Gelin AKM sorununu başka bir yöntemle çözmeyi deneyelim

Diğer siyasal konularda olduğu gibi, AKM konusunda karanlıkta kalan bir süreç var. Eğer bu açığa çıkarsa, sorunun ne olduğu da ortaya çıkar. AKM'de ne olduğunu, restorasyon sürecinin nasıl başarıldığını ve nasıl kaybedildiğini ne yazık ki kamuoyu bilmiyor.

Google Haberlere Abone ol

Korhan Gümüş

9 yıldır bir hayalet gibi İstanbul'un merkezinde duran ve her geçen gün bir enkaza dönüşen AKM'nin yeniden şehrin kamusal hayatına katılmasının desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hiç olmazsa bu kaybedilen zamanın yarattığı kayıptan, şehre verdiği zarardan bir ders çıkarmaya çalışalım, demek istiyorum. Ama öyle görünüyor ki, Cumhurbaşkanı ”AKM'yi yıkacağız” derken bu konudan çıkarılacak siyaset dersini çalışmamış gibi gözüküyor. Onun karşısındaki cephe de “tozuna bile dokunamazsın” derken sanki aynı durumda. Oysa yıkmak da dahil, her şey özgürce araştırılmalı, konuşulmalı, tartışılmalı. Bunu da söyleyebilecek cesaret sahibi birileri olmalı. Bu tür bir deneyimin keşfe, yargılamaya, konuşturmaya dönük değil, doğrudan infaza yönelik olduğu gibi bir his var içimde.

“Bağımsız bir ortam oluşturulsun, bütün fikirler özgürce tartışılsın, sergilensin” diyebilen neden yok? Bence olmalı.

Diğer siyasal konularda olduğu gibi, AKM konusunda karanlıkta kalan bir süreç var. Eğer bu açığa çıkarsa, sorunun ne olduğu da ortaya çıkar. AKM'de ne olduğunu, restorasyon sürecinin nasıl başarıldığını ve nasıl kaybedildiğini ne yazık ki kamuoyu bilmiyor. Otoriter yönetimlerin bir özelliği de zaten bu tür kamusal konuları muallakta bırakmaktır.

Geçmişte şehrin bu değerli kültür yapısı erki kullanan çevreler arasındaki kısır çekişmelere kurban edildi. Bu tartışma ortamını yönlendiren ana güdü devletin halka nasıl bir kültür modeli dikte edeceğiydi.

Asıl mesele elbette ki bir kültür mirası olarak yapının, AKM’nin korunması değil, devlet erkini kullananların şehrin kültür hayatı üzerinden nasıl bir iktidar gücü devşireceği ve ayrıcalıklarını nasıl geliştireceğiydi.

Bu nedenle bağımsız bir mimarlar ve uzmanlar inisiyatifinin bin bir emekle geliştirdiği, yüzlerce toplantı ile şeffaf bir şekilde ilgili çevrelere ve kamuoyuna tanıttığı proje, tam uygulama aşamasında sinsice kurulmuş bir tuzakla kadük kaldı. Yalan yanlış bilgilerle, sanki AKM'nin üzerine restoran yapılıyormuş gibi gösterilerek, şimdiye kadar bir kamu yapısı için gerçekleştirilmiş en iyi restorasyon projesi, bütçe ayrılmış olmasına ve karar alınmış olmasına rağmen şaibeli bir mahkeme kararı ile iptal edildi.

. .

Oysa yapının sahne ve elekromekanik sistemlerine, statik durumuna, elektronik donatılarına, akustiğine, güvenlik ve enerji etkinliği sorunlarına, hatta seramiklerine, mobilyalarına kadar her alanındaki en iyi uzmanlar tarafından en ince ayrıntısına kadar etüd edilmiş, her biri mükemmel müelliflik çalışmaları olan projeler geliştirilmişti. Mahkemenin tayin ettiği “bilir”kişiler bu projelere hiç bakmadan, bu bağımsız girişimin gönüllü çalışmalarla geliştirdiği, herkesin üzerinde mutabık kaldığı çalışmayı berhava ettiler. AKM için bu bağımsız girişimin hazırladığı projenin asıl yeniliği (ve belki de rahatsız edici tarafı) hazırlanış sürecindeki farklılığıydı. Katılımcı, şeffaf ve (mimari projeler kadar bütün mühendislik projeleri müelliflerinin) bağımsız olmasıydı. Bu yüzden her iki taraf da başlangıçta ne yapacaklarını şaşırdılar. Bağımsız inisiyatifin bütün toplantılarına davet ediliyorlardı. Ama toplantılarda bir şey söyleyemiyorlardı çünkü alıştıkları model yalnızca yargısız infaz yapmaktan ibaretti. Bu nedenle “AKM’nin üzerine restoran yapılıyor” diye bir yalan uydurdular. Oysa projeyi durduranlar da biliyordu ki uygulama projesinde böyle bir şey yoktu. Açılan davanın “bilir” kişileri ise geçmişte “Güzel Beyoğlu” adı altında kamu kişiliği adı altında kendilerine çıkar sağlamak için yapılan süsleme projesinin müellifleriydi.

Bu bildik çevre böylece yönetimin üzerindeki baskıyı kaldırdı, onu rahatlattı ve o da “ben bunları tanıyorum, onların istediği dilden konuşurum” dedi ve uygulamayı durdurdu.

Açıkça söylemek gerekirse, dönemin bakanı Ertuğrul Günay, tipik bir yönetici olarak, yaşanan sorunun maddi kaynak bulunursa ve irade kullanılırsa, çözülebileceğini zannetti. Oysa mesele gösterildiği gibi basitçe bir siyasal karar ya da finansman sorunu değildi. Devlet erki üzerinden bir hesaplaşma söz konusuydu. Bakanlığın ihale ve bildiği proje yönetme yöntemleri ile bu komplike çalışmanın gerçekleştirmesi zaten imkansızdı.

İstanbul'un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmesinde etkili olan konulardan biri de Taksim Gezisi ve AKM konusuydu. 90'lı yıllarda Taksim için yapılan projelere itiraz eden ve alternatifler geliştiren ve Taksim Platformu adı altında toplanan kişiler, 96 Birleşmiş Milletler Zirvesi ve 99 depreminde bir araya gelen bağımsız bir inisiyatif şehrin sürekli merkezi yönetim tarafından askıya alınan deneyimlerini ve araçsal bir şekilde kullanım modelini değiştirmek için Avrupa Kültür Başkenti adaylığının etkili bir sonuç vereceğini düşündüler.

Bu amaçla bağımsız (ve gönüllü) çalışma grupları oluşturdular. Bunlardan biri de Gezi ve AKM konusuydu. Bu amaçla 97 yılında Kültür Başkenti olan Selanik Belediye Başkanı ve ekibi davet edildi. Şehrin merkezindeki Aristotales meydanı ve çevresinin nasıl ele alındığını, yapıların nasıl restore edildiğini toplantılara konu ettiler. Çeşitli yönetim planı çalışmaları ve iyileştirme önerileri getirdiler. Daha sonra Avrupa Kültür Başkenti olan Cenova (2004) ile ilişki kuruldu. Ortak etkinlikler yapıldı. 2005 yılında AB adaylığı süreci kesinleşince Hükümet bu konuyu gündemine aldı. Ama dosya aynen öyle AB siyasal organlarına dönemin başbakanının imzası ile gitti (2006). Bağımsız girişimin oluşturduğu program A.B. değerlendirmeyi yapan seçici kurul tarafından oybirliği ile onaylandı. Bu programda AKM de yer alıyordu ve seçici kurul başkanı bizzat bu kültür yapısının güncellenmesinin tam da Avrupa Kültür Başkenti programının amaçlarına uygun olduğunu, çok yerinde bir tercih olduğunu belirtti.

Ama bu işin ne kadar meşakkatli bir süreç olduğunu bilen fazla kişi yok.

O tarihlerde Hükümet tarafından ısrarla dile getirilen talep, AKM ve Gezi'nin programın dışına çıkarılmasıydı. Bağımsız girişim bu talebi kabul etmedi. AKM için defalarca önce yıkalım, sonra istediğiniz gibi yarışmaya açalım önerisi de onay görmedi. Bağımsız mimarlardan ve uzmanlardan oluşan bir çalışma grubu oluşturuldu. Başbakan'a "önce yıkalım, sonra araştıralım ve düşünelim demek doğru olmaz. Ne yapılacağı bu çalışmalar sonrası ortaya çıkmalı" görüşü iletildi.

Bunun üzerine ilk projede yer alan uluslararası firmalarla da temasa geçilerek, sahne sistemlerinin güncellenmesi için ayrıntılı bir çalışma yapıldı ve mekanik sistemlerin hala güncel olduğu görüldü. Statik açısından bina (deha düzeyindeki) uzman kişiler tarafından incelendi ve projelendirildi. Cephe sistemleri yeniden irdelenerek, yeni teknolojiler kullanılarak yapının enerji etkin hale getirilmesi amaçlandı. Buna karşılık yapının mimari özellikleri aynen korunuyordu. Bunun üzerine yapının onarımı ve kullanım performansını geliştirmek için hazırlanan proje onay gördü ve ihale edildi. Bu gelişmeden bir takım çevreler fena halde rahatsız oldu. Mahkeme kararı ile bu olağanüstü durum sona erdirildi ve bağımsız inisiyatif etkisiz kılındı.

Buna benzer bir süreç Gezi yönetim planı ve güncelleme çalışmasında da yaşandı. İstanbul’da kapalı kapılar ardında bu tür projelerden büyük çıkar sağlayan bir çevre Erdoğan’ı ziyaret ederek, “AKM’de sizi tuzağa düşüren topluluk yeni bir girişim içinde, dikkatli olun” uyarısı yaptılar. Oysa asıl tuzak şiddet, yalan dolan, karartma ile düşünceyi ifade özgürlüklerinin gasp edilmesinde.

Sonuç ortada. Şu veya bu görüşten, hangi taraftan olursak olalım, kendisini merkeze alan bu siyaset biçimi ile bir adım ileri gitmek mümkün değil. Bu şekilde yalnızca AKM’yi değil, hiçbir sorunu çözmek mümkün değil. Gelin bu defa AKM meselesini bir pilot çalışma olarak karşımıza koyalım ve en azından bu kadar tanımlı, somut bir konuda "yargısız infaz" yöntemi yerine başka bir yöntem deneyelim. Daha önce denendiği ve başarıldığı gibi baskılanmamış bir fikir ortamı sağlayalım. O zaman AKM’nin şehrin kamusal hayatını zenginleştirecek bir şekilde nasıl geri kazanılabileceğini hep birlikte görürüz.