Facebook ana akım siyasetle nasıl bütünleşti?

2011'de Tunus’ta isyan patlak verdiğinde Time dergisi bunu ‘Facebook Devrimi’ olarak adlandırdı. Bu süreçler daha sonra Facebook'un ‘karşı mobilizasyon’ sürecinde etkin hale gelmesine yol açtı.

Facebook ana akım siyasetle nasıl bütünleşti?
Fotoğraf: Pixabay
Google Haberlere Abone ol

Küresel zenginlerin ve özellikle de Silikon Vadisi milyarderlerinin siyasete neden ve nasıl katıldığını anlamak adına iki büyük kırılma noktasından bahsetmiştim. İlki 2008 finansal krizi, ikincisi finans krizinin ardından ortaya çıkan toplumsal ayaklanmalardı. 2008 krizi ekonomiyi ve kapitalizmi, toplumsal ayaklanmalar ise siyasi tartışmaları ana akım söylemde yerleşik hale getirdi. Yoksullaşma, borçlandırma, kemer sıkma ve özelleştirmeler karşısında mobilize olan ve harekete geçen toplumsal kesimlerin sisteme yeniden nasıl dahil edileceği sorusu yaşadığımız dünyayı şekillendiren temel sorunlardan biri haline geldi. Silikon Vadisi elitlerinin zenginliğini kazandığı platformları aynı zamanda siyasi ve toplumsal olaylara müdahil olarak kullanmaya başlaması da bu süreçte yaşandı. Güvencesizleşmiş, geleceksizleşmiş ve borçlanmış isyankarların nasıl pasif birer seçmen haline dönüştürüleceği sorusu yeni bir konsensusun inşasına yol açtı. Bu yeni konsensus siyaseti dışlamadı ama kolektif hareketleri siyasetten dışladı, kapitalizmi eleştirisiz bırakmadı ama kapitalizmin yanlış kişilerin elinde yanlış bir şekilde uygulandığını ifade etti. Ekonomi ve siyaset alanındaki çelişkiler keskinleştikçe devlet aracılığıyla kolektif mobilizasyon ve eylem kapasitesinin altı oyuldu ve siyasete bireysel dahil olma kapasiteleri genişledi. Artık siyasete müdahil olmanın tek yolu var olan gelişmeleri izleyen ve oylayan bireyler haline gelmek oldu. Bu yazının konusu olan Facebook, özellikle bu izleyici-oylayıcı seçmen profilinin inşasında aktif rol alan şirketlerden biriydi.

FACEBOOK DEVRİMLERİNDEN CAMBRİDGE ANALYTİCA’YA

2011 yılında Tunus’ta isyan patlak verdiğinde Time dergisi bunu meşhur bir şekilde ‘Facebook Devrimi’ olarak adlandırdı. Bin Ali rejimi 1987’den bu yana iktidardaydı ve 23 yıllık kesintisiz iktidar dönemi sayısız rüşvet ve yolsuzluk skandalı ile çalkalanmıştı. Aynı zamanda otoriterleşme yükselmişti. Her ne kadar Buazizi’nin intiharı ayaklanmayı tetiklemiş olsa da rejime karşı siyasi mobilizasyonun uzun bir tarihi vardı. ‘Facebook Devrimi’ gibi bir ifade kerameti siyasi mobilizasyondan alıp kullanılan araca yükledi ve ülkedeki geçmiş mücadeleleri görünmez hale getirdi. Kuşkusuz toplumsal hareketler ve yeni iletişim araçları toplumsal mobilizasyonu kolaylaştırmıştı ama tek başına herhangi bir ağ içine dahil olmanın, online kalmanın ve iletişim kurmanın yeterli olmadığını gösteren sayısız örnek de vardı.

Yine de Facebook’un toplumsal hareketlerin siyasi mobilizasyonunda etkin bir biçimde kullanılışı, daha sonra ‘karşı mobilizasyon’ sürecinde etkin hale gelmesine yol açtı. En bilindik örnek Cambridge Analytica’ydı. Bir İngiliz danışmanlık firması olan Cambridge Analytica, siyasi reklamcılık için kullanıcıların onayı olmadan verilerini toplamaya başladı. ‘Bu sizin dijital yaşamınız’ başlığında toplanan veriler bir dizi soruya yanıt isteyerek psikolojik profilleri çıkarmayı ve aynı zamanda oy veren profili inşa etmeyi hedefledi. Bu süreçte 87 milyon insanın Facebook profil verilerinin toplandığı söylenmektedir. Skandalı ortaya çıkaran, bu verilerin Donald Trump’ın 2016’daki başkanlık kampanyasında aktif bir şekilde kullanılmasıdır. Aynı şekilde şirket Brexit referandumuna müdahale etmekle de suçlanmıştır. Facebook verilerinin elde edilmesi ve seçmen profili inşa etme sürecinde Trump destekçisi ve teknoloji yatırımcısı Peter Thiel tarafından kurulan Palantir Technologies'in de önemli rol oynadığı ifade edilmektedir. Buna göre Palantir ve Cambridge Analytica yöneticileri siyasi kampanyalar üzerinde çalışmak için görünürde ortaklık kurmasa da bunu çalışanları aracılığıyla yapmışlardır. 

Cambridge Analytica kuşkusuz en çok bilinen ve tartışılan örneklerin başında gelmektedir. Yine de Facebook’un etkisi sadece bununla sınırlı değildir. Örneğin Brezilya’da 2022’deki seçimlerde Facebook’un nefret söylemlerine dolaylı biçimde izin verdiği ve dezenformasyon yaydığı belirtilmiştir. Dahası yanlış seçim tarihini dolaşıma sokma dahil pek çok yalan haberi de yaygınlaştırmıştır. Bolivya’da darbenin desteklenmesi ve geçici hükümetin savunmasında, Venezuela’da siyasi muhalefetin desteklenmesinde, Meksika’da mevcut parti Morena’nın eleştirisinde Facebook etkili bir şekilde kullanılmıştır. Şirket Myanmar, Etiyopya’da Kenya’da karşı şiddet ve siyasi soykırımı teşvik eden reklamları onaylamıştır.

Bunlar en uç örnekleri oluştursa da Facebook’un 2018 yılına kadar 66 ülkede seçimlere müdahil olduğu ve etkilediği belirtilmektedir. Meşhur ‘ben bir seçmenim’ butonu bu ülkelerin çoğunda kullanılmıştır. Dahası aynı rapor bu butonun seçmenlere yönelik özel bir deneyin sonucu olduğunu söyler. Seçmenleri bir tür ‘laboratuvar faresi’ olarak konumlandırarak tercihleriyle ilgili deney yapılmıştır. 2010 yılındaki ABD kongre seçimleri bunun ilk örneğidir ve yaklaşık 61 milyon Facebook kullanıcısı farkında olmadan bu deneye katılmış ve Facebook aracılığıyla siyasi seferberlik mesajları almıştır. Bu mesajlar insanların siyaseten kendini ifade etmesinde, bilgi arayışında ve oy verme davranışlarında doğrudan etkili olmuştur. Hatta sadece mesajı alan kullanıcılar değil bu kullanıcıların arkadaşları ve arkadaşlarının arkadaşları da etkilenmiştir.

Donald Trump’ın 2024 yılında seçilmesinde Facebook değil Elon Musk ve Twitter’ın konuşulması Mark Zuckerberg ve şirketinin özel bir tercihi olarak görülebilir. 2016 yılında Cambridge Analytica’nın ABD demokrasinin altını oyduğu yönündeki kamusal yansıması ve 2020 yılında Zuckerberg ve eşinin yerel seçim ofislerine 400 milyon dolar bağışlaması, 2024 yılında Zuckerberg ve şirketini sessiz kalmaya itmiştir. Kuşkusuz bu, güvenli sularda kalma ve tartışma odağı olmamaya yönelik bir stratejinin parçasıdır.

SONUÇ YERİNE

Yeni Trump yönetimi ile Elon Musk arasında bir tür ortaklık söz konusudur. Yine de Musk dahil ABD’nin yeni yönetiminin teknoloji şirketleriyle olan ilişkisini ise yapay zekâ düzenlenmesi, anti-tröst davaları, şirket birleşmeleri ve satın almaları, gümrük tarifeleri gibi konular belirleyecek gibi görünüyor. Facebook’ta bu şirketler arasında ve eyaletler arasındaki gümrük düzenlemeleri son derece önem arz ediyor.

Facebook’un ya da genel olarak Meta’nın önemli farklarından biri ekonomik gücünü ve bu ekonomik gücü elde ettiği platformları aynı zamanda siyaseti ve toplumsal meseleleri şekillendirebilmek için kullanabilmesidir. Siyasi mobilizasyonun geri çekildiğinde ya da bizzat devletler aracılığıyla altı oyulduğunda, Facebook seçmen profilleri çıkarma ve inşa etme, politik polarizasyon yaratma konusunda son derece etkili bir rol oynamıştır. Facebook siyasi elitlerin siyasi performanslarının ‘izlendiği’ ve ‘oylandığı’ bir konsensus yaratmada son derece etkili bir platform haline gelmiştir. Elbette sadece bununla sınır değildir. Facebook aynı zamanda radikal sağ hareketlerin örgütlenmesinde de son derece etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Time dergisinin ‘Facebook Devrimleri’ tanımından 10 yıl sonra Faceook’un Beyaz Üstünlükçü milislerin radikalleşmesinde kullanıldığı uyarısı da son derece ironiktir.