5 paralık satış: Kim zengin olacak?

Brecht'in Beş Paralık Roman'ındaki açgözlü tüccar, devlet ihalelerini 'soygun cinayetine' benzetir. 14 şeker fabrikasının ihalesi de yakın zamanda işlenmesi planlanan korkunç bir cinayettir aslında. Muhtemel fail kim mi? Bunun için daha öncekilere bakmak yeterli...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Hitler'in iktidara gelmesinden hemen sonra yazdığı 'Beş Paralık Roman'da Bertolt Brecht, manipülasyon ve demagoji üzerine kurulu etkileyici bir toplumsal karnaval resmeder. Vurguncu savaş zenginlerini, ihale peşindeki tüccarları, koyun butlarıyla dövülen işçileri, 5 kiloluk ekmekle kolları kırılan dilencileri ve raşitik çocukları anlatır. "Savaşlar duyguları kamçıladıkları kadar, ticareti de canlandırırlar" der: "Arkalarında bir yığın zarar ziyan bırakırlar, ama tüccarların bundan pek şikâyeti yoktur."

Brecht'in çizdiği bu tablo korkunç ve aslında bir o kadar da tanıdıktır. Grevdeki işçiler, üniformalı çocuklarla yapılan manipülasyonlar, yoksulluk ve tüm bu zarar ziyanın içinde tüccarların masasına konulmuş 14 şeker fabrikası...

Romanın açgözlü iş adamı Peachum devlet ihalelerini şöyle tarif eder: "İş, sözleşmeler ve hükümet damgalarıyla başlar, ama işin sonunda yine de bir soygun cinayeti gerekli olur."

Peachum'un Güney Afrika'da savaşan askerlerin hikayelerini yayınladığı "Zeytin Dalı" adlı bir gazete de çıkardığını ekleyip, şu günlerde yaşadığımız Brechtyen karnavalın gürültüsü içinde planlanan korkunç cinayete (ihaleye) geçebiliriz...

Henüz kimse öldürülmemişse eğer, muhtemel katili bulmanın yolu, Agahta Christie’nin obsesif dedektifi Hercule Poriot'nun söylediği gibi, aynı konseptte işlenmiş bir başka cinayete bakmaktır. Ve elimizde tam da bu duruma uyan bir vaka var: Adapazarı Şeker Fabrikası...

DEPREMİN ALTINDA KALAN FABRİKA

1952'de kuruldu. Cumhuriyet'in 1930'lu yıllarda kurduğu dört şeker fabrikasından sonra (Uşak, Alpullu, Turhal, Eskişehir) faaliyete geçen beşinci fabrikasıydı. İlk dördünü kolayca sattılar. Ne var ki, beşinciyi satmak o kadar kolay değildi. Çünkü "anonim şirket" statüsünde kurulan ilk şeker fabrikasıydı.

Satış için daha karmaşık bir plan ve uygun ortam lazımdı. Binlerce kişinin yaşamını yitirdiği 1999 depreminin yarattığı toplumsal travmadan daha uygun bir koşul da herhalde bulunamazdı. 18 bin 373 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi sakatlandı, 133 bin 683 bina çöktü, 600 bin kişi evsiz kaldı ve -sadece- Veli Göçer törenle cezaevine atıldı... Kimsenin pancarı düşünecek hali yoktu. Derhal üretime ara verildi.

ÖNCE BANK ASYA, SONRA ÜLKER...

Kısa sürede Düzce, Kocaeli yeniden inşa edildi. Yalova sahili yine restoranlarla, yazlıklarla doldu, deprem toplanma alanlarına konutlar dikildi, iletişim vergisi kalıcı hale geldi. Ama o fabrika bir türlü açılmadı. Ve 2004 yılında sessiz sedasız Özelleştirme İdaresi'ne devredildi.

2005'te kamuya ait yüzde 94.09 hisse 45 milyon 750 bin dolar bedelle 60 bin üyesi bulunan SS Adapazarı Pancar Ekicileri Kooperatifi'ne satıldı. Türkiye Şeker Kurumu'nun ilk yaptığı iş, fabrikanın kotasını kısmak oldu. Üstüne bir de il dışındaki çiftçilerden pancar alımı yaptı diye 70 milyon liralık da ceza kesti. Fabrikanın yaşayabilmesinin tüm yolları tıkandı. Bankadan alınan kredi geri ödenemedi. Sonuçta fabrika 2012 yılında kredinin alındığı bankanın eline geçti.

O banka kim miydi?

Asya Katılım Bankası A.Ş. Bilinen adıyla Bank Asya! Hani 1 lira hesabı bile olanın 'darbecilikten' yargılandığı banka. Bir yıl sonra, 2013'te banka da fabrikayı, ağırlıklı olarak nişasta bazlı şekerden ürettiği ürünlerle tanınan Ülker'in sahibi Murat Ülker'e 182 milyon liraya sattı. Şeker Kurumu 60 bin üyeli kooperatiften itinayla esirgediği kota musluğunu ise aniden sonuna kadar açtı.

Geçen yıl 50 bin ton olan kota 2018 için yüzde 11 daha artırılarak 55 bin 500 tona yükseltildi. Ve 31 Ocak'tan itibaren fabrikadan işçi atmaların başladığı günlerde 6 milyar dolarlık borcunu yapılandırmak isteyen Murat Ülker, geçen hafta 4.7 milyar dolarlık servetiyle Forbes'ın en zenginler listesine adını ilk sıradan yazdırdı.

'YAKINDA TARİHTEN SİLİNİR'

Fabrikayı bitirmek için elinden geleni ardına koymayan Türkiye Şeker Kurumu'na ne mi oldu? Önce fabrikaya kan kusturan başkanı Azmi Aksu'yu, Ülker'e transfer ettiler ve Adapazarı Şeker Fabrikası'na müdür yaptılar. Geçen aralık ayında çıkan 696 sayılı KHK ile de Şeker Kurumu'nu tamamen kapattılar.

Tüccarların masasına sunulan 14 şeker fabrikasının kaderi de farklı olmayacaktır. Kimisi tıpkı Sümerbank gibi silinip arsalarına AVM'ler, rezidanslar yapılacak, kimisi de Ülker gibi nişasta bazlı üretim yapan, kasaları yurdışında bulunan tekellerin elinde kotaları sonana kadar açılıp birer kar makinesine dönüşecektir.

Nereden mi biliyoruz? Bu hükümette üç dönem Maliye Bakanlığı yapmış, "Müşteri gece gelsin pijamayla çıkarım" diyen Kemal Unakıtan'ın Sümerbank özelleştirmesi tamamlandığında söylediği sözlerden: “Sümerbank’ı da bitirdik, yakında tarihten silinir!”

***

Şeker fabrikalarının satışının neye yol açacağını merak edenler Brecht'in büyüleyici romanına bir göz atabilirler.

Birilerinin silahtan ekmeğe, kaldırım taşından kıyafete kadar devlet ihalerinin peşinden koşturup durduğu romanda, yoksulların payına da 'Rahat Hayat Şarkısı'nı söylemek düşer:

"Kuru ekmek namusla ve arla kazanılır.

Terden sırılsıklamken gururla koparılır.

Ah o yedinci emre ruhlarında uyanlar.

Tendeki güzel tadı kolayca unuturlar."