Erdoğan agresifleştikçe, Avrupa'daki destekçileri de agresifleşiyor

Avrupa ülkelerinde Erdoğan’a muhalif olan herkes bir biçimde ya tehdit ediliyor ya da saldırıya uğruyor. AB ülkeleri ise mülteci anlaşması nedeniyle etkili bir soruşturma yürütmemeyi tercih ediyor.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Geçtiğimiz ay Sol Parti Federal Parlamento Milletvekili Sevim Dağdelen'ın Merkel hükümetine verdiği soru önergesine hükümetin verdiği cevapla, ülkücülerin kurmuş olduğu Avrupa Türk- İslam Birliği’nin (Atib), Alman İslam Konferansı'ndan dışlanmayacağını öğrendik. Aynı cevapta Federal İçişleri Bakanlığı tarafından siyasal İslamcılığa atfedilen derneklerin gelişiminin de dikkatle ve kaygıyla takip edildiği belirtiliyordu.

Almanya Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin yıllık raporuna göre, Almanya’da aşırı sağcı Türklerin sayısı 11.000. Bu, anti semitik, Ermeni, Kürt, Alevi, Ezidi, solcu ve Erdoğan’ı eleştirenlere karşı düşman olan örgütlü toplam en az 11 bin kişi var demek.

Bu kişiler sadece ülkücü derneklerinde örgütlü de değiller. Daha önceden de bildiğimiz gibi geçmişte AKP milletvekili olan Metin Külünk artık yasaklı olan Osmanen Germania derneğine mali ve lojistik destek vermişti. Son olarak Sedat Peker de Külünk’ün aracılığıyla Almanya'daki ülkücü dernek ve bu ideolojideki organizasyonlara birkaç kez yüklü miktarda para gönderdiğin itiraf etti. Tüm bunları ciddiye alması gereken Almanya hükümeti ise Almanya Anayasası’na düşman, Erdoğan’a tabi bu gruplara karşı gözlerini kapamayı tercih ediyor. Almanya hükümeti belli ki hala bu yapılarla diyalog içerisinde kalmayı tercih ediyor.

Geçen çarşamba, gazeteci Erk Acarer, Berlin'deki evinin avlusunda üç kişi tarafından saldırıya uğradı. Alman güvenlik makamları, suçun arkasında kimin olduğunu henüz bulamadı. Ancak Acarer daha önce aldığı tehditlerden yola çıkarak saldırıyı yapanların Erdoğan yanlıları olduğundan şüpheleniyor. Acarer’in şüphesinde doğruluk payı olduğunu düşünmek için yukarıda bahsi geçen dernek ve organizasyonlardan, onların gerçekleştirdiği önceki tehditlerden, MİT’e bağlı binlerce kişinin Almanya ve Avrupa’da olduğu bilgisinden yola çıkarsak yeterince sebebimiz var. 2016’dan beri Diyanet'e bağlı Ditib'in Erdoğan ve AKP hükümetini eleştirenlerle ilgili bilgileri Ankara’ya gönderdiği de kamuoyu tarafından biliniyor.  Erdoğan rejiminin son yıllarda yurtdışındaki etkisini sürekli olarak genişlettiğini de yaptıkları operasyonlardan takip etmek mümkün.

Erdoğan ve hükümetine karşı çıkan herkes ya saldırıya uğruyor ya da tehdit ediliyor. Yeşiller’den Federal Parlamentosu milletvekili Cem Özdemir, Sol Parti Federal Parlamento Milletvekili Helin Evrim Sommer, akademisyen Burak Çopur, Almanya’da sürgündeki gazeteciler Can Dündar, Hayko Bağdat, Kürt gazeteci Fehim Işık, düzenli ölüm tehditleri alan isimlerden sadece bazıları.
Bu tehditler sadece Almanya’yla da sınırlı da değil. Örneğin geçen aralık ayında MİT tarafından görevlendirildiğini iddia eden Ö. Yılmaz’ın Avusturya polisine teslim olup Yeşiller Milletvekili Berivan Aslan'ı öldürmek için görevlendirildiğini iddia etmesinden bu yana Aslan polis koruması altında yaşıyor.

Belçika, Danimarka, Hollanda, İtalya; AB içerisinde nerede olursa olsun Erdoğan’a muhalif olan herkes bir biçimde ya tehdit ediliyor ya da saldırıya uğruyor. İşin en garip tarafı bu ülkelerin yetkililerinin Ankara üzerinden koordine edilen bu tehditleri yeterince ciddiye almıyor olmaları. Erk Acarer tehditler alan bir gazeteci olmasına rağmen nedense Alman polisi bir koruma sağlamayı düşünmemiş.

Bırakalım Avrupa hükümetlerinin yaşanan tehdit ve saldırılara karşı önlem almalarını tersine AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarında Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğü her geçen gün gözle görünür bir biçimde gerilerken, gerek Mülteci Anlaşması kapsamında gerekse AB’ye katılım öncesi yardım ve fonlarından milyarlarca euro para veriliyor.

AB'nin 2014-2020 yılları arasında Türkiye'ye 3,19 milyar euro ayırdığı belirtiliyor. 2021 ile 2027 yılları arasında Türkiye'ye ve diğer altı aday ülkeye 14,2 milyar euro ödenmesi bekleniyor.
Hristiyan Demokrat Birliği (CDU), Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) veya Yeşillerin de aralarında bulunduğu hemen her partiden politikacıların ülkücülerle bir biçimde temasları bilerek veya bilmeyerek olabiliyor. Hatta kimi milletvekillerinin zaman zaman ülkücü hareketin bazı organizasyonlarına katıldıklarını da biliyoruz.

Fransa ve Avusturya ülkücü derneklerini, işaretlerini yasaklayan ülkeler olurken Almanya’da ülkücüler ve onlara ait dernekler sadece izleniyor, ama yasak değil. Geçtiğimiz yıl kasım ayında Federal Meclis, CDU, SPD, Yeşiller, Sol ve FDP'nin partiler arası verdiği bir önergeyle Merkel hükümeti ülkücü derneklerine yönelik getirilecek bir yasağı gündemine aldı. Uzun bir araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra bu yasağın hangi dernekleri kapsayacağına karar verilecek. Fakat bu yasağın CDU-SPD hükümeti tarafından çıkarılmayacağı artık çok net. Ülkücü harekete bağlı derneklerin Almanya’da yasaklanıp yasaklanmayacağı konusu 26 Eylül’de yapılacak seçimlerin ardından yeni kurulacak hükümete kaldı.

Türkiye’de Erdoğan ne kadar agresif olursa onun uzantısı olan Avrupa’daki destekçileri de bir o kadar agresifleşiyor. Tehdit ve saldırganlıklarını arttırıyor. Bu cesareti de sadece Ankara’dan aldıklarını söylemek gerçeği yarım okumak olur. Başta Almanya hükümeti ve makamları olmak üzere birçok ülkenin lideri Ankara ile özellikle mültecileri ülkede tutması üzerinden bu saldırı ve tehditlere göz yumuyor. Almanya’da veya başka bir Avrupa ülkesinde herhangi bir muhalif gazetecinin veya politikacının başına gelecek şiddet olayından en başta buna göz yummayı tercih eden hükümetler sorumlu olacaktır.