'Bir taşla üç hak gasbı ortada!'

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan ekonomik plan sendikacıların tepkisine yol açtı. Sendika uzmanı Onur Bakır, tepkinin nedenini anlattı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın açıkladığı ekonomik plan birçok kesimde tepkiyle karşılandı. Kıdem tazminatıyla ilgili düzenlemeler içeren planı değerlendiren sendika uzmanı Onur Bakır, "Bir yandan kıdem tazminatı hakkı fon sistemi aracılığıyla gasp edilecek, bir yandan da zorunlu BES yeniden dayatılarak finans piyasaları emekçinin kesesinden ihya edilecek" dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2019 yılı sonuna kadar bireysel emeklilik sisteminin yeniden yapılandırılacağını, kıdem tazminatı reformunun gerçekleştirileceğini ve kıdem tazminatı fonu ile bireysel emekliliğinin entegre edileceğini söyledi. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Albayrak 2018 yılı Eylül ayında açıkladığı Yeni Ekonomi Programı’nda yer alan politikaların nasıl ve ne zaman yaşama geçirileceğini ortaya koyan bir konuşma yaptı. Yerel seçimler öncesinde emekçilerin tepkisini çekebilecek ve seçimlere olumsuz yansıyabilecek değişiklikleri seçim sonrasına erteleyen iktidar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da seçimin hemen ertesinde yaptığı konuşmada sinyallerini verdiği yapısal 'reformları' yaşama geçirmeye hazırlanıyor. Seçim gecesinde TÜSİAD’ın yaptığı 'seçim bitti, ekonomiye odaklanalım, reformlar gelsin' şeklinde özetlenebilecek çağrısına hızla yanıt veren iktidar, olağan koşullarda 4,5 yıl boyunca seçim olmayacağı gerçeğinden de hareketle sermayeye verdiği sözleri yaşama geçirmeyi amaçlıyor.

.

Bireysel emeklilik sisteminin yeniden zorunlu hale getirilerek, bu sistemin kurulacak kıdem tazminatı fonu ile entegre edilmesi özetle şu anlama geliyor: Bir yandan kıdem tazminatı hakkı fon sistemi aracılığıyla gasp edilecek, bir yandan da zorunlu BES yeniden dayatılarak finans piyasaları emekçinin kesesinden ihya edilecek; bu ikisinin kesiştiği noktada da kamusal emeklilik hakkı daha da tırpanlanarak, emekçiler kuşa dönecek emekli aylıklarını kendi ceplerinden desteklemek zorunda kalacak. Bir taşla üç hak gasbı gerçekleştirilecek!

Somutlayacak olursak nasıl bir sistem öngörülüyor?

1 Ocak 2017’de başlatılan, iktidarın 'otomatik' bizim 'zorunlu' dediğimiz bireysel emeklilik sistemi çökmüş durumda. 45 yaşın altındaki işçiler ve kamu personelleri zorla bireysel emeklilik sistemine dahil edildi. 2018 yılı sonu itibariyle sisteme dâhil edilmiş olan 12 milyondan fazla emekçinin yaklaşık yüzde 60’ı cayma ya da ayrılma hakkını kullandı. Zorunlu BES’ten beklentilerin çok üzerinde bir çıkış oldu. Dolayısıyla amaç zorla girilen sistemden çıkmanın imkânsız ya da çok zor hale getirildiği bir yapı oluşturmak.

.

Albayrak’ın açıklamalarından ve basına da yansıyan haberlerden anlaşılan şu: Sistemden ayrılanlar yeniden sisteme dâhil edilecek. Yani en az 14 milyon yurttaşın sistemde olması hedeflenecek. Sistemin 45 yaşının üzerinde olanları da kapsayacak şekilde yapılandırılması da ihtimal dâhilinde. Asıl amaç zorunlu BES’e sokulanların emeklilik tarihine kadar sistemde kalmaları. En azından belli bir süre ayrılma hakkının hiç olmaması kuvvetle muhtemel. Yani işçi ya da memur asgari bir süre sistemde kalmak zorunda olacak. Bu asgari süreden sonra ama emeklilik tarihinden önce sistemden çıkmak isteyenleri caydıracak ciddi kesintiler getirilmesi de yüksek bir olasılık. Zaten mevcut uygulamada da bu kesintiler var. Sistemden erken çıkmak isteyenler; devlet katkısının tümü ya da bir kısmının geri alınması, giriş aidatı, yıllık yönetim gider kesintisi ve getiriden stopaj gibi kesintilerle karşı karşıya kalabilecek.

Sonuç olarak işçiler ve memurlardan her ay brüt ücretlerinin en az yüzde 3’ü tutarında BES kesintisi yapılacak ve geri çekilemeyecek bu tutar BES hesabında birikecek. Albayrak’ın çizdiği modele göre, oluşturulacak kıdem tazminatı fonu ile BES hesabı entegre edilecek. İşverenler bu fondaki hesaba her ay işçi adına belli bir oranda kıdem tazminatı primi ödeyecek. Böylece işçiden kesilen BES primi ile işverenin ödeyeceği kıdem primi aynı hesapta ya da birbiri ile entegre iki hesapta toplanacak. Az evvel belirttiğim gibi -işçi en iyi ihtimalle- bu hesap ya da hesaplarda biriken tutara belli bir süre hiç dokunamayacak. Bu sürenin ardından, emeklilikten önce parasını almak isterse de çok ciddi kayıplar yaşayacak. Sonuç olarak işçinin emeğinin karşılığı bir yerde birikecek ve bu birikimi bankalar, bireysel emeklilik şirketleri, bir başka deyişle finans sermaye gönlünce kullanabilecek. İşçinin alın teri, piyasaların sıcak para ihtiyacını karşılamak üzere gasp edilecek. Zaten Albayrak açık açık sistemde biriken fonların reel sektöre kanalize edileceğini söyledi. Yani işçinin cebinden sermayenin kasasına akan bir köprü inşa edilecek.

Kıdem tazminatının fona devredilmesinin başka ne tür etkileri olacak?

Kıdem tazminatının en önemli işlevlerinden biri, belki de birincil işlevi, iş güvencesidir. Türkiye’de işçilerin yüzde 60’ından fazlası İş Yasası’nın sağladığı iş güvencesi sisteminin dışındadır. İşverenler bu işçileri istediği zaman, herhangi bir gerekçe göstermeden işten çıkarabilmekte, işçiler işe iade davası açamamaktadır. İşvereni canı istediği zaman işçi çıkarmaktan alıkoyan en önemli engel, işçiye kıdem tazminatı ödemek zorunda olmasıdır. Fon sistemine geçildiği takdirde, kıdem tazminatı işçi ile işveren arasında, iş sözleşmesinin sona ermesine bağlı olan bir ilişki olmaktan çıkacak. İşverenler, işten çıkardıkları işçilere kıdem tazminatı ödemek zorunda olmayacak. Böylece iş güvencesi kapsamında olmayan işçilerin tek güvencesi de ortadan kalkacak. İş güvencesi kapsamında olan işçiler bakımından da benzer bir durum söz konusu olacak. İşten çıkarmalarda en önemli maliyet kalemi olan kıdem tazminatı artık söz konusu olmayacağı için işçilerin işten atılması daha az maliyetli ve daha kolay hale gelecek.

.

İkinci olarak kıdem tazminatı kara gün olmaktan çıkacak. Bugün itibariyle işveren işçiyi işten çıkardığında ya da işçi kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde işten ayrıldığında işçi kıdem tazminatına hak kazanır ve kıdem tazminatının derhal ödenmesi gerekir. Yeni sistemde ise işten çıkarılan ya da ayrılan işçi fondaki parasına ya hiç dokunamayacak ya da çok ciddi kesinti ve kayıplar yaşayacak. Böylece işsiz kalan işçinin en büyük dayanağı da ya yok olacak ya kuşa dönecek.

Üçüncü olarak çok büyük maddi kayıplar yaşanacak. Mevcut kurala göre kıdem tazminatı son brüt ücret üzerinden, parasal ve para ile ölçülmesi mümkün tüm haklar giydirilerek ödenir. Yani tazminata hak kazanan işçi son ücreti neyse onun üzerinden alır tazminatını. Ama fon sisteminde işveren işçinin kıdem tazminatını primini her ay o ayın ücreti üzerinden öder. Diyelim ki asgari ücretle bir metal fabrikasına giren, 10 sene asgari ücretle çalışan ardından ustabaşı olan, 15 senenin sonunda da asgari ücretin iki katı alan bir işçi, tüm kıdem tazminatını son ücretinden yani iki asgari ücret üzerinden alabilecekken; fon sisteminde ilk 10 yıl boyunca tek asgari ücretten kıdem primi yatacağı için çok büyük kayıp yaşar. Kıdemli işçiler, terfi alan işçiler ve sendikalı olup hak ve ücretlerini toplu iş sözleşmesi ile artıran işçiler; fon sisteminden en çok zarar görecek olanlardır.

Başkaca kayıplar da söz konusu olabilir mi?

Kesinlikle! Fon sisteminde işçinin sigorta primine tabi olmayan ya da para yerine servis, yemekhane, bilet ya da çek şeklinde sağlanan hakları, kıdem primine yansımayacaktır. Böylece işçinin birçok yan hakkı kıdem tazminatı hesabının dışına çıkacaktır. Bunun yanı sıra sigortaya bildirilen ücreti gerçek ücretinin altında olan işçilerin kıdem primleri de gerçek ücretten değil sigortaya bildirilen daha düşük ücretten yatacağı için bu durumda olan ve sayıları milyonlarla ifade edilebilecek işçi de ağır mağduriyet yaşayacaktır.

İşverenler ve iktidar, bu itirazlarımıza karşı şöyle bir savunma getiriyor; Fona yatacak kıdem primi yerinde saymayacak, fonda nemalanacak ve büyüyecek, böylece işçi kayıp yaşamayacak, aksine kazançlı çıkacak”. Kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi? Oysa işin aslı öyle değil. Çünkü fon sisteminde işçinin parasının bırakın değer kazanmayı, değer kaybetmeyeceğinin garantisi yoktur. Fon sistemi, risk sistemidir. Mevcut zorunlu BES uygulaması da bu durumu gözler önüne sermektedir. BES sisteminde 2018 yılı Kasım ayından geriye doğru bir yıl gittiğimizde enflasyon oranı yüzde 23,6 iken, BES getiri oranının yüzde 12,3 olduğunu görüyoruz. Geriye doğru 5 yıl gittiğimizde ise makas daha da açılıyor, yüzde 73,3’lük bir enflasyonun karşısında BES yüzde 49,2 getiri sağlıyor. Erken çıkışlarda geri alınan devlet katkıları da hesaba dâhil edilse bile işçi her koşulda zararlı çıkıyor. İşçinin parası büyümeden pay almadığı gibi enflasyon kadar dahi artmıyor, yani eriyor.

.

Son olarak da bir meselenin daha altını çizmekte yarar var. Kıdem tazminatı her bir yıl için 30 günlük son, giydirilmiş brüt, ücret tutarındadır. Eğer fon sistemine geçiş ile birlikte daha düşük bir oran belirlenirse, çok ciddi bir kayıp da buradan yaşanacaktır. 30 yerine 14 gün tartışmaları yapılıyor. Yani işverenlerin her yıl ödediği toplam kıdem primi işçinin 30 günlük ücreti değil 14 günlük ücreti olduğu takdirde, kıdem tazminatı zaten baştan yarı yarıya düşecektir. Sermaye 30 günün korunduğu, işverene maliyetin düşmeyeceği bir modeli zaten kabul etmeyecektir. Kaldı ki 30 gün korunsa bile yukarıda açıkladığım nedenlerle zaten çok ciddi bir kayıp her koşulda yaşanacaktır.

Zorunlu BES ve kıdem tazminatı fonunun emekli aylıkları ile ne gibi bir ilgisi var?

Albayrak konuşması sırasında 'Artık vatandaşlarımız emekli olduklarında nasıl geçinirim kaygısı taşımayacak' diyerek emekli aylıkları ile geçinmenin mümkün olmadığını da itiraf etmiş oldu ve tamamlayıcı emeklilik sistemini yani bireysel emekliliği düşen emekli aylıklarını telafi etmenin aracı olarak pazarlamaya çalıştı. Albayrak’ın dile getirmediği gerçek ise şu. AKP iktidarının çıkardığı yasa ile 2008 yılından itibaren emekli aylığı bağlama oranı yüzde 40’a düşürüldü. Örneğin evli, iki çocuklu, eşi çalışmayan asgari ücretli işçinin eline bugün asgari geçim indirimi ile birlikte 2.116 TL geçiyor. Brüt ücretin yüzde 40’ı üzerinden hesaplanacak emekli aylığı ise 903 TL’ye denk geliyor. Yani emekli aylığı işçinin eline geçen ücretin yarısının bile altına düşüyor. Tam da bu yüzden sosyal güvenlik reformu adı altında emekli aylıklarını kuşa çeviren iktidar, işçinin cebinden ödeyeceği bireysel emeklilik primleri ve aslında işçinin kendi hakkı olan kıdem tazminatı primi ile her geçen gün daha da büyüyen ücret-emekli aylığı farkını kısmen de olsa kapatmak istiyor. Bir başka deyişle kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik hakkının tırpanlanmasının faturası, özelleştirilmiş ve zorunlu hale getirilmiş adına tamamlayıcı denilen bir sistem ile işçiye kesilecek. Öte yandan Albayrak’ın 'daha sürdürülebilir bir emeklilik sistemi' vurgusu sosyal güvenlik hakkına yönelik yeni bir saldırının da habercisi…

Albayrak konuşmasında bu düzenlemelerin 'tüm paydaşların katılımıyla' yapılacağını söyledi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yeni Ekonomi Programı’nda yer alan ifade 'mutabakat'tı. Çıtanın mutabakattan katılıma çekilmiş olması, iktidarın bu noktadaki kararlılığının ve itirazları dikkate almama, bildiğini okuma niyetinin açık bir göstergesi. Tam da bu noktada 1 Mayısın tüm Türkiye’de güçlü ve kitlesel bir biçimde kutlanılması ve ilerleyen dönemde yoğunlaşacak bu saldırıları durdurabilecek geniş bir birlikteliğin oluşturulması büyük önem taşıyor.