YAZARLAR

Eylem, savunma, kampanya, komisyon

Bilimsel veri ve analiz olmadığı halde “İstanbul Sözleşmesi, şiddeti önleyemedi” hezeyanları doğrultusunda siyasi karar alınabildi. Bakalım bu kararın savunması nasıl yapılacak?

Sosyal medyada bir günlük saltanat keyfiyle, bayram coşkusunu önden yaşayan kadınlara bir sürpriz de komisyondan geldi. 'Komisyon ne alaka, hangi komisyon' şeklindeki muhayyel soruların cevabına geçmeden önce tadı damağımda kalan eylemden söz edeyim biraz. 'Sokaklar, alanlar kapalıysa agora olmaktan çoktan çıkıp arenaya dönüşmüş sosyal medya var' diyerek kolları sıvamış, girişmiştik eylem hazırlığına. Bayram öncesi baklava-börek, sarma-dolma yapmak yerine videolar çeken kadınlar -ki benim kadar tembel olmayan çoğunluk hepsini birden yapmış olabilir- emeklerinin karşılığını aldı. 11 Mayıs İstanbul Sözleşmesi’nin onuncu yıldönümü içindi bütün hazırlıklar. Dile kolay Sözleşme on yaşında ve bu da bizim bayramlarımızdan. On yıl önce törenlerle imzalanmış Sözleşme’mizi Cumhurbaşkanı, sözde fesih kararıyla gözden çıkarmış olsa bile “vazgeçmiyoruz” kararlılığı coşkuyla ilan edildi, sosyal medya alemine. Gün boyu gündem listesinin üst sıralarında kalabilmek az başarı olmadığı gibi az emekle de gerçekleşmedi. Günlerce çalışmanın ardından gelen liste başı olma başarısı demokratik ülkelerde yönetimin dikkatinden kaçmazdı herhalde. Neyse ki ülke gerçekleri böyle afaki beklentilere yuvarlanmaktan koruyor herkesi. Eyleme katılımın yüksekliği, ilin, beyden yaman olduğunu göstermeye yetmese de bu yolda işaret sunuyor.

11 Mayıs günü, İstanbul Sözleşmesi’nin 10’uncu yıldönümünde, Danıştay 10’uncu Daire’nin savunma çağrısı da yer aldı haberlerde. Mart geçti, nisan geçti ve Mayıs’ın 11’inde açılan davalardan en azından bir tanesinin işleme alındığını anlamış olduk. Sözde fesih kararına ilişkin Danıştay’a pek çok dava açılmıştı. Yürütmenin durdurulması istemli iptal davalarına karşı Cumhurbaşkanı, usul ve içerik yönünden savunma yapacak ve zamanı ile detayları merakla bekleniyor. Zamana oynayacağına kuşku yok, gerçi savunmada yazılacaklara dair merak olsa da sonuçtan ümitvar değil kimse. Önemli olan şu ki tek kişilik yürütme, bildiğim kadarıyla ilk defa idari işlemi nedeniyle idari yargıya hesap verecek. Savunmasını “verir mi vermez mi” sorusunu dile getirmek bile istemiyorum. Artık bu kadarı da olmaz naifliği ile “ne zaman verir, içeriği ne olur” sorularının cevabını umuyorum. Ucube sistemde tüm yetkilerin tek kişide toplanmasıyla çok güçlü hisseden tek yönetici, aynı zamanda tek sorumlu olma gerçeğiyle belki ilk defa yüzleşiyor. İdari yargının savunma istemesi ilk defa gerçeklerle burun buruna gelmesine yol açmış olabilir. Hukuksuzluk yıllarında İstanbul Sözleşmesi hakkındaki kararı nedeniyle yargıya gerekçelerini açıklamaya mecbur olması, numunelik işlerden, önemi az değil. Merakla beklemeye değer.

Eylem yorgunluğu hatta sarhoşluğu yaşayan kadınların önünde hâlâ çok iş var. EŞİK (Eşitlik için Kadın Platformu) hiç ara vermeden çalıştı ve Şiddetle Mücadele Komisyonu’na ilişkin peş peşe üç açıklaması yapıldı. Toplantı tutanakları titizlikle inceleniyor. Hem de çok sayıda kadının gözüyle didik ediliyor ve çeşitli hazırlıklar yapılıyor. Hazırlıklardan birisi komisyona görüş vermesi için davet edilen EŞİK Platformun katılım kararı verip vermeyeceği ile ilgili. Diğer yandan komisyona görüş veren kişi ve kurumların açıklamalarına ilişkin görüş oluşturma süreci yaşanıyor. Eylemdi, bayramdı, kampanyaydı derken zamansızlık sendromu yaşanıyor ama kadınlar şahane, pes eden yok. Kampanya demişken biraz açıklamakta fayda var. Bilindiği gibi Meclis Göreve kampanyası yapmıştık. Ekim ayından itibaren Gözümüz Üzerinizde sloganıyla parlamento çalışmalarını izleyip aylık raporlar halinde yayınlıyoruz. Halen devam ediyor kampanyanın TBMM izleme kısmı. İlaveten artık milletvekili izleme çalışmasını ekliyoruz bu kampanyaya. “Meclis Göreve Herkes Göreve” şekline dönüşmüştü sloganımız, değişikliği fark edenler olmuştur kuşkusuz. Slogandaki değişimle işaret edilen, izlemenin ve izlenmenin yurt sathına yayılacak olmasıydı ama bu kısmı pek fark edilmedi muhtemelen. Artık sadece parlamento değil teker teker tüm milletvekilleri, EŞİK gönüllülerinin radarında olacak ve tabii ki raporlar hazırlanıp yayınlanacak. Demokrasi talebimizi yükseltmenin de bir gereği olarak millî iradeden vekalet alan her seçilmiş, yaptıkları ve yapmadıklarıyla kayıtlara geçecek.

Lafı bu kadar uzattıktan sonra komisyona geleyim artık. Bunca iş yükü arasında komisyon, değişen takvimiyle kadınlara iki gün kazandırdı. 18 Mayıs'ta Nevzat Tarhan dinlenecek olmasına rağmen o toplantının iptaliyle sıra 20 Mayıs'ta Bakan Derya Yanık’ı dinlenmeye geldi. Çiçeği burnunda bakanımız, ayağının tozuyla devlet koruması altındaki bir çocuğu kamuoyuna tanıtarak çam devirmiş olsa da komisyondaki açıklamaları dikkatle izlenecek. Kadına Yönelik Şiddetin Tüm Yönleriyle Araştırılması ve Bunlarla Mücadeleye Dair alınacak Önlemlerin Tespiti için kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, üçüncü toplantısında dinleyecek Bakanı. İlkinde görev dağılımı, iktidar blokuna mensup vekiller arasında kapışılmıştı hatırlanacağı üzere. İkinci toplantıda Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalar hakkında geniş bilgi paylaşımında bulundu akademisyenler.

2008 ve 2014 yıllarına ait iki araştırmanın bulgularıydı sunulan. Kadına yönelik şiddet araştırmaları on iki binden fazla kadınla yüz yüze görüşmeler sonrası elde edilen bulguların analizi. Sunumu yapılan geniş hacimli iki araştırma da kadın hareketinin, ilgililerin malumuydu. Şimdi komisyonda yer alan ancak daha önce hiç şiddetle mücadele konusunda çalışmamış olan bazı vekillerin de haberdar olması sevindirici. Meclis araştırma komisyonlarının, vekiller için bir nevi öğrenme süreci işlevi görmesi, amacına ulaşmayı zorlaştıran etkenlerden sadece birisi. Bir de araştırma komisyonu niteliğine uymayan peşin kararlarla gelinmesi durumu var ki, gerçeklerle bağdaşmayan, evlere şenlik görüş beyanlarına sahne oluyor komisyonlar. En azından “Bu kaçıncı Komisyon?” dedirten şiddet araştırmalarında Meclis'in hali pür melali, böyle söyletiyor maalesef. İki kapsamlı araştırmanın da İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın uygulanmasına dair etki analizi anlamına gelmeyeceği, araştırma tarihlerinden belli. Ülkede birbirini tamamlayan iki eril şiddetle mücadele mekanizmasının uygulanmasıyla eril şiddet üzerindeki etkisini, sonuçlarını değerlendirebileceğimiz bir çalışma olmadığı komisyonun davet listesin ayan olmuş halde. Bilimsel veri ve analiz olmadığı halde “İstanbul Sözleşmesi, şiddeti önleyemedi” hezeyanları doğrultusunda siyasi karar alınabildi. Bakalım bu kararın savunması nasıl yapılacak? Bakalım bu komisyonun akıbeti ne olacak? Kendisinden önceki son iki komisyon gibi çalışmaları ve raporları buharlaştırılacak mı yoksa BoşanMA komisyonu gibi marjinal grupların ön yargılarına dayalı rapor yayınlanıp, gizli ya da açık hükümet programı işlevi mi görecek?


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.