YAZARLAR

Filmler, festivaller, ödüller: 2021’de ulusal sinema

2021, sinema namına konu çeperi zengin bir film listesi önümüze koydu. Kadın yönetmen sayısının çok az olması bu yılın en göze çarpan eksiği. Filmlerin çoğunluğunun vicdani muhasebeyi merkeze alması ve sınıfsal dinamiklerden hareket etmesi ise umut verici.

Âdet olduğu üzere her yıl sonunda o yılın genel bir değerlendirilmesi yapılır. Bu hafta, sinema namına ülkede hangi filmlerin üretildiğini, festivallerde karşımıza çıkan yerli filmleri, dijital platformların yerli sinema politikalarını yazdım.

GİŞENİN BİRİNCİSİ DESTEKLİ ÂKİF

Sinema salonlarının Temmuz ayında açılmasından Aralık ayının sonuna kadar geçen sürede vizyonda seksen yerli film gördük. Bu filmlerin bir kısmı 2020 yapımı olup pandemiden ötürü vizyona giremeyen filmlerden oluşurken bir kısmı da 2021 yapımı yeni filmlerdi. 2021’in en çok izlenen filmi 650 bin’e yaklaşan bilet sayısıyla "Âkif" filmi oldu. "Aykut Enişte 2" ise 642 bin 720'lik bilet sayısıyla 2. sırada yer aldı. Bu birincilikte filmin yapımcısı ve dağıtımcısının ortak kararıyla bilet fiyatının 10 TL olmasının ve valiliklere gönderilen resmi yazıyla filme öğrencilerin koordineli bir biçimde götürülmesinin sağlanmasının talep edildiği Kültür ve Turizm Bakanlığı genelgesinin etkisi olduğu kesin. Zira "Âkif" filminin gişe geliri 6 milyon 498 bin 882 Türk lirası görünürken ondan daha az izlenen "Aykut Enişte 2" filminin gişe geliri 15 milyon 438 bin 028 düzeyinde.

YENİ MOTTO: 'NETFLİX'E PROJE VERDİM

Netflix, Türkiye sinema endüstrisindeki ağırlığını her geçen gün arttırıyor. 2016’da Türkiye’de küresel bir izleme alternatifi olarak başladığı macerasında, artık sektörü domine eden bir güce dönüşmüş durumda. Çok sayıda sinemacı, dizi ve film projelerini Netflix platformuna ulaştırmaya çalışıyor. Haziran 2020’de ilk defa Ozan Açıktan’ın yönettiği "Yarına Bir Bilet" filmiyle doğrudan yerli filmlerin yapımcılığını yapmaya başlayan platform, 2021’de Mehmet Ada Öztekin’in "Beni Çok Sev", Andaç Haznedaroğlu’nun "Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü?", Türkan Derya'nın "Kin", Can Ulkay'ın "Kâğıttan Hayatlar", Ozan Açıktan'ın "Geçen Yaz" ve Taylan Biraderler'in "Azizler" filmleri olmak üzere altı filmin üretimini sağladı.

FESTİVALLERDE ULUSAL SİNEMA

2021, pandemi koşullarına rağmen online yerine neredeyse bütün festivallerin yüz yüze yapıldığı bir yıl oldu. İstanbul Film Festivali, Antalya Altın Portakal Film Festivali, Boğaziçi Film Festivali, Ankara Film Festivali, Adana Altın Koza Film Festivali ve son olarak Aralık ayında yapılan Malatya Film Festivali filmlerin kimi zaman açık havada kimi zaman da sinema salonlarında izlenebildiği festivaller oldular. Bu festivallerin neredeyse hepsinde 10 uzun metraj filmin yarışmalı gösterimi yapıldı. Ulusal film yarışması olanı bu altı film festivalinin herhangi birinde ilk defa gösterilen 2021 çıkışlı toplam 26 film oldu. Emre Kayiş’in "Anadolu Leoparı", Semih Kaplanoğlu’nun "Bağlılık Hasan", Necip Çağhan Özdemir’in "Bembeyaz", Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun "Birlikte Öleceğiz", Ali Tansu Turhan’ın "Diyalog", Selman Nacar’ın İki Şafak Arasında, Cemil Ağacıkoğlu’nun Kafes, Tayfun Pirselimoğlu’nun "Kerr", Ferit Karahan’un "Okul Tıraşı", Nazlı Elif Durlu’nun "Zuhal", Sinan Sertel'in "İçimdeki Kahraman", Erkan Tahhuşoğlu'nun "Koridor", Muhammet Çakıral'ın "Lacivert Gece", Ahmet Toklu'nun, "Pota", Aydın Orak'ın "Sabırsızlık Zamanı", Çağıl Bocut’un “Sardunya”, Tufan Taştan’ın “Sen Ben Lenin” Levent Çetin’in "Ali’nin Tabiatı", Emre Akay’ın "Av", Uluç Bayraktar’ın "9,75", Nisan Dağ’ın "Bir Nefes Daha", Barış Sarhan’ın "Cemil Şov", Erdal Rahmi Hanay’ın "Fuad", Mehmet Ali Konar’ın "Zîn ve Ali’nin Hikâyesi", Cem Özay ‘ın "Af" ve Emre Erdoğdu’nun "Beni Sevenler Listesi" filmleri 2021 yılında Türkiye’deki festivallerde ilk gösterimini yapan filmler oldular.

YILIN ÖDÜL REKORTMENİ 'OKUL TIRAŞI'

Uluslararası festivallerde 2021’de adını en çok duyuran yapım kuşkusuz "Okul Tıraşı" oldu. Ferit Karahan’ın ikinci uzun metrajlı filmi toplamda 22 ödül alarak yılın en çok ödül alan ulusal filmi oldu. Yönetmenin 90’larda güneydoğuda yaşadığı yatılı okul deneyiminden hareketle ortaya çıkan film, yerli bir problematiği evrensel bir sinema diliyle anlatma başarısı gösteriyor. "Okul Tıraşı", karlar altında mahsur kalınmış yatılı okulda Yusuf’un baygın halde olup uyanamayan oda arkadaşının iyileşmesi için bütün okul bürokrasisini silsileli bir şekilde haberdar etmesiyle gelişen olayları resmediyor. Filmde; vicdan, sorumluluk ve sorumsuzluk aynı kareye giriyor. "Okul Tıraşı"nda hem oyunculuklar hem sinematografi hem de senaryo matematiği övgüyü hak ediyor.

İLK FİLMLERİN EN İYİSİ: 'İKİ ŞAFAK ARASINDA'

2021’de ilk filmini çeken yönetmenler arasında en başarılı performansı Selman Acar’ın gösterdiğini söyleyebiliriz. İlk filmi "İki Şafak Arasında"da, muhafazakâr burjuvazisinin emek-sermaye çelişkisi ekseninde yaşadıklarını, vicdan muhasebesi denklemiyle yansıtan yönetmen, festivallerde 11 ödül aldı. İran sinemasının Asghar Ferhadi filmleriyle ortaya çıkan şehirleşmiş bireyi resmeden örneklerini hatırlatan yapımda sosyolojik öğeler başarılı bir gerçeklikle sinemaya taşınmış.

YOKSUL ÇOCUKLAR BAŞROLDE: 'POTA' VE 'SABIRSIZLIK ZAMANI'

Festivallerde karşımıza çıkan filmlerin zengin bir hikâye çeşitliliği sunduğunu söyleyebiliriz. Ancak önemli benzerlik noktaları olan filmler de var. En önemli benzerlik, yoksul çocukların temsili. Ferit Karahan’ın "Okul Tıraşı", Ahmet Toklu’nun "Pota" ve Aydın Orak’ın "Sabırsızlık Zamanı" filmleri başrolde yoksul çocukların sınıfsal realiteleriyle yer aldıkları filmler oldular.

Ahmet Toklu’nun 90’larda geçen hikâyesinde, gecekondu mahallesinin yakınında bulunan sitedeki basketbol sahasına giremeyen yoksul çocukların mahallelerine pota yapma maceraları resmedilirken, Aydın Orak’ın "Sabırsızlık Zamanı" filminde bu kez sitenin havuzu için siteye girmeye çalışan yoksul bir ailenin ikiz çocuklarının çırpınışlarını izliyoruz.

Toklu, ilk filmi "Pota"da İstanbul’da bir doksanlar panoraması çıkarmaya çalışırken farklı kültürleri, inançları, sınıfları bir potada eritme metaforunu da es geçmiyor. Bir basketbol takımı oluşturmaya çalışan yoksul çocukların peşine takıldığımızda çocuklardan biri olan Rıza’nın evindeki duvarda asılı duran Hz. Ali tablosu kameranın karşısında beliriyor. Bu yoksul takımın en uzunu ve en suskunuysa, Güneydoğu’dan gelen yaşı geçkin bir Kürt çocuğudur. Başroldeki karakterin ilgi duyduğu kız ise daha zengin bir imaj çizer. Festival filminden ziyade genel kitleye yönelik bir sinema anlayışına yaslanan film, İspanya, Çin, İtalya ve Estonya gibi farklı ülkelerdeki festivallerde kendine yer bulup yedi ödül aldı.

Aydın Orak’ın "Sabırsızlık Zamanı"nda ise bu kez yoksul çocukların hedefi bir havuza dönüşüyor. Diyarbakır’ın katlanılması zor sıcağında çocuklar havuzlu bir siteye girip sitenin nimetlerinden faydalanmanın türlü yollarını ararlar. Ulusal sinemamızda oldukça istisna bir durum olan ikiz oyuncular, filmin en orijinal taraflarından biri. Amatör çocuk oyuncuların kendi sınıfsal aidiyetlerine uygun karakterleri canlandırdığı filmde, Aydın Orak’ın da anlatım dili olarak genel kitleyi hedeflediği söylenebilir.

FESTİVALLERİN EKSİK PARÇASI: KADIN YÖNETMENLER

2021’de festivallerde kadın yönetmenlerin yeni filmleri oldukça azdı. 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışan Nazlı Elif Durlu’nun "Zuhal" ve 28. Adana Altın Koza Film Festivali’nde yarışan Nisan Dağ’ın yönettiği "Bir Nefes Daha" filmleri kadınların yönetmen koltuğuna oturdukları nadide örneklerden.

Nisan Dağ’ın filmi, İstanbul’un yoksul bir semtinde rap müzik yapmaya çalışan ama madde bağımlılığının pençesinden kurtulamayan Fehmi ile eski DJ Devrin’in farklı müzikler ve sınıflar arası aşkının yansımalarını resmediyor. "Bir Nefes Daha", Mu Tunç’un yönettiği 2018 yapımı İstanbul'da yaşayan punkçu gençleri anlatan "Arada"yı hatırlatan ama özgünlüğünü ortaya koyan bir yapım. Film, kent yaşamının yeni dinamiklerini sinemaya taşıyarak, giderek yaygınlaşan taşra yapımlarının yanında şehirli bir film olarak önemli bir örnek. Kadın yönetmenlerin bakış açıları, filmlerdeki eril dili ve erkek egemen bakış açısını sınırlandırmada sinemamızın en eksik tarafı. Umarım 2022’de festivallerde daha fazla kadın yönetmen görebiliriz. Nisan Dağ, filmindeki senaryo boşluklarına ve diyaloglara fazlaca yer veren bir sinema anlayışına rağmen, 2021’in not alınması gereken filmlerinden birini ortaya koydu.

FESTİVALLERDEKİ TEK KÜRTÇE FİLM 'ZÎN VE ALİ'NİN HİKÂYESİ'

Mehmet Ali Konar’ın yönettiği "Zîn ve Ali’nin Hikâyesi", 2021’de festivallerde görebildiğimiz tek uzun metraj Kürt sineması örneği. Ülkenin politik atmosferi, sanat hayatının nereye doğru seyir izleyeceğini de kuşkusuz başat aktörü. Politik gerginlikler ve yükselen milliyetçilik, sinemada da çeşitliliğin önü tıkayan bir hal almış durumda. Umarım ülkedeki dil çeşitliliği sinemamızda da karşılık bulmayı arttırarak sürdürür. Oğlu İstanbul’da bir polis takibinde öldürülen Bingöl’ün köyünde yaşayan bir kadının bütün toplumsal ve politik baskılara rağmen oğlu için bir düğün halayı kurma mücadelesini anlatan film, oldukça estetik bir yaklaşımla diyaloglardan ziyade görselliğin gücüne yaslanan ve bünyesinde taşıdığı politik ağırlığı bir bayrak savunuculuğuna dönüştürmeyen şiirsel öğelerle bezenmiş bir yapım. Yönetmenin kendi imkânlarıyla film çekmesinin yarattığı zorlukları senaryodaki boşluklarda görmek olası. Film, Adana Altın Koza Film Festivali’nde SİYAD En İyi Film Ödülü ve Duhok Uluslararası Film Festivali’nde Fipresci Ödülü’nün sahibi oldu.

KISA SÜREN OSCAR MACERAMIZIN UZUN SÜRELİ AKTÖRÜ: 'BAĞLILIK HASAN'

Semih Kaplanoğlu’nun Bağlılık üçlemesinin ikinci filminde yönetmen bu kez, "dünyalığını yaparken ahiretini de yakmak istemeyen" bir çiftin vicdani muhasebesine odaklanıyor. Şiirsel görüntülerin desteğiyle ilerleyen hikâyede hem biçim hem de içerik olarak incelikli bir anlatım söz konusu. "Bağlılık Hasan" filmi bu yıl, her yıl olduğu gibi kısa süren Oscar maceramızın temsilinde yer almıştı. Türkiye’nin Oscar’a film gönderme süreci, bana hep Eurovision macerasını hatırlatır. Orada da ülke olarak büyük tartışmalara girer sonra da kendimizi mağdur, Batıyı düşman bilen bir retorikle evimize dönerdik. Bu yıl da Oscar dinamiklerinden uzak, 147 dakikalık yavaş ilerleyen bir sinema örneğini Oscar seçicilerinin huzuruna sunduk. Oscar listesine kalamadık. Öte yandan filmin Oscar için uygun olmasa da, yılın estetik örneklerinden biri olarak festivallerdeki filmlerin önemli bir kısmından daha nitelikli olduğunu da es geçmemeliyiz.

EN İYİ KADIN OYUNCU ÖDÜLÜ'NE İPOTEK: 'KORİDOR'

Erkan Tahhuşoğlu’nun yönettiği "Koridor" filmi, katıldığı festivallerin neredeyse hepsinde en iyi kadın oyuncu ödülünün sahibi oldu. Ayrıca görüntü yönetimi ve sanat yönetiminin de her festivalde güçlü bir adayıydı. "Koridor", iki yaşlı kadını aynı evde, tek mekânda resmeden metaforlarla bezenmiş, güçlü bir sinematografi, sanat yönetimi ve bunun yanında başarılı oyunculuklar taşıyan bir yapım. Sinema endüstrisinin sürekli genç ve güzel kadın imajını pompaladığı çağımızda yönetmen yaşamın uzun ve katmanlı yapısında ömrünün son dönemindeki iki kadına odaklanarak oldukça cesaret gerektiren bir projenin altında ustalıkla kalkıyor.

KARADENİZ KIYISINA VURAN SAHİPSİZ BİR LENİN

Tufan Taştan’ın yönettiği "Sen, Ben, Lenin", 1993 yılında Batı Karadeniz’de Akçakoca sahiline vuran ahşap Lenin heykelinden hareketle Barış Bıçakçı ve Tufan Taştan’ın yazdıkları usta işi bir senaryoyla filme dönüştürülmüş eğlenceli ve yaratıcı bir yapım. Bu konuda 2016 yapımı "Hoşgeldin Lenin" isminde Begüm Özden Fırat, Aylin Kuryel, Ahmet Murat Öğüt ve Emre Yeksan’ın birlikte yönettikleri kısa belgeselin de olduğunu hatırlatayım. Aynı konunun hem belgeselini hem de filmini izlemek keyifli bir deneyim sunuyor. Kalabalık ve parlak oyuncu kadrolu "Sen, Ben, Lenin", Ümit Ünal’ın "9" filmini de hatırlatıyor. Film, görüntü yönetimi, senaryo ve zaman zaman karikatürize de olsa başarılı oyunculuklarla övgüyü hak ediyor. Sinemada genel izleyici kitlesini memnun edecek unsurlara fazlasıyla sahip bir yapım.

POLİTİK TARİHİN GÖRSEL DENEMELERİ

2021’de iki politik tarihi film ise film festivalleri yerine doğrudan vizyonda şansını denedi. Hakan Alak’ın yönettiği "Hakikat Şeyh Bedreddin" ve Metin Yeğin’in yönettiği "Grev" filmleri Osmanlı Devleti’nin farklı dönemlerinde politik ve sosyal mücadeleler vermiş figürlerin izini süren yapımlar oldular. "Hakikat Şeyh Bedreddin", Anadolu coğrafyasının en bilinen halk önderlerinden Şeyh Bedreddin’in ve taraftarlarının çarpıcı mücadelelerini beyazperdeye taşıyan ilk ve özenli bir çalışma oldu. "Grev" filmi ise Osmanlı İmparatorluğu döneminde kötü çalışma koşullarına karşı birlikte direniş gösteren müslüman ve gayrimüslim kadınların hikâyesini resmediyor.

YENİLİKÇİ ÇALIŞMALAR: 'CEMİL ŞOV' VE 'İÇİMDEKİ KAHRAMAN'

Barış Sarhan’ın yönettiği "Cemil Şov", oyuncu olmak isteyen bir güvenlik görevlisini Yeşilçam klişelerini resmederek anlatan önemli bir sanat yönetimi ve görüntü yönetimi mahareti taşıyan incelikli bir çalışmanın ürünü. Yer yer tekrara düşen yapısından ötürü daha kısa olsaydı, çok daha keyifli bir filme dönüşebilirdi.

Sinan Sertel’in yönettiği "İçimdeki Kahraman" filminde ise kendini süper kahraman sanan bir gencin yaşamını izledik. Sertel filmde bütünlüklü bir yönetmenlik mahareti göstermiş. Başarılı sahnelerin tasarımı, görüntü yaklaşımı ve konuya uygun bir oyunculuktan söz edebiliriz. Marvel ve DC filmleri meraklıları filmden farklı anlamlar çıkarabilir. Filmin en önemli sorunu, bünyesinde taşıdığı politik önermesi. Süper kahraman olmak isteyen gencin, ona yemekler yapan komşu kızı Kader’le evlenmesi, süper kahramanlık hayallerinin peşini bırakıp çoluk çocuğa karışması, hâkim toplum yapısına boyun eğmeyi, sıradanlaşmayı, meraklarını, idealarını yok saymayı ve sisteme entegre olmayı simgeliyor.

2021, sinema namına konu çeperi zengin bir film listesi önümüze koydu. Kadın yönetmen sayısının çok az olması bu yılın en göze çarpan eksiği. Filmlerin çoğunluğunun vicdani muhasebeyi merkeze alması ve sınıfsal dinamiklerden hareket etmesi ise umut verici. 2021 filmleri değerlendirmesini, bu yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde jüri başkanı olan Emin Alper’in ulusal filmleri değerlendirdiği konuşmasındaki temennisiyle bitirelim:

"Çağına yeterince tanıklık etmemekle eleştirilirdi sinemamız. Belki de ilk kez suçun giderek alenileştiği, sıradanlaştığı, adalet arayışının anlamsızlaştığı, vicdanlarımızın her gün susturulmaya çalışıldığı, köreltildiği bir baskı atmosferinde sinemacılarımız vicdani muhasebenin, insanlığın vicdani muhasebesinin hiçbir zaman bitmeyeceğini ve susturulamayacağını usul usul göstermeye başladılar. Umarız bu kıpırdanış, bugün suskunluğa zorlanmış, sesi kısılmış vicdanlarımızın bir gün gürleyerek geri döneceğinin habercisi olur. "


Rıza Oylum Kimdir?

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, RadikalGenç, Birgün, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı, Sendika.org, ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri ve İran Sineması kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihâzırda bir vakıf üniversitesinde sinema tarihi dersleri veriyor. Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor.