YAZARLAR

‘Fatma’ ne yaşar ne yaşamaz

“Fatma”, birbirinin içine geçmiş birçok konu ve karakteri organik bir biçimde bir arada tutmayı başarıyor. Bölüm sayısının ve sürelerin makul düzeyde tutulmuş olması olası fazlalıkların önünü alıyor.

Evlere temizliğe giden emekçi kadınlar üzerinden Türkiye alegorisi yapmak yakın dönemin kalburüstü iki Netflix dizisinin ortak noktası olarak dikkat çekiyor. Malum rüzgârı hızlı esen ama soluğu çabuk kesilen “Bir Başkadır”ın ana karakteri de ev emekçisi bir kadındı. Bu hafta Netflix'te gösterilmeye başlanan “Fatma”nın ana karakteri de temizlik işi yapıyor. Ama “Fatma”nın ortak noktası yalnızca “Bir Başkadır” ile değil. Ahu Öztürk’ün 2015 tarihli “Toz Bezi” filmini fazlasıyla çağrıştırıyor açılışıyla. Temizlikçi kadın, kayıp koca vb. “Toz Bezi”nin ilk dakikalarında Didem İnselel’in canlandırdığı, küçük kız çocuğu annesi ev sahibesinin ana karaktere dönüp, “Kocandan haber yok mu?” diye sorduğu bir an vardı ve kayıp kocayı öğreniyorduk. Burada da yine Didem İnselel tarafından canlandırılan küçük kız çocuğu annesi ev sahibesinin Fatma’ya dönüp aynı soruyu sormasının bir ‘tesadüf’ olmadığını, bilinçli bir ‘saygı duruşu’ olduğunu düşünmek isterim.

“Fatma”ya dair ‘ama’ları en baştan söylemek gerek belki de. Çünkü çoğu zaman bir eserin iyi yanlarını anlattıktan sonra gelen ve ‘ama’ ile başlayan cümleler kendisinden öncekilerin etkisini azaltabiliyor. “Fatma” hem sınıfsal hem de cinsiyet olarak ezilen emekçi bir kadının bir ‘seri katile’ dönüşme hikâyesi olarak özetlenebilir. “Ama”sı ise şu: Fatma’nın bütün hikâyesi, diziye dahil olan erkek yazar tarafından anlamlandırılıyor yine. Uğur Yücel’in canlandırdığı yazarın kaleme aldığı romanı mı takip ediyoruz, yoksa gerçekten Fatma’yı mı sorusu arada kafaları karıştırıyor. Fakat yazar karakterinin dış ses olarak aralara girip, Twitter’a yazsak dalga geçilecek ifadelerle Fatma’nın hayatını tarif ettiği bölümlerden, en azından anlamlandırma işinin ona havale edildiğini düşünüyoruz. Böyle bir hikâyeye erkek anlatıcı koyma ihtiyacının gereksizliği bir yana, kanımca dizi içinde işlemeyen, olmasa da olur denilecek tek karakter de yazar aslında. Yalnızca hikâyedeki varlığıyla değil, tasarım olarak da çok eski duruyor çünkü. En son 2001 yılında gördüğümüz bilgisayarı ve televizyonuyla dizinin içinde dolanan bir hayaletten öteye gidemiyor bu karakter maalesef.

Gelelim “Fatma”nın “ama”sız ve “fakat”sız yanlarına. Kocası hapse girdikten sonra temizlikçi olarak çalışmak zorunda kalan, içine kapanık, özgüven olmayan bir kadın olarak tanıyoruz Fatma’yı. Kocası hapisten çıktığı halde onun yanına gelmemiştir. Kısa süre önce oğlunu kaybeden Fatma’nın çocukluğundan taşıdığı ağır yükleri de var. Bu geçmiş kız kardeşi ile arasına mesafe koymasına neden olmuştur. Kocasını aradığı bir gün ‘refleks’ olarak işlediği cinayet, 35 yıllık hayatındaki bütün travmaları tetiklemeye başlar.

Özgür Önurme’nin yarattığı “Fatma”yı benzerlerinden ayıran iki temel özelliği var. İlki, yakın dönem dizi ve filmlerde sıkça görmeye alıştığımız ama çoğu zaman ‘kamu spotu’ halini alan toplumsal sorunların/ kimliklerin temsilindeki başarı. Dizide engelli bireylerden cinsel istismara, evlat acısından iş cinayetlerine, Kürt kimliğinden sınıf meselesine kadar birçok ağır konu kendisine yer buluyor. Önurme, bütün bu meseleleri sömürmeden organik bir şekilde hikâyenin parçası haline getirmeyi başarıyor. Fatma’nın cinayetlerini katarsise, Kürtçe diyalogları bir lütfa, geçmişin travmalarına sömürüye, yoksulluğu drama dönüştürmeden birbirine eklemleyerek gayet başarılı bir şekilde geçiriyor seyirciye.

İkinci özellik ise aslında izlediğimiz şeyin tam tersini inşa etmedeki başarısı. Dizinin ilk dakikasından itibaren kendisine güven konusunda sıkıntı yaşadığını anladığımız, kocası olmadan bir hiç olacağı izlenimi veren Fatma’nın bütün yaşadıkları hayatının kontrolünü kaybediyormuş hissi uyandırıyor. Yaptığı, yapmak zorunda kaldığı şeyleri olayların akışı belirliyormuş, her şey tesadüflerin zorunlu bir sonucuymuş gibi görünüyor bir yandan. Ama öte yandan bu dağılma sürecinin bir tür toparlanmaya doğru gidiş olduğunu, Fatma’nın yalnızca fiziki anlamda birilerini ortadan kaldırarak değil, aynı zamanda içindeki suçluluk duygusunu da imha ederek kendisini yeniden inşa ettiğini çıkarabiliriz dizinin bütününden.

“Fatma”, karakterlerinin temsil ettiği şeylere gereğinden fazla anlam yüklemeden birbirleriyle ilişkilerini dinamik bir biçimde anlatmayı tercih ettiği için kendisinden önceki işlerden ayrılıyor. Burcu Biricik’in çok özendiği her halinden belli olan performansı da bunda etkili. Hazal Türesan (Emine) ve Gülçin Kültür Şahin (Kadriye) de ona eşlik edince kadın oyuncular üzerinden yükseliyor dizi.