Evvel zaman içinde annelik meselesi!

Keloğlan ve devanası masalının çok çeşitli anlatılarının her birinde Keloğlan devanasının memesine yapışır, sütünü emer ve süt oğlu olur. Bu yolla da devanasına bir lokmada yem olmaktan kurtarır kendisini. Ne kutsal bir bağdır ki bu ana sütünün bağı, devanasını bile dize getirir. Anneler günü bahanesi ile kutsal annelik güzellemesi üzerine biraz yazıp çizelim...

Google Haberlere Abone ol

Alanur Çavlin

Anneliğin kutsallığı tartışmaları döner dolaşır annelikle beden ilişkisine ulaşır. Dokuz ay karnında taşımak, emzirmek, doğururken ölümlerden dönmek kutsal annelik mitinin olmazsa olmazlarıdır. Eleştirel feminist yaklaşımla anneliği bir ayrıcalığın (doğurabilme ayrıcalığı) dezavantaja dönüşmesi olarak da tarif edebiliriz. Bu açıdan baktığımızda annelik haline dair eylemler kadına has bir ayrıcalık ile kadının reddetmesinin neredeyse mümkün olmadığı sorumluluklar arasında salınır. Toplumsal hayatın içerisinde anne ile çocuk arasındaki bedensel bağ ve bu bağın oluşturduğu eylemler ile bu eylemlerin gerçekleştirilme şekilleri kişisel bir konu olmaktan çıkar toplumun meselesi olur toplumun kuralları ile çevrelenir.

Anne ile çocuk arasındaki bedensel ilişkinin başka yollarının da mümkün olmaya başlamasıyla ise bu yollardan hangisinin makbul olduğu tartışılır da tartışılır. Birkaçı üzerine kafa yoracak olursak:

Annelik ve beden tartışmasında ilk sırayı doğurmak ya da doğurmamak alıyor. Doğurmamayı bir seçenek olarak mümkün kılan kürtaj hakkı ile beraber kadının seçiminin “doğanın” seçiminin öne geçebileceği haklar perspektifi ile de onaylanmış oldu. Başka bir deyişle doğal annelik iradi olarak reddedilebilecek bir roldü. Kutsal anneliğin reddedilebileceğinin toplumsal kabulü pek de kolay olmadığından olsa gerek kürtaj tartışmaları yıllardır dünyanın pek çok ülkesinde sürüyor. Aslında bedene ve üremenin doğallığına ve kutsallığa yönelik tartışmayı gebeliğin öncesine de taşımak mümkün. Bir zamanlar insanlar sadece kadın ile erkeğin cinsel birleşmesi ile üreyebiliyorlardı.

Mikro enjeksiyon ve tüp bebek gibi üremeye yardımcı teknikler ütopya filmlerinin bebek üretim laboratuvarlarını anımsatacak şekilde sağlık hizmetleri arasında yerini aldı. Hatta Türkiye’de henüz yasal olmasa da bazı ülkelerde bu yöntemlerle çocuk sahibi olmak yumurta ve sperm bağışı ile mümkün. Ütopya filmlerinden farklı kısmı ise hala bir kadın bedenine ihtiyaç duyulması. Başka bir kadının yumurtası ile de anne olmanın mümkün olduğu bu durum kutsal annenin kim olduğu konusunda da bir çeşitliğine neden olur mu acaba; hangisi kutsal anne?

Yumurtanın sahibi miyoksa taşıyıcı anne mi? Bu bedensel bağa atfedilen önemden olsa gerek çocuk sahibi olmak isteyen lezbiyen çiftler arasında tercih edilen yöntem annelerden birinin yumurtasının diğerinin rahmine yerleştirilmesi. Böylece genetik bir aktarım olmasa da her iki anne ile de bedensel bir bağ kuruluyor.

Gelelim şu masallara konu olan emzirmeye: her yerde emzirilir mi? Emzirmek istememek kabul edilebilir mi? Ya her kadın emzirmeyi en güzel deneyim olarak tarif etmiyorsa, anneliğin kutsallığına zeval mi gelir? Tartışılır da tartışılır, kadının yerine birileri tartışır durur.

Gelin biz tüm annelere anneler günü hediyesi olarak devanasını bile tuzağa düşüren şu kutsal annelik meselesine azıcık kuşku ile bakalım.

*Nüfus bilimci Alanur Çavlin'in, “Doğa mı, Rol mü: Annelik" başlıklı söyleşisi, 14 Mayıs 2017 Pazar saat 14.00-15.00'te 'Alternatif Karşılaşmalar' kapsamında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde gerçekleşecek.