Çocuklar için adalet sağlanır mı?

Türkiye’de 2009 yılından Mart 2017 tarihine kadar hapishanelerde 18 çocuk yaşamını yitirdi. Bu 18 çocuktan beşi son yedi ayda, kendi bulundukları oda/koğuşta yangın çıkartmaları sonucunda hayatlarını kaybetti. İşte bu derinleşen ihlallerin sonucu olarak dün Adana’da bir çocuk için tam 93 yıl hapis cezası istendi. Neden mi? Haydi yakından bakalım neler olduğuna…

Google Haberlere Abone ol

Ezgi Koman

Her zaman söyledik: Kapalı kurum doğası gereği şiddet üretir. Zaten bir dizi hak ihlallerine uğramış çocukları kapattıkça, kapatıldıkları yerlerde de daha ağır hak ihlallerine maruz bıraktıkça, sonuç olarak karşımıza nasıl gerçekleştiğini dinlemekten utanacağımız şiddet çıkar. Ve şiddetin faili genellikle devletin görevlileri olur. Zaman zaman da kapatılmanın doğası gereği üretilen bu şiddet ya çocuklar tarafından diğer çocuklara ya da 18 Ocak günü Adana Kürkçüler Cezaevi'nde olduğu gibi, kendilerine yönelir.

İşte bu yüzden bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri, Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni temel alarak, bıkmadan usanmadan talep etti: Çocuk Cezaevleri Kapatılsın! Ama olmadı... Çocuk tutukluluğu sona ermediği gibi çocukların yaşadıkları ihlaller gün geçtikçe derinleşti. Örneğin CHP vekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin soru önergesine verilen yanıta göre Türkiye’de 2009 yılından Mart 2017 tarihine kadar hapishanelerde 18 çocuk yaşamını yitirmiştir. Bu 18 çocuktan beşi son yedi ayda, kendi bulundukları oda/koğuşta yangın çıkartmaları sonucunda hayatlarını kaybetmiştir. İşte bu derinleşen ihlallerin sonucu olarak dün Adana’da bir çocuk için tam 93 yıl hapis cezası istendi. Neden mi? Haydi yakından bakalım neler olduğuna…

Hatırlar mısınız acaba? 18 Ocak günü yine bir haber düşmüştü kimi basına… Adana Kürkçüler E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda çocukların tutulduğu koğuşta yangın çıkmış, yangında 17 yaşlarındaki iki çocuk Muhammet Erdoğan ile Ferhat Kaya ve Mehmet Altunhan isimli yetişkin tutuklu yaşamını kaybetmişti. Adana Valisi’nin açıklamasına göre beş infaz koruma memuru ve üç çocuk da yaralanmıştı.

Olayın ardından bir soruşturma başlamış ancak ne avukatlar ne de sivil toplum örgütleri soruşturma dosyasına ulaşabilmişti. Dolayısıyla ilgili bu yangın neden, nasıl çıktı? Neler yaşandı soruları yanıtsız kalmıştı. Çünkü dosyaya gizlilik kararı getirilmişti.

Ancak 12 sivil toplum örgütünün dün yaptığı ortak açıklamada da belirtildiği gibi bu gizliliğe karşın örgütlerin tarafsız bilgi talepleri devam etti. Ancak hiçbir görüşme, hiçbir birlikte olayı anlama ve raporlama talebi kabul edilmedi. Ayrıca Adana Barosu Cezaevi Komisyonu üyesi Avukat Tugay Bek ve İstanbul Barosu avukatlarından ve Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği çalışanı Ezgi Duman'ın yaşananların anlaşılabilmesi için yangın çıkan koğuşta bulunan R.K. isimli çocuk mahpus ile yaptığı görüşme, herhangi bir savcılık kararı ve yasal dayanağı olmaksızın usulsüz bir şekilde dinlendi. Avukatlar hakkında “R.K. isimli çocuğa baskı yaparak yönlendirmeye çalıştıkları” iddiasıyla kurum idaresi tarafından tutanak tutularak bağlı bulundukları barolara haklarında soruşturma başlatılması için başvuruda bulunuldu.

Tartışmaların sürdüğü sırada bu kez 25 Mart’ta aynı kurumda bir yangın daha çıkmış ve bu yangının da çocuklar tarafından başlatıldığı belirtilmişti. Çocuklar tarafından başlatıldığı belirtilen bu ikinci yangına ilişkin de açıklayıcı bir bilgi paylaşılmamıştı.

Ayrıca ilk yangının çıktığı koğuşta bulunan R.K. isimli çocuk hakkında da “kasten öldürme, kasten yaralama ve kamu malına zarar vermek” suçlamalarıyla dava açılmıştı. Davanın açılmasını sağlayan iddianamede “yangının çıkarılmasında kurum personelinin kusuru olmadığına ilişkin” bilirkişi raporuna değinilmiş ancak çocukların yaşadıklarına ve taleplerine değinilmemişti.

Üst üste aynı kurumda çıkan yangınlar Adana Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan çocuklara ilişkin endişeleri arttırmış; olayın münferit olmadığı, Adana’daki çocukların ihtiyaçlarının veya şikâyetlerinin dikkate alınmadığı izlenimi uyandırmıştı. Nitekim Avukat Tugay Bek “Çocuklar o koğuştan, rehabilitasyon bölümünden ve genel olarak cezaevinden kurtulmak için, ‘burası olmasın da neresi olursa olsun' düşüncesiyle yangını çıkarmışlar” diye konuşmuştu.

İşte dün Adana’da görülen dava, R.K. adlı çocuk hakkında “kasten öldürme, kasten yaralama ve kamu malına zarar vermek” suçlamalarıyla açılan davanın ilk duruşmasıydı. Duruşma sırasında kasten öldürme iddiası ile hakkında 93 yıla kadar hapis cezası istenen R.K. Sincan Cezaevi’nden SEGBİS sistemi ile bağlanarak ifade verdi. Sürekli dayak yediklerini belirtti ve kendilerinin ölümünü bile göze aldıran, kaldıkları yerde yangın çıkarmaya iten koşulları anlattı. R.K., “rehabilitasyon koğuşu” denen ve hücre benzeri, havalandırması olmayan koğuştan kurtulmak için yangın çıkardıklarını ancak buna kendisinden büyük olan diğer çocukların karar verdiğini, kendisine baskı yaptıklarını, kendisinin de yaşı küçük olduğu için ve onlardan korktuğu için ses çıkaramadığını anlattı. R.K. hakimin sorması üzerine gardiyanları, kendilerine “Şikayet ederseniz sizi döveriz” dedikleri için şikayet edemediklerini söyledi. Dedik ya başta. Kapalı kurum şiddet üretiyor.

Dün görülen duruşma ilkti. Bir sonraki de 9 Ağustos’ta.. Her ne kadar bilirkişi raporunda kurumun bir ihmali olmadığını söylese de tam da bu yüzden AİHM’in Çoşelav/Türkiye kararını hatırlamak iyi olabilir. AİHM’in vermiş olduğu bu kararda devletin cezaevlerindeki çocuklara ilişkin pozitif yükümlülüğüyle ilgili ise şöyle diyor:

– Tutuklu çocuklar savunmasız durumda bulunurlar. Yetkililerin bu çocukları koruma görevi bulunur. Bu nedenle tutukluluk esnasında meydana gelen yaralanmalara açıklama getirmek devletin sorumluluğundadır.

– Yetkililerin cezaevlerindeki çocukların yaşamına ilişkin gerçek ve ani bir riskin olup olmadığını bilmesi gerekmektedir. Bunu bildiğinde de bu riskin ortaya çıkışını engelleyecek tedbirleri almak durumundadır.

– Cezaevi yetkilileri çocukları koruma görevlerini onların hak ve özgürlüklerine dokunmayarak yerine getirmelidir.

– Yetkililer cezaevlerinde kalan çocukların ihtiyaçlarını ve statülerini dikkate alan özel düzenlemeler yapmalıdır.

– Devlet; kasıtlı ve hukuka aykırı öldürmeden sakınmanın yanı sıra özellikle kendi yetki alanında bulunan kişilerin yaşamlarının korunmasına ilişkin uygun tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmelidir.

Bu kararın çıkmasına sebep olan Bilal’in ölümünün ardından neredeyse 14 yıl geçti. Bunca yıl içerisinde cezaevlerinde değişen bir şey var mı? Bu süreçte devlette çocuklar için olumlu diyebileceğimiz herhangi bir tutum gerçekleşti mi? Cezaevlerinde çocukların ihtiyaçlarını fark eden ve ona yanıt veren bir sistem söz konusu mu?

Bu soruların yanıtını aslında dün yangın çıkardığı için 93 yıl hapis cezası ile suçlanan R.K. veriyor. 

Yeter ki onu gerçekten dinleyenler olsun…

Evet kapalı kurum şiddet üretir. Şiddet de insanlık onurunu zedeler. İnsanın yaşamla bağını kopartır. Çocuklarda daha da ağır izler bırakır. İşte bu yüzden çocukların değil çocuk cezaevlerinin kapatılması gerekiyor.

Sözü dün ortak açıklama yapan 12 örgüte bırakalım. Talepler oldukça net:

"Acilen Adana E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu başta olmak üzere, hapishanelerdeki çocuk ölümlerine ilişkin nitelikli bir araştırma yapılması ve hapishanelerin bağımsız izlemeye açılması gerekmektedir. Öte yandan çocuk hapishanelerinin varlığının ve işleyişinin kapsamlı bir tartışmaya muhtaç olduğu açıktır.

Bizler, çocuk hakları savunucuları olarak bu sorunları tartışabilmek için Adalet Bakanlığı’nı, çocuk adalet sistemi ile ilgili çalışan sivil toplum örgütleri, akademisyenler, meslek odaları ve bağımsız araştırmacılarla bir diyalog zemini oluşturmaya çağıyoruz."

Ne dersiniz bu çağrıya yanıt gelir de bu kez de çocuklar için “adalet” sağlanır mı?