Birlikte bir gelecek, hepimize iyi gelecek

Suriyelilerin Türkiye’deki siyasete katılımları da uzun vadede vatandaşlık söylemlerinin yavaş yavaş şekillenmesiyle ve sosyal, kültürel ve ekonomik birlikteliğin oluşmasıyla gelişecektir. Savaştan kaçanlara kucak açmış ve onlara sıcak bir çorbanın çok daha ötesinde bir şeyler vaat eden bir ülkede beraber bir gelecek olmaması için bir neden yok.

Google Haberlere Abone ol

Sema Genel Karaosmanoğlu*

Dünya geçmişine baktığımızda bir göçler tarihinden ibaret olduğunu görürüz. Göç yaşanmamış dönem, göç yaşamamış bir insan topluluğu yoktur dünya üzerinde. Sebebi ne olursa olsun yer değiştirmeden kaynaklanan kültürel etkileşim ve karışımların bizlere kattığı zenginlik göz ardı edilemez. Tam da bunu kutlamak için 20 Haziran’ı Dünya Mülteciler Günü ilan etmiştir Birleşmiş Milletler.

Bizim için Dünya Mülteciler Günü’nün önemli olmasının ana sebebi savaştan kaçan milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapıyor olmamız. Suriye toprakları bir asır önce Osmanlı’dan akın eden mültecilere kucak açmışken bugün Türkiye toprakları Suriyelilere güven ve huzur vaat ediyor.

Bir süreliğine burada kalıp memleketlerine dönecek olanlar için bu güven ve huzur ortamı yeterli olabilir, ancak artık biliyoruz ve kabul ediyoruz ki Türkiye toprakları Suriyelilere güven ve huzurun ötesinde sağlık, eğitim, geçim kaynağı; yani tamamıyla yeni bir yaşam, yeni bir gelecek taahhüt etmek zorunda.

Uzmanlar, Suriye savaşı hemen bugün bitse bile ülkede altyapının yeniden inşa edilmesinin 15-20 sene süreceğini hesaplıyor.(1) Bu veriyi daha da çarpıcı kılan şey, dünya genelinde savaşların ortalama 17 yıl sürmesi.(2) Birçok Suriyelinin hâlihazırda 7 senedir ülkelerinin dışında yaşadıklarını göz önünde bulundurursak, en az iki jenerasyonun daha ülkesinden uzakta büyüyeceğini kolaylıkla öngörebiliriz. İki kuşağı doğrudan etkileyecek bu tip bir kopmanın da geri dönüşü güç bir kopma olacağını öngörmek zor değil.

İhtiyaçları sorulduğunda Suriyeli mültecilerin yüzde 93'ü Türkçe öğrenmek, yüzde 73'ü ise mesleki eğitim almak istediğini dile getiriyor.(3) Suriyeliler Türkçe öğrendikçe, bizler Arapça öğrendikçe beraber yaşamanın ilk tohumlarını atıyoruz. Otobüste yan yana oturuyor olmak, parklarda karşılaşıyor olmak, soframızı paylaşıyor olmak kültürel ve sosyal olarak bizi birbirimize yakınlaştırıyor. Sebebi ister zorla yerinden edilme, ister ekonomik göç olsun, kültürlerarası etkileşim ve karışım bir biçimde çağımızın ruhunun özünü oluşturuyor.

Okullarda çocuklarımızın aynı sıralarda yan yana ders çalışıyor olması beraber yaşamın en temel ve umut verici göstergelerinden biri. Aynı şekilde, hastanede aynı doktor sırasında bekliyor olmak, aynı atölyede çalışmak, aynı kursa katılmak; gelecekle ilgili aynı umutları ve heyecanları paylaşmak bir şeylerin doğru ilerlediğinin işareti.

Diğer yandan, Türkiye'de yaşayan 3 milyonu aşkın Suriyelinin Türkiye ekonomisi için katma değer üretebilecek bir potansiyel olduğunu sık sık unuttuğumuzu, Suriyeli mültecileri her şeyden önce ekonomimizin belini büken birer "yük" olarak gördüğümüzü söylemek mümkün. Oysa rakamlara baktığımızda karşımıza farklı bir tablo çıkıyor. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)'ın raporuna göre, Türkiye'deki Suriyelilerin yüzde 9,7'si üniversite mezunu.(4) Türkiye vatandaşlarında ise bu oran yüzde 11.(5 )Karşılaştırma amacıyla Almanya’da yaşayan Türk kökenliler arasında üniversite mezunu oranının yalnızca yüzde 1,7(6) olduğunu da hatırlayacak olursak, Suriyeli mültecilerin ülkemizde kültürel ya da ekonomik değer üretme kapasitesinden yoksun kitleler olmadığı gün gibi açık. Türkiye'nin bu durumu sağlık, eğitim ve belediye hizmetlerinde altyapıyı güçlendirmek ve yeni iş alanları yaratmak için bir fırsata dönüştürmemesi için hiçbir sebep yok.

Suriyelilerin Türkiye’deki siyasete katılımları da uzun vadede vatandaşlık söylemlerinin yavaş yavaş şekillenmesiyle ve sosyal, kültürel ve ekonomik birlikteliğin oluşmasıyla gelişecektir. Tüm bunların hayata geçirilmesinde sağduyulu Türkiye toplumunun, belediyelerin, özel sektörün, üniversitelerin ve bizim gibi sivil toplum kuruluşlarının rolü kaçınılmaz. Savaştan kaçanlara kucak açmış ve onlara sıcak bir çorbanın çok daha ötesinde bir şeyler vaat eden bir ülkede beraber bir gelecek olmaması için bir neden yok. Tarih boyunca yaşanmış güzel örneklere bir yenisini de bizim Türkiye olarak ekleyeceğimize inancımız sonsuz.

Yeter ki tek referansımız insanlık olsun; yeter ki gönüller bir olsun…

*Hayata Destek Derneği Direktörü


1) Independent, Robert Fisk: ‘Who will fund the dream of rebuilding Syria back to its former glory?’ http://www.independent.co.uk/voices/who-will-fund-the-dream-of-rebuilding-syria-a7076436.html

2) UNHCR, ‘Protracted Refugee Situations’, Executive Committee of the High Commissioner’s Programme, Standing Committee, 30th Meeting, UN Doc. EC/54/SC/CRP.14, 10 June 2004, p. 2. http://www.unhcr.org/40c982172.pdf

3) https://www.afad.gov.tr/upload/Node/3925/xfiles/syrian-refugees-in-turkey-2013_baski_30_12_2013_tr.pdf

4) https://www.afad.gov.tr/upload/Node/3925/xfiles/syrian-refugees-in-turkey-2013_baski_30_12_2013_tr.pdf

5) https://www.akademikpersonel.org/anasayfa/universite-mezunu-orani-avrupa-turkiye.html

6) http://www.haberbayern.de/almanyada-universite-mezunu-turklerin-oranlari-aciklandi-4011h.htm