Yine yeni bir borç yapılandırmasıyla karşınızda

Takibe düşmüş bireysel kredi kartları 6 milyar TL’den biraz daha fazla. Mevcut kredi kartı gecikme faizleri nedeniyle 6 milyar TL’lik gecikmiş borca her ay 200 milyon TL’den daha fazla faiz yükü bindiğini söyleyebiliyoruz. Ziraat 6 milyar TL’yi üzerine aldığında, örneğin 5 yıllık bir yapılandırmada, toplamda 6,2 milyar TL faiz geliri elde edecek. Fakat bugünden 6 milyar TL’yi de başka bankalara aktarmış olacak.

Google Haberlere Abone ol

Türkiye tarihinin en büyük kredi çöküşlerinden birisi halen geride bırakılmadı.

Mevcut kredi hacmi rakamlarındaki nominal toparlanmanın henüz bir anlamı bulunmuyor. Bu nedenle Türkiye’de halen işlemeyen kredi kanalını işler kılmak için arayışlar devam ediyor.

Bugün açıklanan kredi kartı borcunu ödemekte güçlük çekenlere yönelik yapılandırmada 24 aya kadar yüzde 1.10 faizle, 60 aya kadar yüzde 1.20 faizle yapılandırma haberi de bu arayışın bir ifadesi. Son veriye göre kredi kartı borcunu ödememiş kişi sayısı eylül ayından ekim ayına yüzde 11 artış sergilemişti.

.

MALİYETİ NEDİR?

Faydalanıcı sayısı netleşmeden yapılandırmanın Ziraat Bankası'na ve gelir kaybı ödemeleri aracılığıyla da Hazine’ye ne kadar yük getireceğini net olarak hesaplayamıyoruz. Bankaların bireysel kredi kartı alacakları 102 milyar TL’yi geçti. Buradaki taksitli kredi kartı borçları da 42 milyar TL civarında bulunuyor. Ancak kart borçlarını ödemekte zorlananlar ifadesi nedeniyle bu yapılandırmanın takibe düşmüş kredi kartları için geçerli olduğunu varsaymak makul.

Takibe düşmüş bireysel kredi kartları ise 6 milyar TL’den biraz daha fazla. Mevcut kredi kartı gecikme faizleri nedeniyle 6 milyar TL’lik gecikmiş borca her ay 200 milyon TL’den daha fazla faiz yükü bindiğini söyleyebiliyoruz. Ziraat 6 milyar TL’yi üzerine aldığında, örneğin 5 yıllık bir yapılandırmada, toplamda 6,2 milyar TL faiz geliri elde edecek. Fakat bugünden 6 milyar TL’yi de başka bankalara aktarmış olacak.

Gelir kaybını hesaplamak için bir eşiğe ihtiyacımız var. Bu hesabı ticari bir banka olan Ziraat aracı olduğu için ticari kredi faiz oranlarına göre yapmanın mantıklı olduğunu düşünüyorum.

Bu paranın ticari kredi olarak kullandırılması durumunda yılda 2 milyar TL’den fazla bir gelir söz konusu olacak. Faiz seviyesine göre bankanın gelir kaybı değişecek olsa da, borç yapılandırmasında elde edilecek 1 milyar – 1 milyar 40 milyon TL kadar gelirin kabaca ticari kredi olarak bu parayı kullandırıldığında elde edilecek gelirin yüzde 50’si civarında olacağını görüyoruz. Ticari kredi faizlerindeki düşüş nedeniyle bu oran yüzde 60’a ancak varabilir. Yine de yıllık gelir kaybı rakamı ve bu operasyonun dolaylı olarak Hazine’ye getireceği yük (sadece takibe düşmüş bireysel kredi kartları söz konusu edildiğinde dahi) 1 milyar TL’yi bulabilir.

10 bin lira kredi kartı borcu olan ne kadar ödeyecek?10 bin lira kredi kartı borcu olan ne kadar ödeyecek?

NE KADAR GELİR KAYBI KARŞILANABİLİR?

Ziraat Bankası'na yapılan (bütçe sınıflandırmasında görev zararı olarak kaydedilen) gelir kaybı ödemeleri 2018’de 2 milyar TL’yi aştı. Kriz zamanlarında bu kalem hızla artıyor.

IMF programıyla 2001 krizi sonrasında gelir kaybı ödemeleri altında bu tarz kullanımlar nedeniyle oluşan kaybın doğrudan bankalara aktarılması sağlanmıştı. Bu olanak etkili bir şekilde 2008-09 krizinde kullanıldı. Şimdi de kullanılıyor.

Ancak “gelir kaybı” olanağının kullanımının da sınırı var. Siyaseten etkili olması için yapılandırma miktarının artması gerekiyor. Fakat örneğin bütün kredi kartı borçlarının yani 102 milyar TL’nin yapılandırılması söz konusu değil. Kapsamı bir miktar genişletmek dahi son derece maliyetli.

Kaldı ki, uluslararası sermayeye verilen taahhütler ve yerel seçimler sonrasında harcama kesintisi vaatleri ile kapsamı genişletmenin getireceği maliyet artışı doğrudan çelişiyor. Kısacası, hem futbol kulüplerinin borcunu yapılandırıp, hem kredi kartı ödemelerini yapılandırıp, hem de düşük faizle işverenlere kredi kullandıramazsınız. Daha doğrusu bunların hepsini Ziraat Bankası üzerinden yapamazsınız. Kamu maliyesi dengeleri görece iyi olsa dahi, Ziraat Bankası’nın gelir kaybı kaleminin 10 milyarları bulması bu konjonktürde mümkün olmayacaktır.

İDARE-İ MASLAHATLA NEREYE KADAR?

Türkiye tarihinin ağır krizlerinden birisi olgunluk çağına girerken, krizi yönetmenin esasen kime ne kadar daha az gideceğini kararlaştırmakla başladığını tekrar hatırlamak gerekli. Ağustos ayındaki döviz krizi ve takip eden aylardaki ekonomik daralma sırasında hedefin krizin maliyetini baskıyla paylaştırmak ve aslan payını geniş toplumsal kesimlere yüklemek olduğu ortaya çıkmıştı. Yeni Ekonomi Programı bu yönelimin politika belgelerinden birisi olarak tarihe not düştü.

Ancak Türkiyeli sermayedarların önemli kısmı nezdinde kabul gören kemer sıkma (afili adıyla dengelenme) yolu, rejimin plebisiter özellikleriyle olan gerilimi artırıyor. Anti-demokratik bir ortamda gerçekleşse de seçim sürecinde maliyeti hemen ödetmek değil ötelemek isteği galebe çalıyor. Dolayısıyla hedefin maliyeti halka ödetmek olduğunu ancak Mart ayına kadar idare-i maslahatın ön planda kaldığını söylemek uygun görünüyor.

Bu idare-i maslahatçılık nedeniyle mevcut yönetimin siyasi desteği kriz koşullarına karşın yavaş eriyor, aynı gerekçelerle sektörel paketler ve desteklerden yeterince faydalanamayanların huzursuzluğu artıyor, bu destekleri kotaranlar ise bu sıralarda “krizi geride bıraktık” korosuna can-ı gönülden katılıyor.

2023 yılına kalmadan Türkiye’nin bir seçim daha görmesi ihtimalinden ağır bir kemer sıkma programının dayatılmasına her şeyin masada olduğu ve bilinmezlerin ağır bastığı bir yıl içindeyiz. Ekonomik öngörülebilirlik sağlama amacıyla ilan edilen programların da bu noktadaki başarısızlığını tespit etmek gerekli. Temel yönelimi göstermek bağlamında, sermayenin geniş kesimlerinin isteği ve hedeflerini derlemek anlamında 2018 yılındaki açıklamaların ve Yeni Ekonomi Programı'nın bir politika belgesi olarak halen önem taşıdığı açık, ancak her dönemeçte kamuya yükü artıran önlemler alınmaksızın krizin etkilerinin ertelenmesi de mümkün olmuyor.

Şimdiye kadar gördüğümüz ve seçim düzlemindeki salınımın özeti idare-i maslahat... Kamuya yükü artıran bir idare-i maslahat. Plansız, programsız müdahaleler silsilesi. Bu tür bir idare-i maslahatın sonuçlarının ne olacağını ise kısa zamanda göreceğiz.

*Bu yazı ilk olarak Kriz Notları'nda yayınlanmıştır.