Ekonomik kriz psikolojimizi bozdu: 'Kesmiyo ne ilaç ne antidepresan'

Ekonomik kriz, kaygı bozukluğu ve depresyon şikayetlerini artırdı. Bunların sonucu olarak 2021 yılında satılan antidepresan kutu sayısı 60 milyona ulaştı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Son dönemde kendinizi yorgun, hayattan keyif almaz, tükenmiş ve kaygılı mı hissediyorsunuz? Hatta Mabel Matiz ve Mert Demir'in son günlerde oldukça popüler olan Antidepresan şarkısında yer alan "Kesmiyor ne ilaç ne antidepresan. Çözemedim valla, çok enteresan. Kafayı yiyorum" sözleri sizi mi tarif ediyor? Merak etmeyin, yalnız değilsiniz.

Ekonomik kriz nedeniyle pek çok kişide oluşan yoksunluk ve yoksulluk duygusu, psikolojiyi de olumsuz etkiliyor. Yapılan araştırmalar, ekonomik kriz ile psikolojik rahatsızlıklar arasında paralel bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Uzmanlar da ekonomik kriz nedeniyle antidepresan kullanımının arttığına ve krizin pek çok kişide kaygı bozukluğu yarattığına dikkat çekiyor.

Ekonomik kriz ile psikoloji arasındaki bağı, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Halis Ulaş ve Psikiyatrist Prof. Dr. Burhanettin Kaya ile konuştuk.

ENFLASYON SON YILLARDA KATLANDI

Türkiye'de enflasyon son yıllarda ciddi artış gösterdi. TÜİK'in rakamlarına göre 2018 yılında 20,30 olan yıllık enflasyon, 2022 yılında yüzde 64,27 olarak açıklandı. Ancak TÜİK'in verileri oldukça tartışmalı. Zira Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) 2022 yılı için enflasyon rakamını, yüzde 137,5 olarak ölçtüğünü belirtti. Enflasyonun artışı, gerek ülke ekonomisinde gerekse de gündelik hayatımızda pek çok dengeyi de değiştirdi. 

Tüm bu rakamlar arasında gündelik sohbetlerin başköşesine ekmek, süt ve yumurta gibi temel gıda maddelerine ardı ardına gelen zamlar, konut kiraları nedeniyle ev sahibi ve kiracılar arasında yaşanan anlaşmazlıklar yerleşti. Sohbetlerin içeriğinin bu kadar değiştiği, zamların ‘fiyat güncellemesi’ olarak halka yansıtıldığı bir dönemde, psikolojimizin tüm bunlardan etkilenmemesi düşünülemezdi elbette.

“Hiçbir şey yapmak istemiyorum”, “Gelecek planım yok”, “Antidepresana başladım” gibi cümleler de gerek sosyal medyada gerekse de dost sohbetlerinde en çok sarf edilen cümleler arasında yer alıyor.

Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Halis Ulaş

2021 YILINDA 60 MİLYON KUTU ANTİDEPRESAN SATILDI

Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Halis Ulaş da antidepresan kullanımının yıllar içinde arttığını belirtiyor. 2003 yılında 14 milyon kutu antidepresan satışı yapılırken 2007 yılında bu rakam 26 milyona çıktı.

Prof. Dr. Ulaş, CHP Adana milletvekili eczacı Burhanettin Bulut’un antidepresan satışları konusunda hazırladığı raporu örnek gösteriyor. Rapora göre, 2017 yılında 48 milyon kutu antidepresan satılırken 2021 yılında bu sayı 60 milyona ulaştı. Sağlık Bakanlığı verileri ile bu veriler örtüşüyor. Zira bakanlık tarafından 2009-2020 arasında antidepresan kullanımının yüzde 70 arttığı ifade ediliyor.

Doç. Dr. Ulaş, ilaç kullanımının artışıyla psikiyatri polikliniklerine başvuru oranında da uyum olduğunu ifade ediyor: “Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 2017 ile 2020 yılları arasında 15 milyon 405 bin kişinin psikiyatri polikliniklerine başvurduğunu açıklaması, yaşanan artışla uyumlu görünüyor.”

‘BELİRSİZLİK ORTAMI KAYGIYI ARTIRIYOR’

Doç. Dr. Ulaş, pandemi döneminin bireylerin ruh sağlığına yaptığı etkiyle ekonomik kriz döneminde yaptığı etkilerin farklılık gösterdiğini ifade ediyor. Bunun en net işaretinin de son dönemde artan antidepresan kullanımdaki artış olduğunu söylüyor. Bir diğer veri olarak da Birleşmiş Milletler tarafından yapılan ‘mutsuzluk’ raporunu veriyor. Türkiye’nin 146 ülke arasında mutsuzluk sıralamasında 2022 yılında sekiz basamak gerileyerek 112. sıraya yerleştiğini hatırlatıyor: “Tüm verileri beraber düşündüğümüzde; hem antidepresan kullanımında hem mutsuzluk oranında hem de psikiyatri polikliniklerine başvuruda artış var."

Doç. Dr. Ulaş, ekonomik kriz nedeniyle kendisine ve başka doktorlara başvuran kişi sayısında artış olduğunu da sözlerine ekliyor: “Krizle birlikte yoksulluk ve yoksunluk duygusu kadar belirsizlik duygusu da oluşuyor. Siz de farkındasınızdır çoğu kişi yaşamla ilgili projeksiyonlarını seçime endekslemiş durumda. Dolayısıyla ekonomik krizle beraber gelen belirsizlik ortamı, insanlarda kaygıyı da artırıyor” diye konuşuyor. Prof. Dr. Ulaş, kaygıyla baş etme yöntemi olarak alkol ve uyuşturucu madde kullanımında da artış olabileceğine işaret ediyor.

‘KİŞİLERİN VAR OLAN PSİKOLOJİK SORUNLARI DA TETİKLENİYOR’

Doç. Dr. Ulaş, temel ihtiyaçlara ulaşımın zorlaşmasının, artan ev kiraları nedeniyle barınmanın ciddi bir soruna dönüşmesinin ya da okula gönderdiği çocuğuna beslenme çantasına yeterli gıdayı koyamamanın insan psikolojisinde ciddi etkileri olduğunu anlatıyor. Ayrıca farklı bir noktaya da dikkat çekerek “Kişilerin var olan psikolojik sorunları da tetikleniyor" diyor.

Bu dönemde ruhsal bozukluğun en çok kaygı bozukluğu ve depresyon olarak kendini gösterdiğini dile getiren Doç. Dr. Ulaş, “Dolaylı olarak travmalara bağlı ikincil durumlar ortaya çıkabilir. Kişilerin işlevselliğinde bozulma da yaratabiliyor. Mesleki işlevselliğinde, aile ilişkilerinde, var olan ebeveyn sorumluluklarında problem yaratıyor. Bu dolaylı olarak üretkenliği de olumsuz etkiliyor. Bireysel olarak etkilenen durumlar belli bir orana ulaşınca, toplumun da etkilendiği bir duruma dönüşüyor. Örneğin, ev sahibi kiracı kavgaları görüyoruz. En küçük kavgalar şiddete dönüşüyor. Çaresizlik, çözümsüzlüğü beraberinde getiriyor ve şiddet en basit çözümmüş gibi görülüyor.”

“İşsizlik ve yoksullukla mücadele edilmediği sürece bireysel olarak mücadele etmek çok katkı sağlamayacaktır” diyen Doç. Dr. Ulaş, kliniklerdeki yüke işaret ediyor. 5-6 dakikada hasta görmenin mümkün olmadığını anlatarak “Polikliniklerdeki yük azaltılmalı, psikiyatr sayıları ve toplum ruh sağlığı hizmetleri artırılmalı" diye öneriyor. 

Psikiyatrist Prof. Dr. Burhanettin Kaya
‘PANDEMİDE BAŞLAYAN RUHSAL SORUNLAR EKONOMİK KRİZLE DERİNLEŞTİ’

Psikiyatrist Prof. Dr. Burhanettin Kaya da pandemi dönemiyle başlayan ruhsal sorunların ekonomik kriz ile derinleştiğini belirtiyor: “Pandemi, öncelikle bireylerin yaşamlarını, varlıklarını tehdit eden, bir travma deneyimi olarak ruhsal etkilere yol açtı. Fakat bu travmatik etkiler bireyin sınıfsal yapısı, sosyoekonomik durumu, kültürel özellikleri, bireysel özellikleri ve ruhsal altyapısı çerçevesinde etkilerini gösterdi. Pandemi döneminde, çalışanları yok sayan ve sermayeyi gözeten siyasi tercihlerin yapılması, bu dönemde ruhsal pek çok sıkıntının oluşmasına sebep oldu.

Derin yoksulluk gibi bir yeni kavram tam da bu dönemde sözcüklerimiz arasında yer bulmaya başladı. Ekonomik kriz, pandemi süresince yaşananları daha da katmerli hale getirdi, ruhsal yapımızdaki krizi de derinleştirdi. Ardından gelen ekonomik krizle, yoksulluk ile ilişkili ruhsal belirtiyle başvuranların sayılarını artırdı. Ama krizlerin gerçek etkilerini saptayabilmek için kapsamlı epidemiyolojik araştırmalara gerek olduğunu hatırlatmak isterim.”

‘ÇÖZÜM YOKSULLUĞU ORTADAN KALDIRMAK’

Depresyon ve kaygı durum bozukluğunun, süreklileşmesi halinde ne tür etkileri olur? Bu soruya iki türlü yanıt veriyor Prof. Dr. Kaya: “Yoksulluk ve yoksunluğun kalıcılaşması ile ortaya çıkan duyarsızlaşma ve yabancılaşma, beraberinde edilgenliği getirebilir. Bu da boyun eğicilik ile sonlama riskini taşır. Herkes duyarsızlaşmıyor ve kanıksamıyor. Aksine öfke duyan, karşı çıkan, isyan eden bireyler var. Öfkelerini sağlıklı ya da sağlıksız biçimde sergileyenler de var. Artan öfke, dolaylı olarak suç davranışını artırma riski taşıyor. Ama öfke, örgütlü bir dayanışma içinde olursa tarihi de değiştirebilir. Eğer bireyin karşı çıkışı sonuç alamaz, tüm yolları tıkanır ve demokratik olarak sahip olduğu temel haklar engellenirse, bu durum umutsuzluğa yol açabilir. Ama umutsuzluk bir kader değildir ve her zaman umutla beraberdir. Her sürecin kendi karşıtını da yaratır.”

Prof. Dr. Kaya da Prof. Dr. Ulaş gibi yoksulluğun ve gelir adaletsizliğinin giderilmesinin en temel çözüm olduğunu ifade ediyor: “Krizlerin olmadığı, yoksulluğun, sömürünün, ayrımcılığın ve ötekileştirmenin olmadığı, eşitliğin, temel evrensel değerlerin önde ve üstte olduğu bir demokratik ülke olmak birinci şart. Bireyin yapması gerekenler ise dayanıklılığını artıracak çabalar. Önce ne olduğunun, ne yaşadığının bilincine varmak. Elbette dayanışma da çok önemli. Eğer ruhsal sorunlar yaşıyorsa da bununla ilgili ruhsal yardım almak gerekiyor. Bunu bir insan hakkı olarak talep etmek. Bunların önemli olduğunu düşünüyorum.”