Ekrem İmamoğlu: Bir liderlik muhasebesi
Öznenin gücü yapısal koşulları değiştirmeye yeter mi? İşte yanıtını aradığımız ve İmamoğlu’nun siyasi kaderini belirleyecek asıl soru bu.
Önseçimin tarihi kesinleşti. 23 Mart akşamı CHP üyeleri Cumhurbaşkanlığı seçimleri için oy kullanacak. Büyük bir sürpriz olmazsa o günün akşamı veya 24 Mart sabahı Ekrem İmamoğlu CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olacak. Bu durum başkanın kendi kişisel serüveni bakımından büyük bir başarı. Gelelim risklere ve özel olarak İmamoğlu, genel olarak ise CHP’yi bekleyen trajik olasılıklara.
Öncelikle CHP seçmeni bu tabloyu istemezdi. İmamoğlu ve Yavaş’ın anlaşması ve ana muhalefetin tüm muhalefete öncülük edecek politik bir liderlik sergilemesi ortak arzuydu. Ancak birliktelik sağlanamadı. İmamoğlu ve Özel’in siyasette erken doğum anlamına gelecek önseçim ısrarı Yavaş cephesinde bir tasfiye planı olarak okundu. İmamoğlu ile Yavaş arasında uzlaşmaz nitelikte bir çelişki var. Türk muhalefeti çoklu adaylıkla Erdoğan’a rakip olacak bir kez daha. Taraflar ısrarla muhalefetin bölünmediği, birlik ve beraberliğin korunduğunu söylüyorlar. Ancak bu söylemlerinin gerçeği yansıtmadığı açıkça ortada.
Peki, buraya nasıl geldik? Zamanında ceketin ilk düğmesi yanlış iliklendi. O yanlış başka yanlışların yolunu açtı. 2023 yenilgisinden sonra yoluna hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek isteyen Kılıçdaroğlu’na karşı isyan ateşinin fitilini İmamoğlu ateşledi. Değişimcilerin lideri olan İstanbul Başkanı CHP’de lider değişiminin yolunu açtı. Ama kendisi genel başkanlığa aday olmadı. İşte o andan itibaren CHP içi siyaset Türk siyasi kültürünün baskın içeriğine aykırı bir rotaya kaydı. Şöyle ki, bizde partinin en güçlü siyasetçisi partinin genel başkanı olur. Siyasetin doğası bunu gerektirir. Ama İmamoğlu genel başkan olmak yerine belediye başkanlığında kalıp kendi ekibinden bir siyasetçiyi, yani Özgür Özel’i desteklemeyi tercih etti. Tam bu noktada belediye başkanlığı statüsünün CHP’nin ulusal siyaset kapasitesini aşağı çektiğini söylemek gerekli. Şöyle ki, belediyeler CHP için fabian tipte bir stratejinin temel enstrümanıydı. Tek bir hamlede Erdoğan’ı yenemeyen ana muhalefet onu belediyeler aracılığıyla kuşattı. Belediye sayısı önce 2014, ardından 2019, son olarak ise 2024 seçimlerinde istikrarlı bir şekilde arttı. Bahsi geçen bu artış yerel yönetimleri merkez karşısında bir karşı ağırlık unsuruna çevirdi. Ancak ulusal siyaseti devralmak yolunda nihai hamle bu belediye başarısı nedeniyle gölgelendi. Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde İmamoğlu ve Yavaş Kılıçdaroğlu’ndan daha popüler siyasetçiler olmalarına rağmen dönemin genel başkanına karşı adaylık yarışına çıkmadı. O seçim biraz da bu nedenle kaybedildi. Kurultay sürecinde ise benzeri bir çekingenlik oldu. İmamoğlu genel başkanlığı devralıp tüm Türkiye’ye hitap edecek bir siyasal tutumu yerleştirmek yerine başkanlıkta, dolayısıyla yerelde kalmayı tercih etti. Bu arada İmamoğlu bakımından belediye başkanlığını sürdürme ısrarı Yavaş’ın onun otoritesini kabul etmemesini kolaylaştıran bir etken olarak iş gördü. Benzer bir belediye başkanlığı krizi 23 Mart akşamından itibaren yoğunlaşarak devam edecek. Partisi tarafından cumhurbaşkanı adayı ilan edilen İmamoğlu belediye başkanlığını bırakması noktasında ciddi bir toplumsal baskıyla karşı karşıya kalacak. Çünkü cumhurbaşkanı adaylığının politik ölçeği yerel siyasetten farklı. Bir siyasetçinin hem İstanbul’un kanalizasyon, su ve metro sorunuyla ilgilenip hem de Erdoğan’a karşı sosyal-ekonomik gündemle bir karşı siyaset icra etmesi, ülke çapında mitingler yapıp iç siyasi gündemi yorumlaması imkansız.
CHP’nin müstakbel cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu’nun yüzleşmesi gereken asıl mesele ise meşruluk ve popülerlik eksikliği. İmamoğlu ve Özel ikilisi daha popüler bir aday olan Yavaş’ın neden aday gösterilmediğini açıklamak zorunda. Bu hiç kolay değil. Dahası 23 Mart’tan sonra, yani CHP’nin resmi adayı İmamoğlu olduğunda Yavaş hala anketlerde önde görünüyorsa ciddi bir meşruluk krizi İstanbul Başkanını bekliyor demektir. Bu bağlamda Nisan ayı gibi partinin adayı ile milletin adayının karşı karşıya geldiği bir siyasal konjonktür devreye girebilir. 2023’te yapılan “kazanacak aday” tartışması tozlu raflardan indirilip tekrar gündeme gelebilir. İşin özeti şu: İmamoğlu’nun muhalefetin tartışmasız adayı olabilmesi için Yavaş’ın kendisini desteklemesi veya Yavaş’ın da katıldığı bir önseçimde kendisinin galip çıkması gerekirdi. Bu iki olasılık da ihtimal dahilinde değil. İşaret edilen bu durum önseçimin kalitesini ve demokratik yararını da aşağıya çekecektir. Bu bağlamda 23 Mart’taki önseçim bir önseçim veya seçimden çok plebisite benziyor. Belli bir kişinin kazanması için tasarlanmış, sonucu önceden belli prosedürel bir oylamayla karşı karşıyayız.
Sonuç olarak İmamoğlu ciddi bir kişisel karizmaya, kitlelere heyecan veren bir liderlik personasına sahip. Peki, öznenin gücü yapısal koşulları değiştirmeye yeter mi? İşte yanıtını aradığımız ve İmamoğlu’nun siyasi kaderini belirleyecek asıl soru bu.
* Prof. Dr. Ankara Hacı Bayram Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü.