Getirin o atı, onun sahibi var!

Tamamı “evet” olarak işaretlenen 2.5 milyon mühürsüz oy, kanunun açık hükmüne rağmen geçerli sayılmış. Yetinilmemiş; yaklaşık 900 bin oy da, çeşitli bahanelerle iptal edilmiş. Beklenirdi ki “iddiaların hepsi araştırılacak; kanunun açık hükmünü ihlal eden bürokratlar hakkında gereği yapılacak” denilsin. Ama onun yerine, “atı alan Üsküdar’ı geçti” denilmiş.

Google Haberlere Abone ol

Yüksel Işık

Devir, kanunun-kuralın yerini eşkıyalığın aldığı; haksızlığın hukuksuzluğun haddinin hesabının olmadığı, halka zulme uğradığı, Osmanlı devri.

Bolu Beyi örneğinde olduğu gibi devlet adamları “eşkıya” olmuş.

Zaten bu yüzdendir ki sıradan bir fani olan Ruşen Ali, namı diğer Köroğlu, halkın gözünde “Hızır’a arkadaş, Kırklara yoldaş” kabul edilmiş!

İşte tarihlere sığmaz O Köroğlu’nun atını çalmışlar.

“Divanından kuş uçurmayan, Bolu Beyi’ni titreten Köroğlu’nun atını çalmak kimin haddine” diye sormayın; rivayet böyle.

Olur mu olur!

Nihayetinde “çaldıkları minareye kılıf uyduranların yaşadığı bir ülke” burası!

Rivayete göre hırsız, çaldığı atı İstanbul’da pazara çıkarmış. Köroğlu da, tebdili kıyafet, o pazara giderek, satışa çıkartılan kendi atına alıcı olur gibi yapmış.

“Beğendim ama at dediğin eyerine oturulmadan anlaşılmaz, müsaade et de bir bineyim” diye de mavra yapmış.

Sonra da atlamış kıratın sırtına ve bir solukta gözden kaybolmuş.

“ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇTİ” NE DEMEK?

Ava giderken avlanan hırsız, ardından bakakalmış.

Tuhaf bir teselli cümlesi ama tarihe mal olan “Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözü de o bakışın ardından edilmiş.

“İş işten geçti” demek!

Ama benim asıl dikkatimi çeken, efsanelerde bile “hile ve desise”nin bir yöntem olarak kabul edildiğine ilişkin verilen subliminal mesajdır.

Dikkat ederseniz, “kapanın elinde kalır” kuralı geçerli!

O kadar ki “halkın gözünde mert bir insan, çetin bir bahadır” olan koskoca Köroğlu da, atını geri alabilmek için hırsızın yöntemlerine başvurmuş.

İşte, YSK’nın, mühürsüz oyları, yasaya aykırı olarak geçerli sayması nedeniyle yapılan itirazlara verilen cevap olarak gündeme gelen “atı alan Üsküdar’ı geçti” sözü böyle bir rivayetten geliyor.

At hırsızlığı sonucu oluşan bu deyimi güya kanunun-kuralın geçerli olduğu 21. yüzyıl Türkiye’si için kullanmak, en hafif ifadeyle talihsiz bir benzetme olmuş.

Oysa iddialar vahim!

Tamamı “evet” olarak işaretlenen 2.5 milyon mühürsüz oy, kanunun açık hükmüne rağmen geçerli sayılmış.

Yetinilmemiş; yaklaşık 900 bin oy da, çeşitli bahanelerle iptal edilmiş.

HUKUK YOKSA VİCDAN DA MI YOK?

Ne beklersiniz?

Beklenirdi ki “iddiaların hepsi araştırılacak; kanunun açık hükmünü ihlal eden bürokratlar hakkında gereği yapılacak” denilsin.

Ama onun yerine, “atı alan Üsküdar’ı geçti” denilmiş.

Sizin de göğsünüzün üstüne bir ağırlık çökmedi mi?

Siz de yükü en ağır duygunun, haksızlığa uğramışlık duygusu olduğunu düşünmüyor musunuz?

Sizin olana, gözünüzün içine baka baka el konulması, yüreğinizi daraltmıyor mu?

Vicdanların sızlamasını beklersiniz ama kuralsızlığın kural haline getirildiği bir ülkede vicdan aramak boşuna!

Referandum sürecinin fitilini ateşleyen Bahçeli’nin gerekçesini hatırlayın:

“Madem” demişti Bahçeli, “Sayın Cumhurbaşkanını yasal sınırlar içine çekemiyoruz, o halde fiili durumu hukuki zemine kavuşturalım.”

Hal böyle olunca YSK da elinden geleni ardına koymamış; hukukun açık hükmüne rağmen fiili bir durum yaratmış.

Ne mi düşünüyorum?

“Anayasayı bir kere ihlal etmekten bir şey olmaz” sözüne sessiz kalmıştık; oysa bir kere tadına varınca arkası geliyormuş.

Hatırlar mısınız; ahlak, “birbirimizi kaybedersek nasıl bulacağız?” diye soran ateş ve suya şu cevabı vermişti:

“Ben kaybedilmeye gelmem. Beni kaybederseniz bir daha asla bulamazsınız!"

Yalçın Karatepe, “Felsefesi ‘atı alan Üsküdar'ı geçti’ olanların demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve adalete bağlı olmaları beklenir mi?” diye sormuş.

Gene de emredici bir özelliği olmamasına rağmen yaptırımı vicdan olan ahlakın, toplumsal ortak paydamız olacağına inanmak istiyorum.

Toplumun vicdanına seslenerek, ve “Ankara’da hâkimler var” sözünün bir düş olmadığına inanarak diyorum ki “getirin o atı, onun sahibi var”!