'de neler oluyor?

Bu hengamede DİB ya da Diyanet Vakfı tarafından batan geminin malları gibi kapılan ibadethanelerin ve kutsal alanların tam listesi elimizde yok ama beş kilise ve manastırın tahsis listesinde olduğundan eminiz. Diyanet İşleri görevlileri herhalde bu manastırlarda tefekküre dalıp, kiliselerde de ayin yürütecekler önümüzdeki günlerde.

Google Haberlere Abone ol

Doğan Bermek*

Bir kaç gündür gazetelerde garip bir haberle karşılaşıyoruz. MARDİN büyükşehir olunca köyler de mahalle oluyor. Mardin ve çevresinde SÜRYANİ'lere ait çok sayıda manastır, kilise, mezarlık gibi dini alan ve yapılar Büyükşehir Yasası gereğince tapusuz oldukları için hazineye devir ediliyor.

Buraya kadar olanlar ülkemizde her kadim inanç grubunun ortak sorunu. Türkiye’de İNANÇ GRUPLARI’na tüzel kişilik kurma hakkı verilmediği için SÜRYANİ’ler bir dernek ya da SÜRYANİ DİN İŞLERİ gibi bir kurum kuramıyor ve bu nedenle de 2000 yıllık ibadethanelerinin tapusunu da alamıyorlar. Aynı Alevi dergahlarının durumu gibi, herkes o yapının Alevi ya da Ermeni veya Süryani ibadethanesi olduğunu biliyor ama yapının veya alanın tapusu yok, çünkü tapuyu o inanç grubu, o cemaat adına alacak kurumların oluşmasına izin verilmiyor. Mala el koymanın bir başka yolu bu. Tabii sadece mala değil, inanca, kültüre ve inancın sürdürülmesine de el koyma sonucu veriyor.

Bilmeyen dostlar için yazıyorum. 1923’te Osmanlı’nın “ŞERİYE ve EVKAF VEKALETİ” Cumhuriyet tarafından kurulan “DİYANET İŞLERİ” ne dönüştürülüyor. Bu Diyanet eline geçirdiği tüm vakıfları tarıyor, kendi düşüncesine yakın Sünni vakıflara bir çok sahipsiz ya da mütevellileri bulunamayan (aranmayan ve bulunamayan) vakfın gayrimenkullerini aktarıyor. Bu arada Alevi dergahlarına ait on binlerce dönüm arazi, yüzlerce yapı, onlarca Mevlevihane de bu talanda ya Sünni vakıflara ya da belediyelere aktarılmaya başlıyor. İnanılması güç, usulsüz ve hukuksuz bir soygun bu. Bu soygunlar sorumsuz ve açgözlü bir şekilde kamuoyunu da rahatsız ederek sürünce, o zamanki yönetim bu soygunu önlemek adına ya da sürdürülmesini engellemek adına vakıfları DİYANET'ten ayırıyor ve 1925’te VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ kuruluyor. Ancak aradaki dönemde yok edilen vakıf ve ibadethane sayısı çok çok fazla. Bugün İSTANBUL’un en büyük iki mezarlığı KARACAAHMET ve GÖZTEPE ŞAHKULU bu dönemde Alevi kurumlarından alınıp belediyeye aktarılmış alanlardır. O alana sonradan CAMİ yapmak akıllarına gelir, Mevlevihaneleri camiye çevirmek akıllarına gelir de oradaki yüzlerce yıllık türbeyi onarmak dahi akıllarına gelmez bizim DİYANET işlerimizin.

Sonuç olarak bu soygun dalgası 1925’te Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kurulması ile hukuken durdurulmuş gibi görünse de, aradaki dönemde inanç gruplarına dehşetli bir zarar verilmiş ve nerede ise tüm varlıkları ellerinden alınarak başka inançlara devredilmiştir. Bazı arkadaşların kendi dar olanakları ile yaptıkları iki araştırmada bulduklarımız şöyle idi: Antalya ABDAL MUSA Vakfı'na ait 8000 dönüm (sekiz bin dönüm), Eskişehir SÜCAETTİN VELİ Vakfı'na ait 4000 dönüm (dört bin dönüm) arazi o dönemde hazineye aktarılmış varlıklar arasında. Bu konuda detaylı araştırmalar yapılması gerek, konuyu defalarca Alevi kurum yöneticilerimize anlatmaya ve ortaklaşa kurulacak bir araştırma grubunun bu sorunun üzerine eğilmesini sağlamaya çalıştık. Ancak bizim yöneticilerimiz toplantılarda “Dergahlarımızı istiyoruz!” demekten başka herhangi bir araştırmanın yapılması için gayret göstermediler.

Bugün MARDİN’de yapılan, ya da yapılmak istenenler 1923’te yapılanların aynısıdır. Büyükşehir mahallesi olunca SÜRYANİ’nin köydeki binlerce yıllık ibadethanesi tapusuz olduğu için hazineye devrediliyor. SÜRYANİ cemaatinin kurumlaşmasına izin vermediğimiz için gayrimenkullere sahip çıkacak bir hukuki kurum ortada yok. Eh, o zaman sahipsiz arazi ve binaları HAZİNE’ye aktarırsın. Yani bugünkü Türkiye’nin AİHM kararlarında da mahkum edilmiş “İNANÇ GRUPLARINA TÜZEL KİŞİLİK” hakkı vermeyen uygulamalarının yarattığı bir ara çözüm hukuku. Diyelim ki buna da razı oldunuz. Hazine bu yapıları ve alanları tekrar SÜRYANİ toplumuna tahsis edebilir ve ülkedeki uygulamaların yarattığı bu ucube durum düzelmese de yaşanabilir bir ara çözüm yaratılabilir. Zaten bu binaların, ya da mezarlığın ya da alanın SÜRYANİ cemaati tarafından 2000 yıldır kullanıldığını dünya alem biliyor. Amma gelin görün ki işler öyle yürümüyor, inanç sözcüğünün gösterdiği istikamette araştırma yapan Hazine uzmanları ülkemizdeki tüm inançlardan tek sorumlu olarak DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’nı buluyorlar ve bu inanç mekanlarını, inanç sorumlusu DİB’e tahsis ederek olayı hukuk içinde usul ve füruğa uygun biçimde çözüyorlar! DİB tabii devlet kuruluşu olduğu için tahsis işlemi Diyanet Vakfı üzerinden yürütülüyor. Siz de utandınız mı bu çözümden? Aleviler, bu filmi 1923’ten bu yana sık sık görüyorlar.

Bu hengamede DİB ya da Diyanet Vakfı tarafından batan geminin malları gibi kapılan ibadethanelerin ve kutsal alanların tam listesi elimizde yok ama aşağıda isimlerini verdiğimiz beş kilise ve manastırın tahsis listesinde olduğundan eminiz.

Mardin Midyat - Mercimekli Köyü: Morla Ozer Manastırı

Mardin Nusaybin - Günyurdu Köyü: Mor Gogo Kilisesi

Mardin Nusaybin - Üçköy Köyü : Mor Melki Manastırı

Mardin Nusaybin - Dağiçi Köyü: Mor Aho Kilisesi

Mardin Nusaybin - Dibek Köyü: Mor Yakup Manastırı

Diyanet İşleri görevlileri herhalde bu manastırlarda tefekküre dalıp, kiliselerde de ayin yürütecekler önümüzdeki günlerde.

AİHM'in Türkiye’de İBADETHANE ve DEVLET ilişkisini derinlemesine irdeleyerek CEM Evlerinin de ibadethane haklarından yararlanması gerektiğine, 2 Aralık 2014’te karar verdiği 32093/10 sayılı dava dosyası, DEVLET - İNANÇ ilişkilerini derinlemesine incelediği 16 Nisan 2016’da Büyük Daire’de karara bağlanan 62649/10 sayılı dava dosyası bu konularda çok çok önemli saptamalar yapmakta ve devletin inançlar ile ilişkisini nasıl düzenlemesi ve neler yapması gerektiğini büyük bir netlikle belirlemektedir. İsteyen herkes bu dosyalara internetten erişebilir ve inceleyebilir. Konunun derhal hukuk mercilerine aktarılması ve bu korkunç bezirganlığın önüne geçilmesi sağlanmalıdır.

Bu tür hukuksuzluklara Alevi kuruluşları da dahil olmak üzere ülkedeki tüm inanç kuruluşlarının el birliği ile karşı durması gerekmektedir. AİHM'in İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ için çizdiği çerçeve TÜRKİYE'de uygulanmadıkça inançlar arası gerilimler önlenemeyecek ve böyle edep ve ahlak dışı haksızlık girişimleri toplumun tüm kesimlerini rahatsız etmeye devam edecektir.

İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ ülkemizdeki tüm inananların ortak hedefi olmalıdır.

*ADO - Alevi Düşünce Ocağı.