Sendika uzmanı Onur Bakır YEP'i değerlendirdi: Piyasalar sıcak para, tanrılar kurban istiyor

Sendika Uzmanı Onur Bakır, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan Yeni Ekonomi Program'ı (YEP) değerlendirdi. YEP'i 'sermayeye kaynak temin etme programı' olarak yorumlayan Bakır'a göre 'İşçiyken de işsizken de kaynak olmaktan kaçış yok'.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye-ABD kriziyle gün yüzüne çıkan ekonomik kriz, döviz kurlarının rekor üstüne rekor kırarak tarihinin en yüksek seviyelerine ulaşmasıyla devam etti. Döviz kurlarındaki yükselme, temizlik malzemelerinde yüzde 40'a yakın zam, elektrik ve doğalgaz zamları, ekmek ve simit fiyatlarında artış, konkordato ilanları, büyüyen işsizlik rakamları, son 15 yılın en yüksek seviyesine ulaşan enflasyon olarak hayatımıza girdi.

Geçim sıkıntısı giderek büyüyen bir soruna dönüşürken, diğer yandan da 'sosyal haklara yönelik olası kısıtlamalar' ve 'işsiz kalma korkusu' günlük hayatın bir parçası hale gelmiş durumda. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan Yeni Ekonomi Program'da (YEP) ise büyüme hedeflerinin aşağı çekilmesi ve enflasyon beklentilerinin yükseltilmesi kriz etkisi olarak değerlendirildi. Programda yer alan maddelerde, işsizlik sigortasından, kıdem tazminatına ya da Genel Sağlık Sigortası'nda (GSS) 'zorunlu olarak' BES'e dönüşe kadar pek çok madde sıralandı.

Albayrak tarafından açıklanan programı çalışanlar açısından değerlendiren sendika uzmanı Onur Bakır, "Piyasalara sıcak para akışının sağlanması için özelleştirmelerin hızlandırılacağı, sağlık ve sosyal güvenlik haklarında kısıtlamaya gidileceği" uyarısında bulunuyor.

Kemer sıkma politikalarının YEP'in en öne çıkan özelliklerinin başında geldiğinin altını çizen Bakır'a göre 'işçinin, kamu emekçisinin gelirinden alenen gasp edilen ve bir süre geri alınamayacak tutar, bankaların sermayeye uygun kredi olanakları sağlaması için kullanılacak. Piyasalar sıcak para, tanrılar kurban istiyor.'

İşsizlikteki artış eğilimi İŞKUR verileri tarafından da teyit ediliyor. Ağustos 2017 döneminde 2 milyon 560 bin olan kayıtlı işsiz sayısı Ağustos 2018’de 192 bin artarak 2 milyon 752 bine yükseldi.

'BES'TE EN AZ 50 MİLYAR TL CİVARINDA PARA BİRİKECEK'

'Dengeleme, disiplin ve değişim' sloganıyla açıklanan Yeni Ekonomi Programı'nda (YEP) Bireysel Emeklilik Sistemi’nin (BES) yeniden yapılandırılması öngörülüyor. 3 yıllık yeni bir zorunlu BES uygulamasından söz ediliyor. Nedir buradaki amaç?

İktidarın 'otomatik', bizim 'zorunlu' dediğimiz Bireysel Emeklilik Sistemi, 2017 yılı Ocak ayında uygulanmaya başlandı. 45 yaşından küçük olan işçi ve memurlar kademeli olarak zorunlu BES sistemine dâhil edildi. Ancak dağ fare doğurdu. Sisteme zorla sokulanların yüzde 60’ı kısa sürede cayma hakkını kullanarak sistemden çıktı. 2 aylık cayma hakkı süresinin dolmasının ardından da sistemden çıkanlar var. Dolayısıyla yüzde 60’lık çıkış oranı artma eğiliminde. Çünkü mevcut uygulamada işçiler ve memurlar istedikleri zaman sistemden çıkma hakkına sahip.

Yeni Ekonomi Programı’nda şu cümle yer alıyor: “Çalışanların işverenler aracılığıyla bireysel emeklilik sistemine otomatik olarak katılması uygulaması yeniden yapılandırılarak daha sürdürülebilir hale getirilecektir”. Hürriyet gazetesinden Noyan Doğan’ın aktardığına göre yeniden yapılandırma ile zorunlu BES’ten 3 yıl çıkış hakkı olmayacak. Muhtemelen sistemden çıkanlar yeniden sisteme dâhil edilecek ve herkes için giriş tarihinden itibaren sistemden 3 yıl boyunca çıkmak mümkün olmayacak. 13 milyon işçi ve memurun her ay brüt ücretinden/maaşından yüzde 3’lük kesinti yapılacak ve işçinin, memurun 3 yıl boyunca sistemden çıkması ve yapılan kesintileri geri alması olanaklı olmayacak. Kabaca bir hesapla söyleyecek olursak, zorunlu BES sisteminde en az 3 yıl boyunca dokunulamayacak 50 milyar TL civarında bir tutar biriktirilecek.

'13 MİLYON İŞÇİNİN EMEĞİ PİYASALAR İÇİN KURBAN EDİLECEK'

Yeni Ekonomi Programı’nın temel derdi borç batağına batmış sermayenin borcunu borç ile döndürebilmesinin olanaklarını yaratmak. Programda da belirtildiği üzere “uygun kredi olanakları” sağlamak. Ancak geçtiğimiz günlerde İş Bankası Genel Müdürü’nün de belirttiği üzere bankalar, kaynağının çok ötesinde kredi vermiş durumda. Dolayısıyla finans sisteminin kaynak girişine ihtiyacı var. Zorunlu BES sisteminin yeniden yapılandırılması bu sıcak para girişini sağlamanın araçlarından biri olarak kurgulanmış durumda. Çünkü hane halkı tasarrufları son derece sınırlı durumda. Söz konusu 13 milyonluk nüfusun küçük bir kısmının finans sisteminde birikimleri mevcut, büyük çoğunluk ise finans sisteminde sadece borçlu olarak yer alıyor. İşte tam da bu noktada, zorunlu BES uygulamasının yeniden yapılandırılması ve böylece 13 milyon emekçiden sisteme zorla kaynak aktarılması amaçlanıyor. Sonuç olarak işçinin, kamu emekçisinin gelirinden alenen gasp edilen ve bir süre geri alınamayacak tutar, bankaların sermayeye uygun kredi olanakları sağlaması için kullanılacak. Piyasalar sıcak para, tanrılar kurban istiyor. 13 milyon işçi ve memurun emeği, piyasaların ihtiyaç duyduğu sıcak paraya kurban edilmek isteniyor.

Sendika uzmanı Onur Bakır'a göre, 'sağlık ve sosyal güvenlik haklarını daha da daraltan yeni bir yasal değişikliğin önümüzdeki dönemde gündeme gelmesi' şaşırtıcı olmayacak.

'İŞSİZLİK, PRİM GELİRLERİNDE REEL AZALMA...'

YEP'te “Mali açıdan sürdürülebilirliği sağlamak ve kamu maliyesine olan yükü azaltmak amacıyla sosyal sigorta sistemi yeniden düzenlenecektir” maddesi yer aldı. Bu maddeyi biraz açarsak, 'yeniden düzenleme' ne anlama geliyor?

Yeni Ekonomi Programı’nın temel yapıtaşlarından biri “mali disiplin”. Bu çerçevede “kemer sıkma politikaları” programın en öne çıkan unsurlarından biri. Zaten programa göre 2019 bütçesinde sosyal güvenliğe ayrılacak bütçeden 10,1 milyar TL’lik bir kesinti yapılacak. İktidar bir seferlik bir kesinti ile yetinmeyi düşünmüyor, sosyal güvenlik sisteminde bir yeniden yapılanmayı da öngörüyor. Bu yeniden yapılanmanın üzerine inşa olacağı iki temel ayak zaten YEP’te ifade edilmiş durumda: “Mali sürdürülebilirlik” ve “kamu maliyesine olan yükün azaltılması”. Bunların ortak paydası ise sosyal güvenlik sisteminin giderlerini kendi gelirleri ile kamudan asgari desteği alarak karşılayabilmesi.

'SAĞLIK VE SOSYAL GÜVENLİK HAKLARINDA KISITLAMALAR'

Kriz nedeniyle işsizliğin artacağı, kayıtlı istihdamdaki büyümenin yavaşlayacağı ve dolayısıyla sosyal güvenlik sisteminin prim gelirlerinin reel anlamda azalacağı bir sürecin içindeyiz. Sosyal güvenlik sisteminin temel gelir kaynağı ise primler. Dolayısıyla sistem, her zamankinden daha çok kamu desteğine ihtiyaç duyacak. Ancak yapılması öngörülen yeniden yapılandırmanın temel amaçlarından biri sosyal güvenliğe yönelik kamu desteğini kısmak. Prim gelirlerinin azalacağı ve gider-gelir farkının büyüyeceği bir dönemde sosyal güvenliğin sınırlı kamu desteği alarak, gelirleri ile giderlerini karşılayabilmesi için her koşulda giderlerini kısması gerekiyor. Nedir sosyal güvenlik sisteminin temel giderleri? Emekli, dul, yetim ve malul aylıkları, sürekli ve geçici iş göremezlik ödeneği, analık ödeneği, işsizlik ödeneği ve sağlık harcamaları. Dolayısıyla sözü edilen yeniden yapılandırmanın, sosyal güvenlik kapsamındaki hakların daha da kısıtlanmasına yol açması kuvvetle muhtemel. Sonuç olarak sağlık ve sosyal güvenlik haklarını daha da daraltan yeni bir yasal değişikliğin önümüzdeki dönemde gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacak.

'İŞSİZLİK FONU: ZORUNLU BES ÖRNEĞİ' 

Yeni Ekonomi Programı'nda İşsizlik Sigortası Fonu ile ilgili de bazı öngörüler yer alıyor. Geçtiğimiz günlerde de fondan kamu bankalarına kaynak aktarıldığı yönünde haberler çıktı. Fonu önümüzdeki dönemde neler bekliyor?

YEP’e göre İşsizlik Sigortası Fonu’nun 2018 yılında 11 milyar TL fazla vermesi, yani yıllık gelirinin yıllık giderinden 11 milyar TL fazla olması bekleniyor. YEP’in 2019 ve 2020 hedefleri ise fonun sırasıyla 17,8 ve 19,6 milyar TL fazla vermesi. YEP’in 2019 yılı işsizlik oranı hedefi yüzde 12,1, 2020 için ise yüzde 11,9. Bunlar son derece iyimser tahminler. Resmi işsizlik oranının 2008 krizi döneminde olduğu gibi yüzde 14’lere ulaşması dahi olası. Sonuç olarak işsizliğin artacağı ve İşsizlik Sigortası Fonu’na daha çok ihtiyaç duyulacağı bir döneme girdik.

.

Ancak iktidarın fondan daha çok işsize daha yüksek miktarlarda ödeme yapmak, fonu işsizlerin derdine derman olarak kullanmak gibi bir niyeti yok. Zira iktidar, fonun giderinden daha çok olan gelirini işsizler için kullanmak yerine, fonun daha da çok fazla vermesini ve daha çok kaynak birikmesini amaçlıyor. Fonun harcamalarının en çok artması gereken dönemde harcamalarını daha da kısmayı hedefliyor.

Fon daha çok kaynak biriktirecek ki, son günlerde bir örneğine şahit olduğumuz üzere kamu bankalarına daha çok kaynak transfer edebilecek. Mesele yine dönüp dolaşıp bankaların güçlendirilmesi ve sermayeye uygun kredi temin edebilmelerine gelip dayanıyor. Zorunlu BES örneğinin bir paraleli ile karşı karşıyayız. İktidarın “sermayeye kaynak temin etme” programından işçiyken de kaçış yok, işsizken de!

Programda Genel Sağlık Sigortası bakımından da benzer hedefler söz konusu. YEP, sağlığı nasıl etkileyecek?

Kesinlikle öyle. 2017’de Genel Sağlık Sigortası 18,4 milyar TL fazla vermişti. 2018’de bu rakamın 21,5 milyar TL’ye ulaşacağı öngörülüyor. Takip eden yıllar için ise Genel Sağlık Sigortası’nın sırasıyla 28,1 milyar TL, 35,3 milyar TL ve 39,7 milyar TL fazla vermesi hedefleniyor. Bu rakamlar tesadüfen seçilmiş rakamlar değil. Çünkü aynı yıllarda sosyal güvenlik kuruluşlarının da tam aynı miktarda açık vermesi öngörülüyor. Sosyal güvenliğe ayrılan kamu kaynakların kısıldığı bir dönemde, sosyal güvenlik açığının artması zaten kaçınılmaz. Programın bulduğu çözüm şu; sosyal güvenliğin artan açığını, Genel Sağlık Sigortası’nın daha çok fazla vererek kapatması.

Mevzuata göre Genel Sağlık Sigortası Fonu’ndan Sosyal Sigortalar Fonu’na kaynak aktarılamaz. Ancak 2016 tarihli Sayıştay raporu ile de sabit olduğu üzere iktidar, yasaya aykırı biçimde sosyal güvenliğin açığını sağlık ile kapatıyor. Peki, bu sağlık hizmetlerine nasıl yansıyacak? Genel Sağlık Sigortası’nın temel geliri topladığı primler, temel gideri ise yaptığı sağlık harcamaları. Bu dönemde Genel Sağlık Sigortası’nın topladığı primlerde bu denli yüksek bir artış olamayacağına göre giderler, yani sağlık harcamaları kısılacak. Bunun neticesinde ise tedavi ve ilaç da dâhil olmak üzere kamusal sağlık hizmetlerinin kapsamı daralacak, katkı ve katılım payları artırılacak. Kamunun sunduğu sağlık hizmeti daraldığı ölçüde yurttaşların cebinden yapacağı sağlık harcamaları kaçınılmaz olarak artacak. Sağlıkta yeni bir özelleştirme dalgası yaşanacak. Böylece krizin faturasının halka en çok ödetileceği alanlardan biri de sağlık olacak.

Kamunun sunduğu sağlık hizmeti daraldığı ölçüde yurttaşların cebinden yapacağı sağlık harcamaları kaçınılmaz olarak artacak.

Bir felaket senaryosu ifade etmiyorum. Kur artışı nedeniyle sağlık malzemesi giderleri zaten ciddi biçimde yükselmiş durumda. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi'nin “hayati öneme haiz” olmayan işlemlerin yapılmaması yönündeki talimatı, içine girdiğimiz yeni dönemin en çarpıcı örneklerinden biri. Tıbbi malzemelerin maliyetinin giderek arttığı, hastanelerin “ölüm eşiğine gelmemiş hastalar için sağlık malzemesi kullanmayın” demeye başladığı bir dönemde Genel Sağlık Sigortası’nın sosyal güvenliğin açığını kapatmak üzere daha çok tasarrufa gitmesi ve harcamalarını kısması, milyonlarca yurttaşın sağlığının tehlikeye atılması anlamına geliyor.

Program, “Sosyal tarafların mutabakatıyla kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecektir” diyor. Kıdem tazminatında fon sistemine geçilmesiyle beraber nasıl bir değişiklik öngörülüyor?

Esasında AKP iktidarı her krizi fırsata çevirerek çalışma yaşamını daha da esnekleştiriyor. Ümit Akçay’ın dikkat çektiği üzere kriz ve kriz sonrası dönemlerde sadece finansal alanda değil emek alanında da önemli değişikliklere gidiliyor. Bir başka deyişle krizler esnek ve güvencesiz emek rejiminin inşasına dayanak olarak da kullanılıyor. 2001 krizini 2003 tarihli, esneklik temeline oturan yeni İş Yasası takip etti. 2008 krizinden hemen sonra 2009 yılında kiralık işçilik yasası çıktı ancak yasa dönemin Cumhurbaşkanına takıldı. 2018 krizi filizlenmeye başlarken AKP’nin ilk işi özelleştirmeleri daha kolay yapabilmek için Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’u değiştirmek oldu.

Kıdem tazminatı tartışmaları yeni değil. AKP iktidara geldiğinden bu yana çalışma yaşamında emek aleyhine, sermaye lehine ciddi bir dönüşüme imza attı. Ancak henüz yaşama geçiremediği iki temel dönüşüm alanı kıdem tazminatı ve kamu personel rejimi. Program, kamu emekçileri için esnekliğe, performansa ve güvencesizliğe dayanan yeni bir kamu personel rejimi öngörürken; kıdem tazminatında “reform” vurgusu yapıyor. Yani hem kamu emekçilerinin hem işçilerin iş güvencesini yok etmeyi amaçlıyor. Kıdem tazminatında sosyal tarafların mutabakatının sağlanması olanak dâhilinde değil. Bunu artık herkes biliyor. Ancak iktidar daha önce de “mutabakat” diyerek bildiğini okumuş, sermayenin taleplerini yaşama geçirmişti. Dolayısıyla bu dönemde de kıdem tazminatı hakkının özünü ortadan kaldıran, iş güvencesi boyutunu yok eden ve kıdem tazminatı miktarını düşüren bir değişikliğin gündeme getirilmesi sürpriz olmaz.

Sonuç olarak, YEP’i bir sermayeyi kurtarma operasyonu ve bu operasyonun maliyetini de emekçilere çıkarma programı olarak tanımlamak mümkün. Bu programın açıklandığı gün büyük sermaye gruplarının sözcüleri yan yana dizilmiş ve programı ayakta alkışlamıştı. Umut ediyorum ki emekten yana olan tüm güçler de bu programa karşı bir araya gelerek, krizin faturasının emekçilere çıkarılmasına karşı bir mücadele programı etrafında birleşirler. Aksi takdirde bu ülkede hayatını emeği ile kazanan herkesi çok daha ağır, çok daha zor günler bekliyor.