Ertuğrul Kürkçü: ‘Siyasi çocukluğumuz HDP’de geçti, şimdi taşınıyoruz'

27 Ağustos’ta gerçekleşecek kongresiyle beklemeye alınacak HDP’nin 11 yıl boyunca attığı her adım ilgiyle izlendi. Siyasette bıraktığı iz tartışılmaz olan HDP’yi Ertuğrul Kürkçü ile konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Halkların Demokratik Partisi (HDP), pazar günü gerçekleşecek kongresiyle çalışmalarını Yeşil Sol Parti’ye devredecek. Anayasa Mahkemesi’nde devam eden davanın yarattığı kapatılma riskine karşı parti “atıl” duruma getirilecek. Kapatmalara alışık ve kapatmanın yaratacağı risklere her daim hazır olan bir siyasi geleneğin temsilcisi olan HDP’nin siyaseti, fikri, sözü başka bir parti adıyla devam edecek.

Selefi siyasi partilerden çok daha uzun süre siyaset arenasında kalabilen, öncüllerinden farklı olarak Türkiyelileşme iddiasını ortaya koyan, yüzde 13 oy oranına ulaşmayı başaran HDP’yi, “sürgün”deki Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ile konuştuk.

HDP’nin “biricik” bir parti olduğunu her fırsatta dile getiren Kürkçü partisinin alamet-i farikasını anlatırken ‘HDP adı bütün hükümetler için küfür, halk için tılsımdı’ ifadelerini kullandı. 11 yıl boyunca davalarla, tutuklamalarla, fiziki saldırılarla mücadele eden HDP’nin beklemeye alınmasıyla ilgili de “Siyasi çocukluğumuz HDP’de geçti, şimdi taşınıyoruz’ dedi.

Son seçimlerde alınan sonuçlar ve yaklaşan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmelerini de aktaran Kürkçü’nün sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle oldu:

Halkların Demokratik Partisi’nin “biricik” olduğunu ifade ettiğiniz çokça açıklamanız var. Neden biriciktir HDP?

Türkiye'de siyasi partiler politik doğrultuları ya da ideolojileri bakımından belli bir tasnife girerler: Milliyetçidir, sosyal demokrattır, liberaldir, muhafazakardır, komünisttir… HDP bu açıdan kategorize edilemeyen, çoğulcu bir partidir. Emekten, özgürlükten, halkların eşitliğinden ve barıştan yanadır. Böyle bir kategori klasik parti literatüründe, Türkiye'nin partiler kataloğunda yok. Ayrıca HDP, yalnızca içinde kanatlar olmasına izin veren bir parti değil, HDP partilerden, topluluklardan ve bireylerden oluşan bir parti. İçindeki yapılar, mevcudiyetlerini, tüzel kişiliklerini koruyarak bir yeni partide müştereken var oluyorlar. Bu açıdan bütün Türkiye siyasi tarihini enine doğru kesen bir biricikliği var.

Bununla da sınırlı değil. Kürtler ve Türklerin kendi etnisitelerini birbirine feda etmeksizin müştereken var oldukları ve kimlikleri ret ve inkâr edilmeden, anonimleştirilmeden ortak bir siyasi kimliğe kavuştukları bir parti. Bu açıdan da biriciktir. Ayrıca Kürdistan ve Türkiye sosyalistlerinin ilk müşterek girişimidir HDP. Bir yandan bir Kürdistanî ittifaka ve öte yandan bir demokratik ittifaka dayanan bir kitlesel halk partisi olması ve “demokratik halk iktidarı”na ulaşması amacıyla kuruldu ve bu amacını ifade etmeyi de başardı. Dahası; Halkların Demokratik Partisi’nde kadınların örgütü ayrıdır. Dolayısıyla partinin çoğunluğu ya da erkekler, kadınlar hakkında bir karar alamazlar. Yani pek çok yönüyle biricik bir parti HDP. Böyle bir parti Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yok.

‘HDP’DE HERKES ÖTEKİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELE EDER’

Bir röportajınızda “Türkiye'nin modern tarihini ‘HDP'den önce ve HDP'den sonra’ olarak dönemselleştirmek mümkün” demişsiniz. HDP neden bu kadar kritik bir noktada duruyor?

HDP, açık siyasal alanda “milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkını” bir program hükmü haline getirerek bunun için açık ve ortak mücadeleye girişen ilk siyasal parti. HDP Kürt meselesinin çözümünü diğer demokratik meselelerin çözümü için de bir fırsat olarak gördü. Kürtlerin kendi kendilerini yönetmelerini Türkiye Cumhuriyeti'nin kendisi için de bir dönüşüm modeli olarak ifade etti ve Türkiye siyasi partiler tarihinde programatik bir milat oluşturdu. Türkiye'nin, tartışılması bile düşünülemez denilen en önemli meselelerinden birini bir genel dönüşüm programının merkezi kıldı, HDP bunu eğip bükmeden programına, tüzüğüne yerleştirdi. Kendisini bütün öteki partilerden ayıran yeni bir mücadele hattı çizmiş oldu. HDP’de herkes ötekinin özgürlüğü için mücadele eder hale geldi. Yani Kürtler genel olarak bütün toplumun, diğerleri de Kürtlerin özgürlükleri için mücadeleyi merkeze yerleştirdi. Böyle olunca birden bütün ezberler dağıldı. Kürtler öteki olmaktan çıktı, siyaseten kendi tarihsel amaçlarıyla birlikte partinin diğer bileşenleriyle eşit kılındılar.

‘HDP’NİN ‘SUÇU’, SİYASAL BİR ÇIKIŞ YOLU OLDUĞUNU EN YÜKSEK KÜRSÜDEN ANLATMA KABİLİYETİNE SAHİP OLMASIYDI”

HDP, 11 yıllık tarihi boyunca sürekli tehdit ve saldırılara maruz kaldı ve sürekli bir yargı kıskacı altında kaldı. HDP'nin “suçu” neydi?

Kürtlerin ayrı bir millet oldukları, kendi kaderlerini tayin hakkına sahip oldukları, isterlerse ayrılabilecekleri, ortak yaşantı için ise devletin bütün varoluş tarzının değişmesi gerektiği tezi hukuken Türkiye'de savunulabilir bir tez. Fakat siyasi statüko bunun merkezi siyaset zeminlerinde dile getirilmesini bile imkânsız kılıyor. Bunun için TBMM İç Tüzüğü bile değiştirildi. Halkların Demokratik Partisi, bu siyasi statükoyu tanımadığını ilan etti. Halkların Demokratik Partisi anayasal bir suç işlemiş olduğu için değil, memlekete zımnen dayatılan “Türklük Sözleşmesi”ni kabul etmediği için cezalandırılmak istendi. HDP’nin statükoyu berhava etme kabiliyetinin cezalandırılması bu. HDP’nin “dokunanın yanacağı” bir surete büründürülmesi makul gözüktü Türkiye'yi yönetenlere.

Hatırlarsanız çöktürme harekatının gerekçeleri arasında Meclis’teki ‘terörist’in dağdaki ‘terörist’ten daha tehlikeli hale geldiği ifade edilmişti. Diyor ki özetle, “Milletvekili gerilladan tehlikelidir”. HDP’nin suçu, silahlı çatışmadan siyasal bir çıkış yolu olduğunu bütün ülkeye en yüksek kürsüden sözle anlatma kabiliyetine sahip olmasıydı.



‘HDP’NİN YÜKSELİŞİ SADECE HDP'NİN DEĞİL, KONJONKTÜRÜN ESERİYDİ’

27 Ağustos’ta çeşitli zorunluluklardan kaynaklı olarak HDP ‘beklemeye’ alınacak. HDP’nin fikri nasıl yaşatılacak, etkisi nasıl sürdürülecek?

HDP'nin etkisiyle HDP'nin fikri daima aynı kuvvette olmayabilir. HDP'nin en etkili olduğu dönemlerde HDP'nin etkili olmasını sağlayan şey yalnızca kendi varlığı değil, kısmen de çözümden kendi gelecekleri adına sonuç elde etmeyi ümit eden kimi iktidar unsurlarıydı. Yani HDP’nin yükselişi sadece HDP'nin değil, konjonktürün de eseriydi.

‘HDP’NİN GÜNDELİK BAŞARILARIN BÜYÜSÜNDEN SAKINMASI GEREKİYORDU’

Fakat bunun paradoksal bir etkisi de oldu. HDP'nin etkisi böylesine muazzam ölçekte artarken fikri bir şekilde bulanıklaştı. Parlamenter faaliyet, seçim faaliyetine ve medyatik görünürlüğe indirgendi. Fikrin ‘kitlelere ulaşması’nın parlamenter kalıbı HDP’nin faaliyetinin merkezine oturdu. O nedenle HDP şu an o etkiye sahip değil. Ama bu dahi bir bakıma fikrin doğruluğunun bir kanıtı. “Toplumsal olanın siyasallaşması, siyasal olanın toplumsallaşması” diyalektiği bir saat gibi ritmik çalışmadıkça siyasi etki maksimize edilemez.

Demek ki HDP'nin fikrini muhafaza edebilmesi için sadece devletten değil aynı zamanda gündelik düzen içi başarıların büyüsünden de sakınması gerekiyordu. Ancak fikir yerli yerinde duruyor: Bugün bu etkiye aşağıdan yukarıya doğru yeniden kavuşmak üzere, programında, tüzüğünde kuruluş paradigmasında tarif edilen biçimde yeniden çalışmaya başlaması gerekiyor.

‘HEDEFE ULAŞMAK İÇİN 10 YILLIK TECRÜBE LAZIMDI, ŞİMDİ O TECRÜBE VAR’

Yeni bir parti formuna bürünmek, bir evden başka bir eve taşınmak gibi: Nasıl bir evden bir eve taşınmak birçok şeyin beraberinizde götürülememesi, birçok şeyin kırılması demekse; biz de bütün bunlardan geçeceğiz. Ama sonuç olarak burada önemli olan fikrin doğruluğu. O eninde sonunda mutlaka hedefine varacaktır. Bu gerçekleşecek, bunun gerçekleşmesi için bu 10 yıllık tecrübe lazımdı. Şimdi elimizde o var.

‘SİYASİ ÇOCUKLUĞUMUZ HDP’DE GEÇTİ, ŞİMDİ TAŞINIYORUZ’

En başından beri HDP’desiniz, bugün de Onursal Başkansınız. Mücadelenin HDP deneyiminin katkısıyla güçlenerek devam edeceğini ifade ettiniz ama emek verdiğiniz, inandığınız bir siyasi partinin bir nevi ‘rafa kaldırılıyor’ olması kişisel olarak size nasıl hissettiriyor?

Az önceki metafora döneyim. Biz bir evi terk ediyoruz, taşınıyoruz. 2011 paradigması bağlamında “siyasi çocukluğumuz” burada geçti. Burada büyüdük. Burada ümitlerimiz şekillendi. Burada kararlar aldık. Buraya bağlandık. Bunun üzerinde bir kimlik oluşturduk. Şimdi başka mahallede, başka bir eve taşınıyoruz. Beni en çok üzen yanı birlikte “büyüdüğümüz”, birlikte bu işe başladığımız arkadaşlarımızın çok önemli bir bölümünün bu taşınma sürecinde olmaması. Sürgünde, hapiste ya da siyaseten yasaklı durumdalar. Dolayısıyla onları bilfiil götüremiyoruz taşınırken.

‘HDP KURULURKEN HÜZNE KAPILAN BDP’Lİ ARKADAŞLARIMI ŞİMDİ DAHA İYİ ANLIYORUM’

HDP’nin kapatılacağı, kapatılabileceği kesin değil öte yandan. Aslında bu haliyle uykuya yatırılacak bu parti. Belki de tamamen arkada kalacak. Bunu henüz bilmiyoruz. Bu anda HDP kurulurken arkada bıraktığımız Barış ve Demokrasi Partisi’ndeki arkadaşlarımızın kapıldıkları hüznü hatırlıyorum bir bakıma. Partiyi açık tutmak için o kadar çok fedakârlık yapmış, o kadar çok emek vermişlerdi ki, başarılı olup olmayacağı belli olmayan, hayal edilen bir parti için eldeki sağlam kaleden vazgeçmek ne kadar akıllıca diye çok tereddüt etmişlerdi. O zaman onları anlamaya çalışmıştım. Şimdi gözümde kıymetleri büyüyor. Yani bu kadar emek verdikleri şeye bu kadar bağlı olmakta haklılardı. HDP için de bugün böyle.

‘HDP ADI BÜTÜN HÜKÜMETLER İÇİN KÜFÜR, HALK İÇİN TILSIMDI’

Düşünün bütün hükümetler için sizin adınız bir küfür, bütün halk içinse bir tılsımdı. Ahmet Davutoğlu'nu hatırlıyorum, kendince hakaret gibi olsun diye HDP’den “HADEPE” diye söz ederdi. Sokaktaki boyacı çocuklarınsa “HeDePe, HeDePe” diye haykırarak seçim konvoylarının peşinde koşuşlarını da hatırlıyorum. Bu telaffuz farkının kendisinin bile bir değeri var. Tasavvur ettiğimiz bir geleceğe doğru giderken bu taşınmaya katlanabiliriz. Fakat tabii ki hüzünlü. Gerçi dediğim gibi, partinin kapatılacağı o kadar kesin değil, ne var ki, diktatörlüğün yasama üzerindeki hakimiyeti yargısal hayaller kurmaya da fazla izin vermiyor.

‘BU YENİ KURULUŞTA SEBAHAT VE GÜLTAN’IN EKSİKLİĞİ ÇOK KUVVETLE HİSSEDİLECEK”

Bu vesileyle bir şey daha söylemek istiyorum. Başlangıcı göz önüne getirince bu yeni kuruluşta Sebahat’in (Tuncel) ve Gültan’ın (Kışanak) aktif rollerinin olamayacak olmasının eksikliği çok kuvvetle hissedilecek. Eğer Sebahat ve Gültan'ın başlangıçtaki katkıları olmasaydı, onların Kürtler ve Türkler, kadınlar ve erkekler, Aleviler ve Alevi olmayanlar arasındaki mekik dokurcasına gidiş gelişleri olmasa, sosyalistlerin kaygılarını yurtseverlere, yurtseverlerin kaygılarını sosyalistlere, kurumların kaygılarını bireylere, bireylerin ihtiyaçlarını kurumlara ferasetle taşımanın yollarını bulmasalar, hatta gerektiğinde yetki kullanmaktan kaçınmasalardı HDP çok daha sancılı bir doğum yapardı. Çok zor bir operasyonu çok büyük başarıyla tamamlamakta eşsiz roller oynadılar. Bugün Sebahat ve Gültan gibi pek çok arkadaşımızın HDP’nin kuruluşundaki gibi mekik dokuyamayacak oluşu yeni doğumda da hissedilecek. Bu yeni sürece insan malzememizin hepsini katamayışımız en önemli eksiklik olacak. Fakat zamanla telafi edebileceğimizi düşünüyorum.

‘31 MART AKP’Yİ TEK AYAĞI ÜZERİNDE BIRAKAN ESASLI BİR STRATEJİK BAŞARIYDI’

Geride bıraktığımız genel seçimde HDP’nin “kazandırma” stratejisi de Emek ve Özgürlük İttifakı ile ortaklaşma biçimi de eleştiri konusu oldu. Önümüzdeki dönemde yola yeni isimle devam edecek partinin ilk somut sınavı yerel seçimler olacak ve ittifaklar yeniden gündeme gelecek. Sizce yerel seçimde nasıl bir strateji belirlenmeli? 

2019 seçimlerinde de 2023 seçimlerinde de diktatörlüğü kaybedecek kıvama getiren şey yerel ayaklarının, özellikle metropollerdeki yerel ayaklarının kırılmış ve Kürdistan’da Kürtler açısından sembolik önemi olan bütün merkezlerin kazanılmış olmasıydı. AKP bir şekilde tek ayağı üzerinde bırakılmış oldu. Ben bunu çok esaslı bir stratejik başarı kabul ediyorum.  

‘31 MART SEÇİMLERİNDE TÜM METROPOLLERDE HAKKIMIZ OLAN KADARINI ALDIK’

“Ne aldınız da bunlara oy verdiniz” münakaşalarınıysa ben en hafif tabiriyle ‘naif’ buluyorum. Birincisi o kadar çok şey aldık ki o yüzden iktidar aslında sadece belediye başkanlıklarını kaybettiği için bağırmıyor. Belediye meclis üyelikleri, belediye başkan yardımcılıkları dahil hemen hemen bütün metropollerde hakkımız olanı aldık. Ama önemli olan bu değil. Bunun için çiğ pazarlıklara girişmeden, siyasal gündemin orta yerine getirmeden aslî hedefi ortaya koyduk: AKP iktidarının yerelde çökertilmesi. Bu, merkezde onu devirmenin ilk adımıydı. Dolayısıyla kimin kazandığı değil kimin kaybettiğiydi stratejinin temeli ve bu varsayımla hareket edildi.



‘HDP KÜRDİSTAN’DA KÜRTLER ARASI BİR KOALİSYON VE BATIDA PARTİLERLE GENİŞ BİR OLUŞUM İÇİN ÇABALAYACAK’

Yaklaşan yerel seçimin karakteri ve dinamikleri üzerine ise yeterli tartışma olmadı. Bunu seçime girecek olan partimiz yapacak. Dolayısıyla yerel seçimi sadece 2019 ve 2023’ü düşünerek konuşamayız. Yeni koşulları görmemiz lazım.

HDP özelinde henüz yerelin sözünü tam olarak söylediğini ve yerelle merkez arasındaki bağlantıyı kuran kadroların eğilimlerini tam olarak şekillendirdiklerini duymadım. Onları işitmeden konuşmak beyhude olur. Fakat Halkların Demokratik Partisi'nden miras kalan perspektif şudur: Türkiye'deki tartışmanın karakterini “faşizme yürüyen diktatörlüğe karşı halkların direnişi” olarak kurduğunuz takdirde her siyasi hamlenizin faşizmin tabanını daraltması sizinkini genişletmesi gerekir. Gördüğüm kadarıyla Halkların Demokratik Partisi Kürdistan’da çok geniş bir “Kürtler arası koalisyona” yönelecek. Batıda da partilerle adlandırılamayacak kadar geniş bir oluşum için çabalayacak, bunu kristalize etmeye çalışacak.

‘EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI’ SAÇMA SAPAN BİR SEÇİM İTTİFAKINA DÖNÜŞTÜ'

2023 seçimlerinde “Emek ve Özgürlük İttifakı” da böyle bir toplumsal bir ittifak üzerinde yükselmeliydi, fakat saçma sapan bir seçim ittifakına dönüştü. Sonucu gördük. Şimdi esasa, toplumsal ittifaka yeniden yüzümüzü dönmemiz gerekiyor. Büyük kentlerde AKP'yi yenilgiye uğratmak, diktatörlüğü geriletmek son derece önemli. Tabii ki, her bir kenti ve her bir belediyeyi ayrı ayrı mütalaa etmek gerekir. Her bir kentte doğru seçim yordamını belirlemek için büyük bir ciddiyetle ve bir bilim insanı kesinliğiyle çalışmak, varılan sonucun gerçekleşmesi için belirlenen yolda devrimci bir kararlılıkla sebat etmek gerekir. Ama ifade ettiğim gibi 2019 deneyimimiz siyasi başarı olarak bir kenara konulmalıdır, 2023’teki deneyimimiz ise maalesef 2020 Kongresi hedeflerinden uzaklaştıkça tartışmalı bir hal aldı.

‘İTTİFAKLAR KURULUR, DEĞİŞİR AMA ŞUNU AKLIMIZDAN ÇIKARAMAYIZ: ‘HERŞEY DİKTATÖRLÜĞÜ SONA ERDİRMEK İÇİN’

Bazı kulis haberlerine göre iktidar partisi metropolleri kazanabilmek için HDP ile masaya oturmaya ve HDP’nin İstanbul’da aday çıkarması karşılığında bölgedeki belediyelere kayyım atamamaya dair bir garanti vermeye hazırlanıyormuş. İfadelerinizden yola çıkacak olursak partinizin kapıları iktidardan gelecek böylesi bir teklife kapalı?

Buna parti adına cevap vermek bana düşmez. Ama ben şuna bakıyorum; iktidar bloku Türkiye'de bir faşist diktatörlük inşaya çalışıyor. Bununla mücadelede manevralar yapabilirsiniz. Bu hakkınız ve görevinizdir. Mesela her zaman ileriye saldırmazsınız, bazen geriye adım atabilirsiniz. Bütün bunlar savaşın, mücadelenin içinde var: Saldırmak, kaçmak; ilerlemek, geri çekilmek; ittifakları kurmak, ittifakları değiştirmek… Sadece ölçü şudur: Attığınız adımlar diktatörlük karşısında sizi nereye taşıyor? Bunun için elinizde envai çeşit taktik ve yöntem olur ve bu serbestlikle düşünürsünüz. Şunu da aklınızdan çıkartmazsınız, bir tek hedefiniz vardır: Faşist diktatörlüğe gidişi sona erdirmek, siyasal özgürlüğün kapılarını açmak. Herkes özgür olmadan kimse özgür olamaz.