Festivallerden felsefeye ışık hakkında notlar
İnsanın ışık ile olan ilişkisi, onun en saf korkularının, dileklerinin ve minnet duygusunun bir ifadesi olarak aslında tüm insanlık adına büyük bir ortak değer. Işık ile insan varoluşu arasındaki en derin bağlantılardan biri de bilgi ve aydınlanmanın temsili olarak görülmesi.
Yazıma bugünün tarihi itibarı ile, ışığıyla parlayan, ileri görüşlülüğü, çalışkanlığı ve azmi ile bugün içinde yaşayabildiğimiz ülkeyi kuran Atatürk’ü saygı ve minnet ile anarak başlamak istiyorum. Yolumuz hala onun tuttuğu fener ile aydınlanıyor.
Yaşamsal kaynağımız ışığın simgesel anlamları büyük.
Dünyanın dört bir yanında düzenlenen ışık festivallerinin duyuruları ve çağrıları ile doldu mail kutum bu hafta. Yılın en karanlık ve en soğuk günlerini ısıtmak için kent yönetimleri ve özel girişimler ışık festivalleri düzenliyor. Işık, çağımızın görsel ve paylaşım ekonomisi için de iyi bir sahne yaratıyor. Bu festivaller ilgi ile izlenirken sıkça paylaşılarak sosyal medyada dolaşıma giriyor; şu ya da bu şekilde hem katılımcılarına hem de izleyenlere büyük mutluluk veriyor. Bu zamanlarda sanıyorum en çok ihtiyacımız olan, bu küçük renkli aydınlık mutluluk kırıntılarından başka bir şey değil.
Stockholm’un 16 ayrı noktasında düzenlenen Nobel Week Lights, dünyayı değiştiren fikirlerin gücünü kutlayan yıllık bir ışık festivali. Nobel Ödülü'ne layık görülen keşiflerden ve başarılardan esinlenen ışık enstalasyonlarıyla festival, yılın en karanlık zamanında herkesin ücretsiz erişebileceği kültürel bir deneyim sunuyor.
Festival, Nobel Ödülü Müzesi tarafından organize ediliyor; hem uluslararası hem de yerel sanatçıları, tasarımcıları ve öğrencileri Stockholm'de büyük ölçekli kamusal ışık sanat eserleri yaratmaya davet ediyor. Işık enstalasyonlarının hepsinin Nobel Ödülü sahiplerinin yaptığı bilimsel keşiflerden, edebiyattan ve barış çalışmalarından esinlenmiş olmaları bekleniyor.
Festivalin ilk kez düzenlendiği 2020'den bu yana, giderek daha fazla ilgi çektiği söylenebilir. Pek çok Stockholmlu, Nobel Ödülü sahiplerinin çalışmalarını yeni ve beklenmedik şekillerde aydınlatan sanat eserlerini deneyimlemek ve aynı zamanda sevdikleriyle birlikte Stockholm şehrini yeni gözlerle görme fırsatı yakalamak için Aralık ayındaki Nobel Haftası sırasında kış yürüyüşlerine çıkıyor ve bu ışıklar altında keyifli vakit geçirebiliyor. Bu etkinlik kuşkusuz turistler için de cazibe yaratıyor. Festival süresince altı farklı dilde yaklaşık altmış rehberli tur düzenleniyormuş.
Nobel Week Lights etkinliğine imza atanlar, Troika AB'den Annika Levin, Alexandra Manson ve Lara Szabo Greisman. Diğer yandan yerel yönetimin yanında pek çok kuruluş da desteğini esirgemiyor. Stockholm Şehir Belediyesi, Stockholm Ticaret Odası, aydınlatma alanında dünyadaki en geniş çaplı markalardan biri olan Fagerhult, FAM, Grand Hôtel Stockholm ve Einar Mattsson AB, Erling-Perssons, Knut och Alice Wallenbergs bunların arasında sayılabilir.
Sayabildiğim kadarı ile dünya çapında Nobel Week Lights gibi 60 kadar ışık festivali var; bunlardan en keyiflisi olan Amsterdam Işık Festivali 28 Kasım’da açılıp 19 Ocak 2024 tarihine dek izlenebilecek. Fransa’nın gastronomi merkezlerinden biri olan Lyon ise 5-6 Aralık tarihlerinde ışıklarla donatılacak. 19. yüzyıldan beri bu kentte insanlar camlarına mumlar koyarak Fête des Lumières isimli bu festivali kutluyor; günümüzde sanatçıların enstalasyonları ile oldukça turistik bir biçimde kutlanıyor.
Işık festivalleri, Hinduizm’deki Diwali ve Yahudilikteki Hanuka gibi, mutluluğun, umudun ve ışığın karanlık üzerindeki zaferinin sembolüdür bir bakıma, buna ilerleyen satırlarda daha detaylı değineceğim. Bu kutlamalar, ışığın toplumsal ve dönüştürücü yönlerini vurgularken tarihsel ve inanışsal geleneklere göz kırpıyorlar ve böylece insanların arasında bağ kurmaya devam ederek onların ortak anlayış geliştirmelerini pekiştiriyorlar. Yılbaşındaki ışıkla süsleme yapma geleneği ve isteğinin ardında da bu arzular var. Bu festivaller genel olarak umudu, yenilenmeyi, karanlık günleri yenme isteğini vurgulayan söylemleri ile ortaklar.
Hindistan’da ve dünya çapındaki Hintlilerce kutlanan Diwali, diğer bir deyişle Işık Bayramı Hindu geleneklerinin en önde gelenlerinden biri. Budistler ve Sihler tarafından da kutlanıyor. Işığın şeytanları ve kötülükleri uzaklaştıracağına inanıldığı için beş gün boyunca tüm evler, caddeler ışıklarla donatılıyor, yılın son günlerinde havai fişeklerle ve fenerlerle gösteriler düzenleniyor.
Yahudilerin Hanuka’sı da bir tür ışık bayramı. 25 Aralık-2 Ocak tarihlerine denk gelecek olan bu sekiz günlük tatil boyunca sofralar kuruluyor, her gece menora ismi verilen yedi ve dokuz kollu şamdanda bir mum yakılıyor. Bu şamdanların antik çağlarda yedi kollu; genel kullanımda ise dokuz kollu olduğunu görüyoruz. Menora’dan yani ışığın aydınlatıcı rolünden Exodus 25:31-40 bölümünde söz edilmiş; bu hikaye Yahudilerin Mısır esaretinden kurtularak Musa önderliğinde Kızıl Deniz’i aşarak kutsal topraklara ulaşmasını anlatıyor. Her bir gün için bir mum yakılıyor. Günümüzde bu aydınlığı temsil eden yedi kollu şamdan sadece dini mabedlerde kullanılırken, Yahudiler sekiz günlük bayramları boyunca dokuz kollu olanı kullanıyor; her gün bir mum yakılan şamdanda dokuzuncu ve diğerlerinden farklı konumlanan mum ise ışığın sürekliliğini, devamlılığını, tanrısal ışığı simgelemek için hep yanık kalıyor.
Çinlilerin dünya çapında kutladığı Fener Festivali Çin Yılı’nın bitişini kutlar. İnsanlar bu festival süresince kağıt fenerleri dilekler tutarak havaya veya suyun üzerine bırakırlar. Yeni yılın gelişine dair umudu, iyi niyeti böylece ışık yolu ile ifade etmiş olurlar.
Nobel Week Lights festivalinin düzenlendiği İsveç ve diğer İskandinav ülkelerindeki ışığı kutsayan bayram 13 Aralık tarihinde kutlanan St. Lucia günüdür; Christmas sezonu böylece başlamış olur. Bir Hıristiyan şehidi olan St. Lucia anısı ile bu bayramda kışın karanlık günlerine inat herkes beyazlar giyer ve mumlardan oluşan taçlar takarak ışığın parlaklığına, aydınlatıcılığına sığınır.
Avusturalya’da müzik, sanat ve eğlence organizasyonları ile tam bir kültürel festival havasına bürünen Vivid Sydney gibi pek çok etkinlik Finlandiya’dan Amerika’ya, Singapur’dan Londra’ya kentlere ışık ve coşku getiriyor.
Sadece yıl dönümleri değil, ay ışığı da insanlığın kutlamalarına ilham vermiş. Çin ve Asya ülkelerinde kutlanan Mid-Autumn Festivali veya Ay Festivali boyunca aileler bir araya geliyor, özel yemekler hazırlanıyor ve fenerler yakılıyor. Dolunay sırasında yapılan bu festival hasatı kutluyor; aslında bir bakıma Hıristiyan aleminin Thanksgiving’i ile eş görülebilir. Tayland’ın Loi Krathong isimli bayramı da aya adanmış. Ay ışığının ilham olduğu bu kutlamalarda da insanlar nehire süslenmiş yiyecek sepetleri bırakıyor; fenerler ile hem hasadın hem de yılın dönümünü kutluyorlar.
Kuşkusuz bu inanışlar insanlık kadar eskiler. Bu nedenle dinler veya coğrafyalar farklılaşsa da insanların inanışları, korkuları, dilekleri hep aynı kalıyor.
İnsanın ışık ile olan ilişkisi, onun en saf korkularının, dileklerinin ve minnet duygusunun bir ifadesi olarak aslında tüm insanlık adına büyük bir ortak değer.
Ritülleri doğuran duygusal yanı bir tarafa, ışık ile insan varoluşu arasındaki en derin bağlantılardan biri de bilgi ve aydınlanmanın temsili olarak görülmesi. Antik Yunanlılar, ışığı bilgelik ve anlayışın sembolü olarak değerlendirmiş. Platon, "Devlet" adlı eserinde yer alan mağara alegorisinde, ışığı cehaletten bilgiye geçişin bir sembolü olarak kullanıyor ve “Eğitim ve cehaletin doğamız üzerindeki etkisi, bir adamın karanlıktan ışığa çıkarılması gibidir,” diyor. Burada ışık, eğitimin sağladığı anlayış netliğini simgeler ve gerçek aydınlanmanın karanlıktan çıkmakla eşdeğer olduğu öne sürülür.
Benzer şekilde, 18. yüzyıldaki Aydınlanma dönemi, ışık ve akıl arasındaki bağlantıyı daha da güçlendirdi. Immanuel Kant, aklın insanlık için bir rehber ışığı olarak önemini vurguluyordu, “Kendi anlayışınızı kullanma cesaretini gösterin!” diyerek, entelektüel bağımsızlığın önemini ifade etmişti. Bu yaklaşım, bilginin, ışık gibi, cehalet ve batıl inançların gölgelerini dağıtma gücüne sahip olduğunu gösterir.
Bilimsel bir bakış açısı ile ışık, evreni anlama temeli olarak ifade edilir. Işığın incelenmesi, özellikle fizik ve optik aracılığıyla, gerçekliğin doğası hakkında derin keşiflere yol açmıştır. Albert Einstein, görelilik teorisi ile uzay ve zaman anlayışımızı devrim niteliğinde değiştiren bir bilim insanı olarak, “Işık, tüm varlıkların en mükemmelidir,” demiştir. O’nun ışığa adanmış çalışmaları bugünkü medeni çalışmaların nerede ise temelini oluşturuyor ve insanlığın, evrenin bilinmezlerine değin çözülmeyi bekleyen ip uçları içeriyor.
Işığın evrendeki temeli, kavramın varoluşun doğasına dair felsefi düşüncelerin odağına yerleşmesine sebep oluyor.
Işığın parçacık ve dalga olarak tanımlanan ikili doğası, algı ve gerçekliğe ilişkin ilginç sorular gündeme getirmiyor değil. Bu ikilik, insan deneyiminin bir metaforu olarak görülebilir ve dünyayı anlama çabamızın sıklıkla bakış açımızla sınırlı olduğunu öne sürer. Işığın fiziksel doğası bilimsel olduğu kadar felsefi anlamda da bilim insanlarını gerçekliğin nerede başlayıp nerelere uzandığına dek meşgul edip durur.
Kültürel olarak, ışık sanat, edebiyat ve gelenekte önemli bir rol oynamaktadır. Işık ve gölge arasındaki etkileşim, Caravaggio ve Rembrandt gibi sanatçıların eserlerinde merkezi bir tema olmuştur; bu sanatçılar, duyguları ve derinliği yansıtmak için chiaroscuro tekniğini kullanmışlardır.
Edebiyatta ise, Virginia Woolf gibi yazarlar ışığı, insan deneyiminin inceliklerini keşfetmek için bir motif olarak kullanmışlardır. Woolf, “Tarihin çoğunda, Anonim denen şey bir kadındır,” diyerek, bireysel seslerin, özellikle gölgede kalan kadınların fikirlerinin aydınlatılmasının önemi vurgulamıştı; insanlık hikayesini bu denli geniş ele almanın tarihsel anlatımı nasıl genişleteceğine ve aydınlatacağına dair bir çağrı idi bu önemli deyiş.
Işık felsefesi insan deneyiminin derinliğiyle zenginleşen anlam ve yorumlarla dolu zengin bir doku. Bilgiyi, aydınlanmayı, ilahi varlığı ve bilimsel ve ruhsal alanlardaki anlayış arayışını simgelemesi ile önemli bir metafor. Varoluşun karmaşıklıklarını keşfederken, ışık rehber bir ilke olarak sıkça kullanılıyor ve bilgelik, bağ kurma ve nihayetinde kendimize ve evrene dair derin bir anlayışa ulaşmamız gibi alanlarda yol gösterici olarak biliniyor. Zorluklar ve belirsizliklerle dolu bir dünyada, her gün kendi ritminde doğup batan güneş ile doğanın sahip olduğu müthiş denge ışığın kalıcı önemini vurguluyor ve sanırım bu döngü bize sürekli olarak büyüme, dönüşüm ve gerçeği arama potansiyelimizi hatırlatıyor.
Albert Schweitzer’in de belirttiği gibi, “Bazen kendi ışığımız sönüyor ve başka bir kişiden gelen bir kıvılcım ile yeniden alevleniyor. Hepimizin içinde bir ateş yakmış olanları derin bir minnetle düşünmek için bir sebep var.”
Ateşin kontrolü ve kullanımı, insanlık tarihinin en önemli gelişmelerindendi. Ateş, insana sıcaklık, koruma ve ışık kaynağı sağladı; günü uzatarak karanlıkta bile insanın aktif olmasına olanak tanıdı. Kontrollü ateş kullanımına dair kanıtlar, yaklaşık bir milyon yıl öncesine kadar uzanıyor ve arkeolojik alanlarda sıkça ocaklar ve yanmış kalıntılar gözlemleniyor.
Fransa'daki Lascaux ve İspanya'daki Altamira gibi yerlerde bulunan en eski tarih öncesi mağara sanat eserleri, erken insanların doğal pigmentlerle resimler yaptığını gösterir. Bu mağaralarda is ve meşale izlerinin varlığı, bu karanlık alanların aydınlatılması için ateşin kullanıldığını ve böylece sanat eserlerinin oluşturulmasını sağladığını gösteriyor. Arkeologlar, tarih öncesi insanlar tarafından kullanılan ilkel taş lambalar keşfetmişler. Bu lambalar, taşların oyulmuş kaplar haline getirilmesi ile yapılmış olup, muhtemelen hayvan yağı ile dolduruluyor, fitil eklenerek karanlıkta bir ışık kaynağı olarak kullanılıyordu.
İngiltere'deki Stonehenge, İrlanda'daki Newgrange ve Anadolu’daki Göbeklitepe, Karahantepe gibi bazı tarih öncesi yapılar, güneşin hareketine dair bir anlayışla inşa edilmiş gibi görünüyor. Bu hizalamalar, tarih öncesi insanların güneş ışığının önemini fark ettiğini, muhtemelen tarımsal amaçlar veya törenler için kullandığını düşündürüyor ve günümüzde pek çok arkeolog ve tarih uzmanı birlikte bu sırları çözmeye çalışıyor. Örneğin, Newgrange, kış gündönümünde iç odası güneş ışığıyla aydınlanacak şekilde hizalanmış.
Yine çeşitli tarih öncesi kazılardan elde edilen kanıtlar, erken insanların gök cisimlerini gözlemlediğini ve zaman tutma ile navigasyon için ay ve güneşin döngülerini kullandığını gösteriyor. Bu göksel ışık kaynaklarına dair farkındalık, tarım ve avcılık faaliyetlerinin planlanması için hayati önem taşıyor olmalıydı.
Arkeolojik buluntulardan, ışığın ritüellerde ve sembolik bağlamlarda kullanımına dair çıkarımlar yapılıyor. Güneş diskleri ve güneş motifli eserler gibi nesneler, özellikle güneşten gelen ışığın, tarih öncesi insanlar için yaşam, bereket ve yeniden doğuşu temsil edebilecek önemli bir sembolik anlam taşıdığını açıkça ortaya koyuyor.
Hitit imparatorluğunun güneşi simgeleyen mühürü doğup büyüdüğüm Ankara’nın orta yerinde yükselir. 1978 yılında heykeltraş Nusret Suman tarafından yapılan bu heykel Alacahöyük kazılarında bulunmuş bir Hatti heykelinin kopyasıdır; 1973 yılında Belediye Başkanı Vedat Dalokay bu buluntuyu Ankara şehrinin simgesi haline getirmişti. Heykel 2022 yılında yeniden restore edildi ve Sıhhiye meydanında varlığını koruyor.
Anadolu, tarihin en eski bereketli topraklarına sahip olduğu üzere en eski uygarlıklarının da yaşadığı bir havza olarak ışık ile ilişkili pek çok simgenin, ritüelin doğduğu bir beşik konumunda. Burada Hititlerden önce kendi uygarlıklarını kuran, kendi dillerini yaratan ve Işık İnsanları anlamına gelen Luvi ismindeki geniş bir kavimin varlığını biliyoruz. Günümüzde yapılan araştırmalarla incelenen Luvice tabletler bu insanların ışık döngüsüne göre yaşayan barışçıl bir toplum olduklarını gösteriyor bu kavimin aynı zamanda antik Roma ve bağlantılı olarak da antik Yunan tarihine nasıl etkili olduklarını her geçen gün biraz daha iyi anlayabiliyoruz.
Tarih öncesi insanların ışık anlayışına dair doğrudan kanıtlar sınırlı olsa da bu bulgular, ışığın günlük yaşamlarında ve kültürel uygulamalarında oynadığı kritik rolü ortaya koyacak nitelikte. Işığı kullanma ve ondan yararlanma yeteneği, sanat ve mimariden toplumsal organizasyon ve dini uygulamalara kadar her şeyi etkileyen, insan gelişiminde temel bir adımdı. Bu nedenle insanlığın mitleri, hikayeleri de hep ışık etrafında gelişti.
Bugünkü ışık festivaleri insanları nasıl bir araya getiriyorsa, tarihten bu yana çeşitli dini inanışlar ve ritüller de insanları ışık etrafında bir araya getirdi ve bağladı.Tanrısal ışık veya tanrının ışığı bu nedenle günümüze dek kutsal bir kavram olarak yerini koruyor.
Farklı ruhsal ve dini geleneklerde, ışık genellikle ilahi bir varlık veya iyiliğin sembolü olarak görülür.
Budizm'de, aydınlanma genellikle karanlıktan çıkıp ışığa ulaşma durumu olarak tanımlanır. Buda, derin içgörüleri simgeleyen ışıltılı bir figür olarak sıklıkla tasvir edilir. Dhammapada’da şöyle der: “Bir mum, ateş olmadan yanamaz; insanlar da ruhsal bir yaşam olmadan yaşayamaz.” Burada ışık, ruhsal aydınlanmanın özünü, doğasını simgeler; içsel huzurun bilgelik yolunda aydınlatıcı bir yol olduğunu belirtir.
İslam inancında Allah cennetlerin ve dünyanın ışığıdır. (Nur, 24:35). Işık anlamındaki Nur suresi, tanrısal/ içsel ışığı, aydınlanmayı ifade eden bir bölümdür kutsal kitapta.
"Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde lamba bulunan bir kandil yuvası gibidir. O lamba bir cam içindedir; cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; doğuya da batıya da nispetle olmayan, bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Onun yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık verir. Nur üstüne nurdur. Allah, dilediğini nuruna yönlendirir. Allah insanlara örnekler verir ve Allah her şeyi bilendir” der Kuran bu bölümde.
Bakara Suresi'nin 257. ayetinde, Allah'ın kendisine inananları karanlıklardan aydınlığa çıkardığı belirtilir: "Allah, iman edenlerin dostudur; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise tağuttur(1); onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşin arkadaşlarıdır; onlar orada ebedi kalacaklardır." denmektedir.
İslamiyette ışık, kıyamet günü bağlamında da geçer ve müminlerin iman ve doğruluklarının bir işareti olarak ışığa sahip olacakları anlatılır. Hadid Suresi'nin 12. ayetinde şöyle denir: "O gün, mümin erkekleri ve mümin kadınları, nurları önlerinde ve sağ yanlarında koşarken görürsün..."
Peygamberler, insanlara rehberlik ve ilahi vahiy getiren ışık taşıyıcıları olarak görülürler. Kuran, sıkça vahyin kendisini insanlığa rehberlik eden bir ışık olarak tanımlar. Kuran'da ışık bu örneklerdeki gibi pek çok kez, Allah'tan gelen rehberliği, açıklığı ve gerçeği vurgulayan sembolik anlamlarla kullanılır. Işık, Allah'ın hikmetini ve bilgeliğini arayanlara bahşettiği ilahi bilgelik ve bilgi için güçlü bir metafor olarak hizmet eder.
Işığın bu varlığı uygulamada da geri planda devam eder. Örneğin Ramazan boyunca insanlar güneşin batımından doğumuna kadar yemek yer; ve gün ışığı altında Allah’a bağlılıklarını göstermek için oruç tutarlar. Müslümanların bir ışık bayramı olmasa da dini bayramlarında minareler arasına mahyalar asar; bu yağlı fenerler ile güzel dilekleri paylaşırlar. Günümüzde bu mahyalar LED ışıklardan yapılıyor.
Yine İslamiyet’te Hz. Muhammed’in doğumuna Mevlid Kandili ismi verilir ve kutlanır. Bu inanışta ışık kaynağı anlamına gelen kandiller içsel bütünlüğü, hesaplaşmayı, arzuları, dilekleri, tanrıdan affı simgeler yani bir tür aydınlanma günleridir. Ülkemizde olmasa da bazı Müslüman toplumları kandil günleri mumlar yakar; etraflarını ışıklarla donatırlar; ancak İslamiyet için ışık görünürlükten çok; daha ruhani bir iç aydınlanma anlamında sessiz ve sedasız bir durumdur.
Hıristiyan teolojisinde de Tanrı, saflığı, kutsallığı ve ilahi gerçeği simgeleyen bir ışık olarak tanımlanır. İncil'de 1. Yuhanna 1:5'te, "Tanrı ışıktır ve O'nda hiç karanlık yoktur" denir. Bu ayet, Tanrı'nın mükemmel doğasını ve O'nda günah veya kötülüğün bulunmadığını söyler.
İsa, Yeni Ahit'te sıkça "Dünyanın Işığı" olarak anılır. Yuhanna İncili 8:12'de İsa, "Ben dünyanın ışığıyım. Beni izleyen asla karanlıkta yürümez, ama yaşam ışığına sahip olur" der. Bu metafor, İsa'nın manevi aydınlanma ve kurtuluşun kaynağı olduğunu, inananları günah ve cehalet karanlığından çıkardığını vurguluyor.
Yine bu dini inanışta da ışık, sıkça rehberlik, bilgelik ve gerçeğin açığa çıkması için bir metafor olarak kullanılır. Mezmurlar 119:105'te, "Sözün ayaklarıma çıra, yoluma ışıktır" yazar. Bu, Tanrı'nın sözünün inananlara ahlaki ve manevi yolculuklarında yön ve netlik sağladığı inancını aşılar.
İncil’de Matta 17:1-9'da betimlenen İsa Mesih'in ilahi doğası; yüzünün güneş gibi parlaması ve giysilerinin ışık gibi beyaz olması ile ifade edilir. Bu dinde insanlar da "dünyanın ışığı" olmaya çağrılır. Dağdaki Vaaz bölümünde İsa, takipçilerine "Siz dünyanın ışığısınız. Tepe üzerine kurulu bir şehir gizlenemez...ışığınız insanların önünde parlasın, iyi işlerinizi görsünler ve göksel Babanızı yüceltsinler," demektedir. (Matta 5:14-16)
Tüm bu ifadeler ve çağrılar dinin ritüellerinde sembolizm olarak yerini bulur. Işık, Hıristiyan ibadet ve ritüellerinde sıkça kullanılır. Kiliselerde mumlar, Mesih'in ışığını ve Kutsal Ruh'un varlığını simgelemek için kullanılır. Örneğin, Paskalya Ayini, İsa'nın dirilişini ve ışığın karanlık üzerindeki zaferini sembolize eden Paskalya mumunun yakılmasıyla başlar.
Blaise Pascal’ı analım: Bu düşünür inançların inanmak isteyenler için yeterince ışık barındırdığını, buna karşılık inanmayanlar için de kör edici gölgelerle dolu olduğunu söyler.
Işığın üzerimizdeki tüm bu egemen varlığı felsefe tarihinde de açıkça etkili olmuştur. Plato için bilgeliğin ve gerçeğe bağlılığın simgesi ışıktır. Düşünüre göre karanlıktan korkan bir çocuğu kolayca affedebiliriz; ancak bir yetişkinin karanlıktan korkması açıka trajedidir.
Mevlana, ışığı dönüştürücü ve iyileştirici güç olarak ele alır. Her yaradan içeri ışığın gireceğini söyler; yaralar yara değil, içine ışık sızan çatlaklardır O’na göre. Yaşadığımız kötü deneyimlerin aslında derinleşmemiz, gelişmemiz, aydınlanmamız için bir fırsat olduğu anlamına gelir bu.
Immanuel Kant insanın aydınlanmasını, salt kendine odaklı bir bakış açısından kurtulmak, olgunlaşmamışlıktan sıyrılmak olarak niteler. Jung ise insanın, ışığı hayal ederek aydınlanamayacağını, ancak karanlık noktaları hakkında bilinç sahibi olarak aydınlanma yaşayabileceğini savunur.
Sizlere bugün ışık hakkında son yıllardaki okumalarımdan ve notlarımdan kısa ve özet bir derleme sunmaya çalıştım. Daha da uzatmamak için burada değinmediğim çok fazla boyutu var ışık kavramının. Günlük yaşamımızda bu denli kullandığımız bu kavram, hepimizi birbirimize ilkel çağlardan beri, muhtemelen ortak bilişsel düzeyimizde bağlayan önemli bir varlık. Üzerinde daimi olarak düşünmeyi ve çalışmayı gerektiriyor. Bu hafta evimin ortasına ışıklı bir ağaç koyacağım ve yeni yılın ilk günlerine dek bol bol mum yakacağım.
(1) Tağut (Arapça: طاغوت, geniş anlamda: "ölçüyü aşmak"), Allah'tan başka bir ibadet odağını ifade eden İslami terminolojidir.
Özlem Yalım Kimdir?
Ankara doğumlu, İstanbul’da yaşıyor ve aydınlatma sektöründe strateji ve marka yöneticisi olarak profesyonel kariyerine devam ediyor. 1995 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden lisans derecesi aldı, tasarım mesleğinin hemen her alanında gerek kendi firmalarında gerekse çeşitli kurumsal firmalarda ve pozisyonlarda rol aldı. Sivil toplum çalışmaları gerçekleştirdi, uluslararası sergilerde koordinatör ve katılımcı olarak yer aldı, pek çok yarışmanın yazımında ve jürisinde katılımcı oldu. Aydınlatma başta olmak üzere halen tasarımla ilgili alanlarda eğitimler, atölyeler ve konferanslar vermekte. Tüm meslek yaşamı boyunca düzenli olarak çeşitli aylık mecralarda mesleki yazılar yazan tasarımcı, 2013-2015 arasında Optimist dergisinde aylık köşe yazarlığı yaptı. 2018 yılından bu yana sırasıyla Cumhuriyet Pazar, T24 ve Gazete Pencere Pazar’da haftalık köşe yazarlığı yaptı. ‘Bidebunu izle’ Youtube kanalında Şehirler/Şekiller programını, Açık Radyo’da Rotatif programını (cohost) hazırladı ve sundu. Yaratıcı endüstriler alanındaki kritikleri ve ürettiği içerikler talep üzerine halen farklı mecralarda yayınlanıyor. Bunlar arasında Arkitera, Manifold, Sanatatak, Art Unlimited, Oggusto gibi yayınlar sayılabilir. NTV kanalında yayınlanan TurkMucit yarışmasının jüri üyeleri arasında bulundu; İstanbul Tasarım Bienali’ni tasarladı ve İKSV ile birlikte hayata geçirdi. İKSV de görev yaptığı 2010-2014 döneminde iki kez Turkishtime dergisi tarafından üst üste Türkiye’nin en yaratıcı 50 profili arasında gösterildi. Kanada’da yaşayan ve çalışan bir kızı var.
Şiddet ve mimarlığın kesişimleri 24 Kasım 2024
Genç kadın girişimcilerden etik mobilya markası: Edizione Living 17 Kasım 2024
Simetri: Duygu dünyamızla tasarım arasında güçlü bir bağ 03 Kasım 2024
Tasarımda global disiplinlerarası pratik: Snøhetta 27 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI