Enerji arayışında kömür: Çıkmaz sokak

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFİA) Kurucu Direktörü Bengisu Özenç ile Türkiye’nin kömür ısrarını, Çin’in yatırımcı rolünü ve finans sistemindeki gelişmeleri konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Günsu Durak

ANKARA - Dünyada kömürlü santral sayısı azalırken Türkiye bu konuda iyi bir sınav vermiyor. Son 20 yılda emekli edilmiş tek bir kömürlü santral bulunmazken faaliyette olan kömürlü termik santrallerin yanı sıra planlanan, lisansı verilmiş olan, inşaat halinde olan kömürlü termik santraller var. Adana’da Çin’in yatırımcısı olduğu ve inşaat halinde olan Hunutlu Termik Santrali bunlardan biri. Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFİA) Kurucu Direktörü Bengisu Özenç ile Hunutlu’dan başlayarak Türkiye’nin kömürdeki ısrarcılığını, Çin’in yatırımcı rolünü ve küresel finans sistemindeki gelişmeleri ele aldık.

Direktörü olduğunuz Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’nin (SEFİA) 2021 Ocak ayında Adana Hunutlu’daki kömürlü termik santralle ilgili bir fizibilite raporu yayımlandı. 30 yıl boyunca yatırım maliyetini karşılayamayacak bir santralden bahsediyoruz. Kısaca bundan bahsederek başlayabiliriz.

Rapora göre, basit bir ifade ile yüksek yatırım maliyeti senaryosu altında Hunutlu Termik Santrali’nin elektrik üretiminden kaynaklanan brüt kârı, 4 yıllık inşaat ve 30 yıllık ekonomik ömür ufku içerisindeki maliyetlerini karşılamıyor. Öte yandan, en yüksek getiri en düşük maliyet senaryosu altında da ancak 26’ncı yılında maliyetlerini geri ödeyebiliyor gibi görünüyor. Bu konu içinde Çin’i de göz önünde bulundurmak lazım. Bu santral, Çin’in Türkiye’deki en büyük doğrudan yatırımı. Onun için de her iki tarafın da önemsediği bir yatırım. Çin’in hem finansmanı çok ucuza getiriyor olması hem de yatırımın büyüklüğü burada önemli noktalardan. Biz yatırımı farklı kaynaklardan bakarak 1.7 ila 2.1 milyar dolar arasında baz aldığımızda Hunutlu özelliklerinde bir santralin normalde olması gereken yatırım tutarının neredeyse 3’te 1’i olduğunu gördük. Daha yüksek maliyetle yapılması gereken bir santral daha düşük bir maliyete yapılıyor.

‘MESELE KUŞAK- YOL GİRİŞİMİ’

Hikâye başka bir noktaya gidiyor sanırım?

Bunu biz raporun ana çıktıları ortaya çıktığında birkaç uzmanla da konuşmak istedik. Hani durum buyken neden yapılsın? Öncelikle Çin açısından bu Kuşak Yol Girişimi (BRI) içerisinde coğrafi olarak da Türkiye’de bulunmanın önemli olması, üstelik de bir ithal kömür santralı olması bakımından bir limana sahip olması. Bu yatırımın böyle stratejik bir pozisyonu olması ile ilgili. Türkiye tarafında ise bu Kuşak-Yol’dan pay almaya çalışan bir ülke olarak ‘ne olursan ol gel’ gibi bir pozisyonu var. Tabii bunlar, resmi olarak her iki tarafın yaptığı açıklamalar değil ama daha çok ‘jeopolitik önem’ açısından değerlendirmek lazım. Bu kısaca iki taraf açısından ekonomik bir analiz tarafından değerlendirilip elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış bir yatırım olmanın ötesinde.

‘KÖMÜR BİR ÇIKMAZ SOKAK’

Türkiye kömürlü santrallerde neden bu kadar ısrarcı?

Burada Türkiye’nin enerji konusunda dışa olan bağımlılık ve enerjiyi çeşitlendirme mevzusuna geliyoruz. Onun için ne çıktı ortaya? Milli maden ve enerji politikası. Bu çerçevede doğalgaza olan bağımlılığı azaltmak için yerli ve milli yenilenebilir enerji kısmı vurgulanıyordu. Yerli enerji dediğimiz zaman yerli kömürün öne çıktığını görüyoruz. Fakat yerli kömür santralinin bile uygulanabilir olamayacağı bir ortamdayız - ki o santrallerin özelleştirilmesinde bile alıcı bulamıyoruz veya yeni santrallerin yapılmasında yeni yatırımcı bulunamıyor. Bunun örneklerini de görüyoruz. Bu kömür işi önce çıkıp daha yerli kaynaklara eğilme, enerji kaynaklarını çeşitlendirme gibi gösterildi. Çıkmaz bir sokak olduğu artık herhalde herkes tarafından görülüyordur.

‘ÇİN’DE ZARAR EDEN YATIRIMCI TÜRKİYE’DE KÖMÜRE YATIRIM YAPIYOR’

Peki verilen lisansları düşündüğümüz zaman?

EMBER’in hazırladığı raporda Türkiye’de kömürün payında 2015 ile 2020 yılları arasında bir artış var ve G20 ülkeleri arasında payı artan 3 ülkeden biri. Fakat kömürlü termik santral yatırımları bu verilen lisanslar kadar da artmıyor çünkü yatırımcı da gelmiyor bu alana. Enerji Bakanlığı’ndan bu konuda söyleyecek sözü olanlar ‘Biz zaten biliyorduk bunun bu kadar artmayacağını, projeksiyonlarımız bu yöndeydi’ diyorlar. Yani projeksiyonlar bu yöndeydi diyelim ama lisanslar da bir şekilde verildi. Hatta bu Hunutlu raporunu çıkardığımız dönemde, Kirazlıdere’de benzer bir yatırımın, yine Çinli bir şirketin EPC kontratıyla harekete geçebileceği iddiaları ortaya çıktı. Lisanslar ortada oldukça bu tartışmalar çıkacak. O da neden? Niye Çin? Hakikaten artık başka bir finans kaynağı yok ortada. Kaynaklardan okuduğumuz kadarıyla da Çin’de yenilenebilir enerji çok rekabetçi bir şekilde giriyor piyasaya ve Çin’in kendi sınırları içerisinde kömür yatırımcıları yenilenebilir enerji karşısında zarar etmeye başlıyorlar. O zaman yurt içinde zarar eden kömür yatırımcılarının yurtdışında kömür yatırımlarına girdiğini görüyoruz.

Burada Türkiye’nin söyleyeceklerinin olması gerekir herhalde çünkü ‘Çin kendi finansmanını getiriyor, kömürü dışarıdan alıyor ve işletiyor. İşte zarar ediyorsa ediyor’ gibi bir durum değil bu. Kömürlü termik santralin sağlığa etkileri, çevreye etkileri, yüksek oranda dışsallık barından, finansal analize katmadığımız, yatırım yapılan ülkeyi bu dışsallıklarla yüz yüze bırakan bir yatırım çeşidi. O zaman yatırım yapılan ülkenin bir söz söylemesi lazım. Türkiye politikasını bu açıdan çerçeveliyor olsa ‘daha fazla kömür yatırım yapmayacağım’ diyor olsa Çin’in Kuşak-Yol’dan almak istediği payları, Türkiye’de yapmak istediği yatırımları belki de farklı bir enerji modelinde, farklı bir teknolojiyi tercih ederek yapacak. Fakat bizim onu zorlayacak herhangi bir mekanizmamız yok.

‘ASIL İHTİYACIMIZ OLAN HIZDA BİR DÖNÜŞÜM YOK’

Kömüre yatırımcı bulmanın zorlaştığından bahsettiniz. Peki finans sistemi içindeki bir geçiş anlamına geliyor mu?

Küresel finans akışı anlamında, ciddi bir PR kısmı var. Bankalardan duyuyoruz, uluslararası kuruluşlardan duyuyoruz. ‘Çıktık-çıkıyoruz’ diyorlar. ’Kömüre artık finansman yok, o projeleri finansman etmeyeceğiz’ diyorlar. Bir bakıyorsunuz, çok daha ileri yıllar belirlenmiş, mevcut santrallere ellerindeki portföyü hâlâ finanse etmeye devam ediyorlar. ‘Yeni yatırım almayacağız’ diyorlar. Detaya inince buna uyulmadığını görüyoruz. Bu kişisel değerlendirmem, rakamları çok alt alta koyup da bu iş böyledir diyebilmiş değilim. Fakat zaten bu verilen sözler anlamında ortam yeni hareketlendiği için bir eğilimin olduğunu düşünüyorum. Niyet var ama bunların hiçbiri yani politikalar dâhil olmak üzere uygulanmış değil. Sadece finans anlamında bakmıyorum çünkü finans aslında özel sektöre bırakılmış bir alanken kamu politikaları en kolay cevap bulabileceğimiz alan…

Dünyada COVID döneminde nasıl sıkı önlemler alındıysa çevre alanında da bütün bu dışsallıkları kontrol edecek kamu politikalarını aynı sıklıkla ve hızla görmeliyiz. En kolay bunlar devreye girebilir. Bu politikaların bile sadece konuşulduğunu, bir dönüşüm varsa bile çok daha böyle kendi hızında, kendi haline bıraksan da olacak uygulamalar gibi düşünüldüğünü görüyorum. Bizim 1,5 derece 2 derece hedefleri için ihtiyacımız olan hıza erişecek bir dönüşüm içerisinde değiliz. Çin’in öyle bir hedefi çok yok gibi. Kömür finansmanından o çıktı, bu çıktı diye sürekli raporlar geliyor ama bir bakıyorsunuz en büyük bankalar yine kömürden çıkış açıklayan Avrupa ve Amerika bankaları mevcut kömür portföyünü sürdürüyor. Aynı zamanda yenilenebilir enerjiye de aynı kuruluşlar kaynak aktarıyorlar. Tabii bir yandan yenilenebilir enerjiyi desteklerken öbür yandan hâlâ kömüre ya da mevcut kömürü sürdürmeye yönelik bir portföyünüz olması toplam etkiyi oldukça küçültüyor. Bir anlam taşımıyor. Yadsıyamayacağımız bir gelişmelere rağmen asıl erişmek istediğimiz hedeflerle uyumlu olmadığını düşünüyorum.

‘TÜRKİYE PANDEMİ ÖNCESİNDEKİ DURUMUNU SÜRDÜRMEYE ÇALIŞIYOR’

Küresel ölçekte özellikle finansal anlamda bir geçiş süreci var sanıyorum. Peki Türkiye bu dönüşüm neresinde?

Bizi nereye itseler veya çekseler oraya gidiyoruz gibi. Eğer varsa bir dönüşüm ki piyasaya bırakılmış bir dönüşüm var. COVID sürecinde de görüyoruz. Dönüşüm vizyonu olan ülkelerin verdikleri teşviklerin çok daha hedef gözettiğini şartlı teşviklerle bir dönüşümü başlatmaya yönelik adımlarını gördük. Türkiye’de böyle bir öngörü yok. Her konu acil durum. Öyle belli noktalarda teşvikler tanıyalım diyebileceğimiz bir kaynağımız da yok artık. COVID bu anlamıyla turnusol testi oldu. Bu pandemi krizinden nasıl çıktığımız bizim önümüzdeki on yılları belirleyecek bir hikâye olacak, çünkü diğer ülkeler daha sürdürülebilir politikalarla buradan çıkarken bizim COVID öncesi durumumuzu sürdürmeye çalışmamız aradaki mesafenin açılması demek. Özellikle bu alt yapı yatırımları 30-40 yıl devrede kalacak yatırımlar oldukları için siz bu yıllarınızı buraya bağlıyorsunuz. Onun için yeni bir santral yapılması düşünülmemeli bile.

‘KÜRESEL DÖNÜŞÜM YENİ BİR EKONOMİ YARATMA, YENİ BİRLİK KURMA ÜZERİNE’

Avrupa Yeşil Mutabakatı’yla da duymaya başladık. Mutabakatın getirebileceği muhtemel karbon vergisi maliyetleri. Hâlâ daha kömüre bağlı bir elektrik altyapısının bu anlamda bizi rahatlatmayacağı da kesin. Bu işleri uzun vadede planlayıp 2050 karbonsuzlaşma hedefleri arasında bir yer almak gerekiyor. 2050’ye varmadan da COVID’ten nasıl çıktığımızı düşünüp onların uzun dönemli hedeflere katkılarını değerlendiriyor olmak lazım. Bunun temelinde de sadece çevrenin olmadığını bütün bu küresel dönüşümün bir rekabetçilikle avantaj ve yeni bir ekonomi yaratma yeni bir birlik kurma üzerinden olduğunu da görüyoruz açıkçası. İyi niyetlerle olsaydı daha önceden de olurdu. Herkes kendi krizinden çıkmanın yolunu ararken Türkiye kurallarıyla da oynamıyor. Düşük karbon ekonomisini de tasarlamıyor.

‘MERKEZ BANKALARI ARASINDA KOALİSYON HÂLÂ TEORİK DÜZEYDE’

Bu noktayla bağlantılı olarak, 2019 yılında UNCTAD raporu vardı. Raporda merkez bankalarının rolüne değiniyor. Bu noktayı en baştaki noktalara dönmek için de soruyorum. Yakın zamanda G20 merkez bankalarının yeşil merkez bankacılığı karnesi de yayınlandı. Çin 130 üzerinden 50 puanla birinci. Mesela bu benim ilgimi çekti. Buna benzer çalışmalar var mı? Onları da bütün bu söyledikleriniz çerçevesinde nasıl değerlendirirsiniz?

Merkez bankalarının ve diğer süpervizör kuruluşlarının üye olduğu platform olan Network for Greening Financial System (Finansal Sistemi Yeşillendirme Ağı) …şimdi merkez bankalarının üzerinden bir anket yapıyor ve şu ortaya çıkıyor: Hiçbir merkez bankası ciddi bir adım atmamış. Sadece bunlar teorik olarak tartışmışlar. Mesela parasal denetlemede yeşil varlıklara öncelik verilmesi. Öte yandan hâlâ kavramsal olarak da merkez bankalarının varlık seçip seçemeyeceği tartışılıyor. Merkez Bankası bu sefer piyasayı etkilemiş oluyor. Bu sadece bir parasal genişleme değil çünkü sektör seçmiş oluyor. Merkez Bankası bunu yapabilir mi? Bütün sektörlere eşit mesafeleniyor çünkü ticari bir rolü yok. O açıdan, bu açıklanan karnede yokluk ortamında Çin’in birinciliği daha çok şununla ilgili, bu alanda daha fazla analitik çalışma yapmış olması. Hepsinin teknik değerlendirmeleri kırmızıydı. Mesela İngiltere Merkez Bankası iklim riski stres testlerine geçmeyi düşünüyor. Bu, COVID nedeniyle ertelendi ama en önde onlar olabilir. Bütün bu merkez bankaları üzerinden sürdürülebilirlik tartışması da eski İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney’nin liderliğinde başlamıştı. İngiltere COP26’nın başkanlığını yapıyor olması da Carney’nin finans boyutunu koordine ediyor olması… Onun arkasına IMF de takıldı, Avrupa Merkez Bankası da bunu konuşuyor. Yani orada da bir koalisyon var. Fakat bu koalisyon hâlâ teorik düzeyde.

‘RAKAMLARA BAKINCA KÖMÜRE TEŞVİKİ GÖRÜYORSUNUZ’

Peki tıkanma noktası herhangi bir evrensel politikanın uygulanmış olmaması mı?

Açıkçası zaten bu anlamda iş merkez bankalarına gelene kadar atılabilecek daha kolay adımlar var. Eğer gerçekten derdimiz sürdürülebilirlik ise… Mesela yıllardır kömür teşviklerinin kaldırılması üzerine G20 son çıktılarını okuyoruz. Verimsiz kömür sübvansiyonlarının kaldırılması, fosil yakıtların sübvansiyonlarının kaldırılması üzerine konuşuluyor. Rakamlara dönüp bakınca da kömüre teşvikin devam ettiğini görüyorsunuz. Yani, onun için böyle umutsuz tarafa takılmak istemem ama yapmak istesek çok daha teknik sıkıntılara takılmadan yapılabilecek politikalar var. Bunlar konuşuluyor, herkes farkında ama adım atılmıyor.