YAZARLAR

Eşbaşkanlık sisteminin kadın eşitlik mücadelesine katkısı

Eşbaşkanlığın kriminalize edilişiyle kadın kazanımlarının birer birer gasp ediliyor oluşunun eş zamanlı gerçekleşmesi, otoriteryanizmin kadın karşıtlığını ortaya koyan örneklerden...

“Egemenlik kayıtsız şartsız erkeklerindir.” İnsanların yarısını kadınların oluşturduğu dünyada insanlığın bugününe ve geleceğine yönelik karar alma yetkisini içeren egemenlik hakkının erkeklerde oluşu büyük adaletsizlik. Adaletsizliklerin en başta gelenini, eleştirel yaklaşımla ve çarpıcı şekilde özetlediği için seçtiğim ilk cümle ise Lütfü Oflaz’dan ödünç. Cinsiyet eşitliğine dayalı karar alma süreçleri ve icraat için “dünya ülkeleri eşbaşkanlık sistemiyle yönetilmeli” diyor yazının başlığında. Ve “ülkeleri biri kadın biri erkekten oluşan iki aklın yönetmesi daha güzel olmaz mı?” sorusunu yöneltiyordu 2020 tarihli değerlendirmesinde. İktidarın eşbaşkanlık sistemini kriminalize etmek için akla hayale sığmayacak gerekçeler ürettiği zamanlardı. Peki gerçekte neydi eşbaşkanlık sistemi ve ne gibi kazanımlar sağlamıştı kadınlar için?

2014 yerel seçimlerinde Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) uyguladığı ve ülkemizde ilk örnek olan eşbaşkanlık sistemi, cinsiyet eşitliğinin siyasal alanda kurulması yönünde kadın politikacılar açısından olduğu kadar toplumsal sorunlara kadın odaklı çözüm üretilmesinde çok anlamlı katkısı sundu. Al Jazeera Türkiye’ye verdiği röportajda partinin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Muş Milletvekili Demir Çelik, sistemin planlanış şeklini detaylarıyla açıklamıştı. Yetki, ücret, belediye imkanları ve sorumlulukların, iki eşbaşkan arasında eşit bölüşümü için mevcut yasalara da aykırı olmayacak şekilde, fiilî durum yaratarak toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda yerelden merkeze doğru siyasetin, eşitlik yönünde dönüştürmesi hedefleniyordu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise eşbaşkanlık sistemini yerel yönetimlerle sınırlı tutmayarak merkezi siyasete de taşıdı. Parti genel başkanlığı da eşbaşkanlık olarak şekillendirildi. Ayrıca eşbaşkanlık sisteminin uzantısı olan kadın meclisleri de yerelde olduğu gibi parlamentoda da uygulandı. İlkesel olarak kadın meclislerinin aldığı kararların, hiç tartışmasız şekilde partinin ortak kararı olarak kabulü hem Türkiye hem dünya siyaseti açısından toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönünde ve devrim niteliğinde gelişmelerden birisi olarak kabul edilmesi gereken uygulamalardandır. Ancak bu yazıda yerel yönetimlerde eşbaşkanlık sisteminin bir parçası olarak kurulan kadın meclislerinin topluma kazandırdıklarını yazmak istiyorum.

Bilindiği gibi yerel yönetimlerde kadın temsiliyeti ülkemizde dünya ortalamasının çok altında kalan düşük bir oranda. 2014 sonrası eşbaşkanlık sistemiyle birlikte bu oran biraz yükselmişti. Ancak iktidarın kayyım politikası nedeniyle seçilmiş başkanların ve kimi belediye meclis üyelerinin görevlerinden alınmasıyla birlikte yeniden bindelik oranlara düştü. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde 45 kadın belediye başkanı olmuş ancak seçilen iki kadın belediye başkanı, Yüksek Seçim Kurulun'un KHK’liler kararı nedeniyle mazbatasını alamadığı için sayı 43’e düşmüştü. Seçimi önde bitiren kadınların 8'i AK Parti'den, 10'u CHP'den, 24'ü HDP'den ve 1'i MHP'den aday olmuştu. Bilecik'in Pazaryeri ilçesinde Zekiye Tekin ve Elazığ'n Keban ilçesinde Fethiye Aslan bağımsız olarak seçime girip seçim yarışını önde tamamlayan isimler oldular. 

Serkan Alan’ın haberinde görüldüğü gibi üç partinin toplam kadın başkan sayısına iki bağımsız kadın belediye başkanı da eklendikten sonra bile HDP’den seçilen kadın başkanların sayısı daha fazlaydı. Ancak HDP, hukuka aykırı biçimde iktidar tarafından kriminalize edilerek kayyım yoluyla yerelde siyasal hakları gasp edildiği için kadın temsiliyet oranı da binde bir düzeyine inmiş halde.

Sorun, sadece kadın temsiliyet oranının yerlerde sürünmesinden ibaret değil kayyımla yerel siyasete vurulan damga, kadın kazanımlarını erkek egemen sistemin gasp etmesiydi. İktidarın, yerel siyasete el koyduğu, seçilmişlerin yerine atanmışların görevlendirildiği siyasi vesayet ortamı, ülkede kadın kazanımlarının ve eşit yurttaşlık hakkının aşındırılmasıyla eş zamanlı gelişti. Eşbaşkanlığın kriminalize edilişiyle kadın kazanımlarının birer birer gasp ediliyor oluşunun eş zamanlı gerçekleşmesi, otoriteryanizmin kadın karşıtlığını ortaya koyan örneklerden. Kürt seçmenin iradesine, Kürt siyasetçinin siyaset yapma hakkına, tüm demokratik haklara iktidar el koyduğu gibi siyasette aktif olmayan kadınların bile kadın meclisleri yoluyla karar alma süreçlerine katılabilmesi de engellendi.

Eşbaşkanlık sistemi teoride de pratikte de kuşkusuz kusursuz bir sistem değildi. Eleştiriye ve geliştirilmeye muhtaç pek çok yönü vardı. Fakat HDP hakkında kapatma davasının açıldığı ortamda eleştirmenin faydası yok ama sistemin kazanımlarına değinmek özellikle çok gerekli. Son zamanlarda “derin Anadolu” tabiriyle ifade edilişine sık rastladığımız feodal toplum düzeni, eşbaşkanlık sistemiyle demokrasiye doğru evrilmeye başlamıştı örneğin. Kadınların aldığı kararların toplumsal düzlemde kabul görmesi ve uygulanmasına ilişkin bir örnek olarak aileler arası husumetin sonlandırılması diyebileceğimiz bir olayı, nakletmek isterim. Kişi ve yer adına gerek yok çünkü çok yerde ve sıklıkla yaşanan olaylardan.

Ailelerin karar verdiği bir evlilikte gelin, düğünden kısa süre sonra başka bir erkekle kaçıyor. Aileler arası çatışmanın önlenmesi için halk arasındaki kanaat önderlerinin devreye girip bulduğu çözüm yolu ise tazminat nev’inde maddi bedel ödenmesinin yanı sıra 13 yaşındaki bir kız çocuğunun terk edilen damadın ailesine kaçan gelinin yerine verilmesine hükmediliyor. Feodal kültürlerde kan akmasını önlemek için bulunan “adil çözüm” bir kız çocuğunun “kurban” edilmesi olur ya sıklıkla bu da öyle adaletsiz çözüm örneklerinden birisi. Erkek aklının ürettiği bu çözümü ilgili belediyenin erkek eşbaşkanı dahil toplumdaki erkek aklı olduğu gibi onaylıyor. Ancak kadın eşbaşkan devreye girip kadın meclisi de olaya vakıf olunca değişiyor her şey. Kadınlar bu kararı çözüm değil sorun olarak gördükleri için ret ettiklerinde yerleşik alışkanlıkların değişmesini ve kararın geri alınmasını sağlamışlar. Aileler arasındaki husumetin çözümüne kadın kararları girdiğinde çözüm maddi bedelin arttırılması ve o 13 yaşındaki kız çocuğu hakkındaki kararın kaldırılması olmuş. Feodal düzenin insan hakları temelinde demokrasiye doğru evrilmesine iyi bir örnek olarak görüyorum bu olayı. Sorunu ortaya çıkarın şey ise gelinin kaçması değil ailelerin evlilik kararını, gençlerin onayı, rızası aranmaksızın veriyor oluşu. Terk edilen damat bile “ikimiz de istemiyorduk ama ben babama karşı çıkamadığım için bu olay yaşandı” diyor. Sorunun kökten çözümü için ailelerin bu olaydan ders çıkarıp evlilik kararını gençlere bırakması yönünde bir toplumsal dönüşümün gerçekleşmesi gerekir. Ki böylesi bir zihniyet dönüşümü de ancak kadınların toplumsal ve siyasal karar alma süreçlerine etkin katılımıyla mümkün.

Vermek istediğim diğer bir örnek de kent haklarıyla ilgili. İmar planında, kentsel dönüşümde veya ihtiyaç dolayısıyla zorunlu yapılaşma süreçlerinde kadın kararlarına hiç yer verilmez bizim belediye yönetimlerinde. Kadın eşbaşkanın bulundu bir başka kentte de belediye meclisinin erkekleri, bakımsız ve tehlike yaratan durumda olduğu için yıkılması gereken bir binanın yerine yeniden ve daha çok katlı bir bina yapma kararı almışlar. Eşbaşkanlık sistemiyle kurulan kadın meclisi bu karara karşı çıkmış. Bu kadın meclislerinin seçilmiş kadınlardan ibaret olmadığını da belirtmek gerekir. Belediye meclisindeki seçilmiş kadınların yanı sıra belediyede çalışan tüm kadınların ve sivil toplumun ve halktan dileyen kadınların yer aldığı kapsayıcı bir meclisten söz edildiği bilinmeli, yerelde kadın meclisleri denildiği zaman. İşte böyle bir mecliste erkek aklının sadece yeni inşaata erdiği bu karara karşı kadınlar, daha çok yeşil ve daha az katlı bina önermişler. Ve kadın meclisi kararıyla daha çok yeşil alana sahip olacak, bebekli kadınların hatta engellilerin bile rahat erişip yararlanacağı bir mekan tasarımı belediye meclisine kabul ettirilmiş.

Kayyım politikasıyla gasp edilen siyasal hakların kadın kazanımlarını da gasp anlamına gelişine bu iki örnek yeter sanırım. Anayasa Mahkemesi tahmin edildiği gibi bu yılın sonuna kadar ve gelecek yılın başında HDP dosyası hakkında olumsuz karar verir ve parti kapatılırsa yalnızca Kürtlerin siyasal haklarının gaspı anlamına gelmeyecek aynı zamanda siyasetin kadınlar lehine demokratik dönüşümü de engellenmiş olacak.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.